Abidik Gubidik Bir Göç Hikayesi

Umut bey diye girişimi yapayım. Ne zaman aşırı resmi girsem yazının sonuna doğru Umutcumlara dönüyorum fark etmeden. : D

Öncelikle bir iddiada bulunacağım. Bu öykü benim okuduğum en iyi öykülerden biriydi. Bu temayı kast etmiyorum genel olarak okuduğum en iyi öykülerden biriydi. “Yok ya abartma” diyecekler çıkacaktır ama üzülmesinler hemen açıklayayım. Yazım tekniğin aşırı hoşuma gitse hatta anlatıcı ile diyaloglar arasında atışmavari geçişler beni benden alsa da asıl sebep bu değil. Ben bir kurguya zor giren zor çıkan bir insanım. Yani tek kitaplık eserler bile kesmez beni çoğu zaman bir yazarın hayatına mal olan külliyatları tercih ederim. Çünkü karakterlere, olaya, dünyaya zor ısınırım ama ısınırsam da defalarca okuyabilir içinde yüzebilirim.

Haliyle öykülerde bunu başarmak çok zor. Bu sebeple ki okuduğum öykülerin de yazdıklarımın da olay anlatmasından çok düşünce anlatmasına odaklanıyorum. Olaya fazla girince durum hikayeciliğine dönüyor ki ben hiç sevmem. Bazıları Sait Faik’den iki kişinin karpuz satılan bir arabayı izledikleri benim “niye” diye düşündüğüm öyküleri sevebilir ama ben başı ve sonu olsun ama aynı zamanda beni de bağlasın istiyorum. Benim ne istediğimi de öğrendiğimize göre devam edeyim. : )

Öykünüze adapte oldum ve sayfalarca okumuşum gibi sonunu merak ettim. Aslında sonunu merak ettim demek doğru olmaz devamını merak ettim diyelim. Çünkü sonunu tahmin etmek çok kolay oldu. Beyaz şeritler filan bunların bir kafes hayvanı olabileceğini ve ana karakterin sonlara doğru seçileceğini anladım. Okurken başta bu hayvanların tavuk olduğuna emindim ama sonra laboratuvar faresi olduğunu düşündüm. Haksız çıktım ama seçimle ilgili yüksek ihtimalle bilerek ipucu bıraktınız veya bilerek belirgin yaptınız diyelim.

Bir yorumda diyaloglarda kimin konuştuğunu anlayama sorunu olduğunu okudum ama ben böyle bir şey yaşamadım. Bariz bir hata da görmedim ama bu benim kaptırıp okumam yüzünden de olmuş olabilir. Anlatımın diyaloglarla birleşmesi gerçekten çok hoş bir ayrıntı olmuş. Şunun gibi:

" Fakat Nuk’nuk bir detayı kaçırıyordu…
– Neymiş o?"

Daha fazla uzatmak istemiyorum. Kullanılan tarz hem başarılı olmuş hem de ortaya sıcak, samimi bir öykü çıkarmış. Çocuk kitabı olması konusunda ise hem fikir değilim. Bence öyküyü güzel yapan en önemli etken ilahi bakış açısı ile ikincil bakış açısının melezi şekilde bir anlatımın tercih edilmesi. Bir çocuk bunu kafa karıştırıcı bulabilir. Düz yazarsanız da esprisi kalmayabilir.

Eline sağlık, başka seçkilerde de yazarsan okumaya çalışacağım. O kadar üşengeç bir insanım ki yüksek ihtimalle senin yeni bir öykü yazman benim onu okumamdan daha az önemli bir olay. : D

Not: yazdıklarımı okurken başta söz verdiğim gibi ciddiyeti elden bıraktığımı gördüm. Kusuruma bakma Umutcum sen affedersin beni. : D Tekrar görüşmek üzere.

1 Beğeni