Son Oda

Ne desem bilemiyorum. Tam benim hayranı olduğum bir hikaye tarzıydı bu. Her zaman kitapçılara gidip de aradığım türdeki kitapları bulamaz ve o istediğim türdeki kitapları kime sorsam o kitaplara “benzeyen” kitapları önerirler ve asla o kitapları bulamam ya, işte abi bu hikayeni okuyunca tam da o istediğim kitapları buldum. Aslında Oğuz Atay’ın kitaplarına benzettim hikayeni. Özellikle Korkuyu Beklerken kitabındaki “Babama Mektup” hikayesi ile gerçekten çok benziyor hikayen. Ben bayılıyorum böyle hikayelere işte. Çoğu kişiler her ne kadar melankolik hikayeleri beğenmeseler bile, çok duygulandıklarını söyleyip kitabın ilk sayfasını bile bitiremeseler bile ben apayrı bir seviyorum böyle hikayeleri. Kendimizi bulmuyor muyuz aslında bu öykülerde? Hayatımızdaki gerçeklerle yüzleşiyoruz bence bu hikayelerle. Bize inandırılmaya çalışılan güllük gülistanlık hayattan bir anda ayrılıp acımasızlıklarla yüzleşiyoruz. Tamam, ben de okurken çok fazla duygulanıyor ve üzülüyorum bu tarz hikayelerde fakat en nihayetinde eğer ki bu öyküleri okumaya devam etmezsek ve yarıda bırakırsak yalnızca kendimizi kandırmış oluruz ve hayatın korkunçluklarını, dehşet verici acılarını görmezden geliriz diye düşünüyorum ben.

Hikayene gerçekten bayıldım. Özellikle ana karakterin kızının doğduğu yerdeki mutluluğu ve üzüntüsü beni gerçekten çok etkiledi. O kısımlarda bir de müziğin en güzel kısmı denk gelmişti, o kısım apayrı bir hava kattı o yüzden hikayeye. En beğendiğim kısmı diyebilirim. Müzikler için de ayrıca teşekkür ederim, eğer ki sessiz okusaydım müziklerle beraber okurkenki keyfi alamazdım. Muazzam bir öyküydü, ellerine sağlık. Yazma isteğinin hiç bitmemesi dileğiyle abi, bir sonraki temada görüşmek üzere :slight_smile:

1 Beğeni