Gök Sahanlığı Savaşı

Merhaba @Dipsiz Kalemine sağlık. İlk kez bir öykünü okuduğumu ve okuduğum şeyi çoğunlukla beğendiğimi söyleyebilirim. Bana hiç hitap etmeyen bir tür olmasına rağmen akıcı bir üslubun ve merak hissi uyandıran bir tarzın var. Çok görkemli, gerçeküstü bir hayal gücün var. Hak ettiğini düşündüğüm için öyküyü okuyup bitirdim. Ben bitirdim ama öykünün kendisi bitmemiş. :sweat_smile: Ben ikinci taslağa kadar öykünün tam olarak bitmediğine, yazım aşamasının sürdüğüne inanıyorum.

Kişisel bir durum olarak ben fantastik türün hardcore kısmını okuyamıyorum. Fırtınaışığı Arşivi’nin ilk kitabını üç yüz sayfa okuyup bu nedenle bırakmak zorunda kaldım. Çünkü tutunamadım, gerçekle herhangi bir bağlantı yakalayamadım. Bana çok sürreal geldi. Beğendiğim kısımlar olmasına rağmen ilgim kayboldu. Ama Buz ve Ateşin Şarkısı’nı soluksuz okudum. Çünkü ejderhalar, buz örümcekleri ve ortaçağ zombilerinin varlığına rağmen, bu kurmaca evren bana olabildiğince gerçek gelmişti. Günümüzde geçen kurgu romanlardan daha gerçekti. Belki de bu kadar tutulup sevilmesinin nedeni de budur, bilemiyorum. Bu nedenle öykünü okurken zorlandım. İlgim kayboldu. Senin öykünü Fırtınaışığı’na daha çok benzettim.

Hata olarak gördüğüm yerleri işaret ederken katkıda bulunmak isteğiyle bazı yerlerde önerilerde de bulunmak istiyorum. Ben yazım tarzım gereği karakterlere ve diyaloglara eğilmek istiyorum. Yazım hatalarını tek tek göstermeye gerek yok, ikinci bir okunuşta çözülecek şeyler. Ama önemli olan iki şeyi söylemeden edemedim: Kuvartz değil kuvars. Herkez değil herkes.

Öneriler, Eleştiriler

Öncelikle senin başka öykülerini okumadığım için lore hakkında hiçbir bilgim yok. O nedenle ilk paragrafa benim için gerek yoktu. Pek bir anlam ifade etmedi. O paragrafı okumasam da pek bir şey değişmeyecekti.

Burada neden böyle yazdığını bilmiyorum. Senin çeviri dilden etkilendiğini sanmıyorum. Ama çok suni bir kalıp. Türkçe’de böyle bir kalıp yok. Aynı şey bütün diyaloglarda devam ediyor. Tek tek göstermek istemedim. Teatral bir hava katmak için ya da sadece öyle istediğin için yapmış olabilirsin. Yerli bir metin okuyunca okur kendi kültürünün etkilerini arıyor. Benim özellikle diyaloglarda çok gözüme batıyor. Mesela bu cümleler nasıl değiştirilebilir?

Ben olsam şöyle yazardım;

Ata mı biniyorsun sen -şimdi-? Kara dumana benziyor.

Adım Gökçe, çocuk değilim ben. Eğer hem sitemli hem sevimli bir etki bırakmak istiyorsak; Adım Gökçe ama çocuk değilim ben yani!

“Olamaz!” dedi Gökçe. “Uyandı. Yanında olamadım.”

Bu çok öznel bir durum. Ama beni okurken sürekli duraksatan ve hikâyenin içine girmemi engelleyen bir durumdu bu.

Bunlar dışında bazı çok güzel cümleler de var.

Aşağıdaki kısımda da uzun bir paragrafın ardından “dedi” gelmiş. Bence burada gereksizdi, gerekli görülüyorsa da yanlış yerdeydi. Deles olduğunu belirtmek istiyorsan illa onun konuştuğunu söylememize gerek yok. Sığır derisi kemer kayışıyla oynadı Deles, diyerek onun konuştuğunu belirtebilirdik mesela. Tabii tercih de olabilir çünkü birkaç yerde daha gördüm bunu.

Tuhaf, akışı bozan ve okuması zor birkaç sözcük tespit ettim. Belki de bana tuhaf geldi ama daha güzel sözcükler bulacağına eminim.

Dünyan hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığım için karakterlerin devamlı olup olmadıklarını bilmiyorum. Ama herhangi bir karakterle empati kurmakta zorlandım. Bana herhangi bir duygu hissettiren bir karakter olmadı. Bu öykü bir şeylerin devamıysa şayet, bazı olaylar daha çok anlam kazanabilir tabii. Ama mesela Deles’in bir casus olduğunu öğrendiğimde şaşırmadım. Şaşıramadım çünkü tanımıyoruz karakteri. Bir altyapı yok. En önemli karakter Gökçe’ye bile empati duyamadım. Çünkü sıradan bir kızdan çok önemli bir şeye, bir kısa öykülük sürede dönüşüyor. Tanışmamızla tanrılaşması bir oluyor. Sonuçta bu bir kısa öykü, ben de Seçki’ye birbirini tamamlayan kısa öyküler yazdım ancak kendi içlerinde de anlam kazanmalarına, karakterleri tanıtıp motivasyonlarını okurun anlamasına özen gösterdim. Karakterler çok kağıt üstü geldi bana.

Sonsöz olarak bir öneride bulunmak istiyorum. Ben bu öyküyü hayvanat bahçesindeki bir köpekbalığına ya da file benzettim. Hayvanın görkemini ve güzelliğini o kadar ufak ve bakımsız alanda anlayamıyoruz. Ama akvaryumdaki daha ufak ve renkli balıkları ya da renkli ve ilginç papağanları daha çok beğenebiliyoruz. Filler ve köpekbalıkları en kötü halleriyle bize görünüyorlar çünkü bünyeleri kaldırmıyor. O nedenle önerim şudur: Nasıl GRRM Dunk & Egg Hikâyeleri ile daha ufak, eğlenceli, ilginç ve dünyayı yavaş yavaş anlatan hikâyeler yazdıysa, sen de daha ufak şeylerden başlayıp görkemli ve altyapı isteyen olayları romanlara bırakabilirsin. :+1:

Yazdıklarımın %95’i bir okur olarak yaptığım geri dönüşlerdi. Emeğine ve kalemine sağlık. Bu incelemeyi hak ettiğini düşündüğüm için özen gösterdim. Görüşmek üzere. :pray:

1 Beğeni