Kutlu Bey Boran'ın Izdırabı Malum Olur

Selamlar Kasvet,
Şehirler konusuna değinerek başlamak istiyorum. Kurmaca uluslar ve ülkeler yaratmak bana keyif veren bir uğraş. Bu yerleri tasarlayan kişi olduğun için tutarlılığı dengelemek çok daha kolay ve eğlenceli. Örneğin Ankara’yı hayatımda ancak bir iki kez görmüşümdür. Ankara’da geçen bir şeyler yazarsam bana eğreti duracakmış gibi geliyor. Lakin Ankara değil de Ankara’dan esinlenerek yarattığım başka bir şehrin sokaklarını rahat rahat anlatabilirim. Tüm bu şey bir nevi rüya görmek gibi. Bir rüyada dolaşıyor gibiyim. Yazmak benim için parmak uçlarımla rüya görmektir aslında. Ve bazı zamanlar uyurken gördüğüm rüyalarımda dünyada bulunmadığından emin olduğum yerlere giderim. Tüm bu yerler birbirinden kopuk değil, aslında bağlantılıymış, sanki aynı evrendelermiş gibi geliyor bana. Bundan dolayı yazarken de farkında olmadan uçup gidiyorum. Bazen her şeyi ilk yazdığım haliyle bıraksam ve kimseler de görmese diyorum, lakin kendim için yazmıyorum, bunları birilerinin de görmesi, okuması ve birilerinde iz bırakmasını, hiç olmazsa bir duygu kıpırtısı yaratmasını isterim. İnsanı yazmak için tetikleyen şey ne? Olmayan bir şeyi yaratma arzusu mu? Yahut olan bir şey üzerine kendi yorumunu katmak isteği mi? Belki yazmak için insanı tetikleyen şey vicdandır, belki de yalnız düş görme isteği?
Yazmak için bizi harekete geçiren unsurları beyaz bir ışık olarak algılıyorum. Bundan bir spektrum yaratıyoruz. Her biri diğerinden farklı, işte bu farklılığı seviyorum. Sen hakikati yazmayı seviyorsun. En uçuk kurgunda bile hakikatten illaki bir iz var. Ben ise rüyayı yazmayı seviyorum, yazdığım en gerçekçi şeyde bile rüyadan bir iz vardır hep. Seni tetikleyen şey gördüğüm ya da algılayabildiğim kadarıyla hakikat, beni ise rüya.
Yazıyı daha fazla uzatmadan biraz mahcup olduğumu da belirtmeliyim. Yazıyı ikinci kez okuman beni biraz üzgün hissettirdi. Sebebini tam açıklayamıyorum ama bunun için gerçekten çok minnettarım. Bu yorum için de elbette. Görüşmek üzere…

1 Beğeni