Khand

Oy Çağatay ya of ki ne of… Her seferinde beni alıp götürüyorsun öykülerinle. Benim öyküme yorum yazanın sen olduğunu anlayamamıştım, şimdi her şey yerine oturdu. :slight_smile:

Kingdom of Heaven, Assassin’s Creed tadı aldım öykünden ki ikisi de çok sevdiğim eserlerdir. Karakterler resmen canlıydı öykünde. Uzansam tutacak gibiydim. Genel kanının aksine bence betimlemeler yeterliydi. Şuradaki tasvirine bayıldım mesela:

Bir anlığına geçmişi aklına geldi ata binerken, onun geçmişi kırık bir aynaydı, parçaları birleştirirken ellerini kesiyor, parçaları birleştirdikten sonra da mahvolmuş suretini görüyor ve istemeden de olsa “Bu muyum ben?” diye soruyordu kendine.

Sonu konusunda ufak bir hayal kırıklığı yaşadığımı itiraf etmeliyim. Bu kadar güzel yaratılmış tarihi bir atmosfere daha görkemli daha yüksek perdeden bir final yakışırdı sanki. Olsun, böyle de güzeldi. :wink:

Öykünün arka planında inanılmaz bir çalışma yattığı o kadar belli ki. Öyküyü yazdığın süreden daha uzun araştırmaya vakit ayırmışsın diye düşündüm. Dan Brown kitabında gibi hissettim kendimi. Büyük keyifti karakterlerle beraber seyahat etmek, o tarihi çarşı pazarların kokusunu solumak…

Bir de garip gelecek ama, öykünü okurken Star Wars: Rogue One’dan sahneler geldi gözümün önüne. Neden öyle oldu bilmiyorum. İlginç…

Aynen devam üstat. Çatal bıçağımı elime aldım, peçetemi dizlerime koydum yeni öykülerini afiyetle yemeyi bekliyorum. :rofl:

1 Beğeni