Akça Vadi’nin Bağrında Yetişen Semavi Kız

Öncelikle, jest ve mimiklerden yoksun olduğumuz yazı dilinin, farklı gözler açısından her türlü yorumu doğurabileceği ihtimali üzerinde durmak istiyorum. Elbette art niyetim yok, lütfen yanlış anlamayın. Tabii ki yanıt vereceksiniz, yazının sahibi sizsiniz.

Şöyle ki, daha iyi anlatmaya çalışayım. Ben de epik dil tercih edenlerdenim, eleştirdiğim kısım bu değil. Zaten yazının bütününe yayılan bir hadise değil bu. Birkaç yerde gördüm hepsi o kadar. Sıradan ve gündelik şeyleri kastediyorum. Elbette dediğiniz gibi bu da tercih meselesi.

Miktarı sorgulamadım hocam. Uzun cümleler kullanmanız ve kısa sürede yazmış olmanız da etken olmuş olabilir.
Örnek; “Havaya, üflendiği takdirde insanların üzerine düşecek bir gülle kadar ağır”," somut bir ağırlık hakimdi sanki."
Örnek 2; “Kadın”," insanların çirkin yüzünü ilk defa görmüyordu."
Bir edebiyat hocası gibi hata bulmak değil amacım sadece kendi gözlemlerimi söylüyorum.

Görmek istemek ile bir ilgisi yok. Cümlenizdeki anlam düşüklüğünün neyden kaynaklandığını belirtmek için basit bir şey yazdım. Anlatımınıza müdahale etmedim.

Özütü tabii ki duydum. -mek eki ekleyerek fiil versiyonunu kullanmışsınız, o hoşuma gitti. :slight_smile: Fiil olarak kullanmanızdan dolayı yeni bir kelime türetmiş oluyorsunuz zaten. Bundan bahsediyorum. Kötü bir anlamda söylemedim.

Yazıyı, sadelik ve karmaşıklık diyalektiği açısından daha iyi bir örnek vererek bitirmek istiyorum.

Ernest Hemingway’in yazdığı o meşhur cümle. “Satılık. Bebek patikleri. Hiç giyilmedi.” 5 kelime ve 3 cümle ile adam, belki de paragraflar dolusu kelime ile anlatmaya çalışacağımız şeyi, bir öze dönüştürerek anlatıyor. İzah etmeye çalıştığım şey buydu benim. Daha tasarruflu bir anlatımla, yine güzel ve epik kelimeler kullanarak, çok daha iyi cümleler yazabilirsiniz.

Kurgunun mimarı sizsiniz. Siz neyi beğeniyorsanız kurgu açısından güzel olan odur. Kurguda çelişki ve hata yoktu. :slight_smile: Teşekkürlerimle.

2 Beğeni

Merhaba,

Blok-alıntı
Dönüşüm tamamlanınca, ağaçlardan yayılan misk gibi bir koku Ivorrhea ovalarını işgal etti. Kasiella 7 ölümcül günah için 7 köklü ağaç yaratmıştı bulundukları ovayı enfekte eden. Bu vesileyle kibir, açgözlülük, şehvet düşkünlüğü, hasetlik, oburluk, yıkıcılık ve tembellik nefes bulmuş, epidemik hırıltılarını fısıldayarak insan içine karışmışlardı. Şehri dört bir yandan kuşatan virüs, Pandora’nın Kutusu’ndan çıkan şeytani güçleri bile dumura uğratacak türdendi. Ağaçların köklü gövdelerinden yayılan felaketler insanların zihinlerini ele geçirerek onları kötücül bedenlere bürüdü.]

Burası çok hoşuma gitti. Temayı ve günü anlatan çok güzel betimlemeler var. Başarılı bir özgünlük sağlamış anlatınız. Tebrikler.

Sanırım öykü seçkisinde en çok beklenti oluşturan öyküler bu tarz öyküler. Ve belli ki çok emek vermişsiniz. Kurgudan betimlemeler giriş gelişme ve sonuca kadar. Sonlara doğru biraz düştü modum ne den bilmiyorum belkide benimle alakalıdır. Çok alışık olmadığım bir yapı ama diğer objeleri ile ortaya çıkan bence yapıt. Kolay değil bir kahraman ya da karakter kadar bir hikaye ve dahası bir evren yaratmak. Mitolojik unsurlar gelistirmissiniz zira bu çok da kolay bir şey değil. O kadar tanrı içerisine yeni tanrılar oluşturup yabancilastirmamak. Tebrikler başarılar yeni sayı yeni Öykünüze

1 Beğeni

Merhabalar,

Çok teşekkür ederim, içim şevkle doluyor bu tür yorumları görünce. Yazma isteğimi kıvançlaştırıyorsunuz. :slight_smile:

Konu olarak sıradışı şeylere yönelmeye olabildiğince gayret göstermeye çalışıyorum. İnsanlara farklı evrenler tanıtmayı ya da tekinsiz sularla çevrili diyarları gezdirmeyi seviyorum. Bu çizgiyi koruyabilmek benim için büyük bir önem arz ediyor. Zaman zaman illa ki durakladığım ya da daha genel konulara değindiğim hikayeler olacaktır.

Bunlarda da eksiklerimi göstermek için aydınlatıcı yorumlarınızı bekliyor olacağım. Zaman ayırıp okuduğunuz ve cesaretlendirdiğiniz için çok teşekkür ederim.