Son Ucu Ölümlü Dünya

Merhaba

Üşenmeden kaç kelime yazdığınıza baktım. Sanırım 545-550. Ortalamalara göre kısa bir öykü. Kısa öykü yazmak bence zor bir iş. Çok dağılmadan, okuyucuya karakterleri, mekanı, olayı vs vs geçirmek gibi bir sürü yükümlülük var. Siz bu kısacık öyküde, temaya değinmiş, karakterinizle bizi tanıştırmış, mekanda yolculuk ettirmiş üstüne üstlük bunu da gülümseterek ve şaşırtıcı bir finalle yapmışsınız ki bu final benim çok sevdiğim bir tarz - eğer böyle bir tarz varsa. Ben çok başarılı buldum. Nedense içimde bu metni çok kasmadan yazdığınız gibi bir his var. Kaybedene yapılan atıflar belki bunu bana söylettiriyor.

Tek bir öneri, Dede Korkut’un laneti diyebileceğim paragrafa geliyor.

Hiç istemeden, yalnızca para kazanmak için kabul ettiği bu rolü çalışmaya başladığından beri başına gelmedik iş kalmamıştı. Nişanlısı onu terk etmiş, annesi onu böyle bir hayat sürdürmeye devam ederse evden kovmakla tehdit etmiş, babası eve doğru düzgün para getirsin diye her gün onun başının etini yemeye başlamıştı.

Bence Bukowski okuyan biri, burada kaybetmişliğini ve çaresizliğini çok daha vurucu tanımlayabilir - aldatılmış bir erkek, evden atılmakla tehdit edilen bir kiracı, ne bileyim veresiyeyi sonlandıran köşedeki bakkal vs vs. Hatta bize neden aksiliklerin peşini bırakmadığına dair de bir ipucu verebilirdiniz.

Umarım haddimi aşmamışımdır

Elinize, kaleminize sağlık