Yetmiş İki Saat Savaşları

Merhaba,

Öykü güzel bir küresel ısınma-iklim değişikliği fikriyle başlıyor. Eriyen buzullar sebebiyle yerinden edilen kutup ayılarını okuyoruz. Sonra vücudunda zehir biriken balıkları yiyen insanlarda beliren semptomlar anlatılıyor. Bira kapakları, izmaritler… Bunlar aslında maalesef insanların doğayı ve özellikle denizleri kirletmesi sebebiyle, özellikle de kuşların midelerinden çıktığını bildiğimiz, insan yapımı malzemelerle örtüşüyor.

Buraya kadar öykü biraz bilimkurgu, biraz distopya şeklinde gidiyordu. Sonra insanların balıklar sebebiyle değil, içtikleri sular yüzünden öldüklerini öğrendik. Ve insanlar bir anda balığa benzemeye başladılar. İşte bu noktada, öykü doğaüstü kurguya dönüştü.

Hikâyenin ana fikri ve sonu güzeldi. Ama eğer böyle bir sona bağlanacaksa, ben girişi biraz daha farklı beklerdim. Çünkü giriş bize gerçek bir distopya vadediyor; insanların kendi ürettiği malzemelerle öldürdüğü canlılar, dolaylı yoldan onların ölümüne sebep oluyor. Eğer herkes balığa dönüşecekse ve bu bilgi hikayedeki kilit noktaysa, en baştan buna benzer belirtiler yazabilirdiniz. Mesela ilk vakada bir hasta nefes alamamaya başlayabilirdi, filmini çektiklerinde akciğerlerinin küçüldüğünü ve yüzgeçlerinin çıktığını öğrenirdik.

Bunlar sadece öneri. Ben öykünün gidişatının değişmesini çok sevemedim, ama başka biri bu değişiklikten çok hoşlanabilir. Takdir elbette sizin.

Değişik ve güzel bir öyküydü. Üzerinde biraz daha düşünülüp çok daha uzun ve detaylı bir öyküye dönme potansiyeli var.

Elinize sağlık.