Boşluk

Öyküdeki anlatım, kısa ve anlık sıçramalarla karakterize. Bu durum, takibi zorlaştırıyor. Tabiri caizse, öykü bizden daha hızlı koşuyor. Yazma konusunda heveskar biri olduğunuzu ancak sahneye çıktığınızda ellerinizi nereye koyacağınızı bilemediğinizi düşünüyorum. Cümlelerin, gündelik konuşma dilinden birkaç basamak yukarı yükseğe çıkması gerekmekte. Anlatım bozuklukları da öykünün geneline yayılmış durumda. Bunu gidermek için dile daha iyi hakim olmanız iyi olabilir.

Kurgunuz üzerine tekrar düşündüğünüzde ve birkaç kat cila çektiğinizde çok daha iyi bir ürün ortaya çıkartabilirsiniz.

Doğru ifade hışırtı olmalı. Çıtırtı deyince akıla kuru yaprakların yanması geliyor.

Birkaç saat şeklinde ifade etseniz daha hoş durur. Ay ve yıl süresinde bir zaman diliminden bahsederken sayılara başvurabiliriz. Ancak saat, dakika gibi zaman dilimlerinde kesin süreler çizmek, sanki kahramanımız önce saatine bakmış, ardından harekete geçmiş imajı yaratıyor. Özetle, net ve ölçülü ifadelerin, aklın esnekliğine gem vurduğu kanaatindeyim.

Hikaye her ne kadar 3.tekil(yazarın perspektifi) tarafından anlatılsa da 1.tekil hissiyatı üzerine örülmüş. Bu durumda annenin de duygu penceresini zapt ederseniz, karmaşa doğar. Okuyucu zihni kolay kanar ve anne ile oğlu birbirinden ayırt etmekte zorlanır hale geliriz. Eğer aynı perspektiften anlatmayı sürdürmek istiyorsanız bu cümle şuna benzer şekilde değişmeli. “Annesi artık para göndermeyeceğini, kıçını devirip bir iş bulması gerektiğini söylemişti. Oğlunun kayıtsızlığından bir hayli sıkılmışa benziyordu.” Yani kısaca, anlatıcı olarak bulunduğunuz konumu iyi seçmeniz ve görece sabitlemeniz lazım. Yoksa biz, zaten hükümdarı olmadığımız topraklarda kayboluruz.

Eğer kurgunun devamında olayların gelişmesine ya da sonuçlanmasına hizmet etmiyorsa böyle sayısal detaylar vermeniz öyküyü masalsılıktan uzaklaştırıp “haber” niteliğine yaklaştırır.

Sonraki seçkilerde görüşmek dileğiyle.