Arı ve Kelebek

Güneş batmadan kovanını terk etti. Birileri onu uğurluyormuşçasına sürekli arkasına bakıyordu. Sanki biri her an gelip bacaklarını tutacak ve onu kovana geri sürükleyecekti. Böyle bir şey olsa hiç karşı koymayacağını düşündü. Kovan uzaklaşarak küçülüyordu. Artık onu tam seçemez hale gelmişti. Bugünün geleceğini içten içe bildiği halde hep göz yummuştu. Her gün sayısız çiçeği dolaşıp onların kokularını içine çekmek, dostlarıyla birlikte ormanın en uzak yerlerine gidip kimsenin dokunmadığı lavantaların üzerinde debelenmek, yuvasına dönüp onun gibi binlerce arıyla dans etmek artık ona katlanılmaz gelmişti. Her şeyin yolunda ilerlemesi, kovanın kusursuz düzen ve kesinlik ile işlemesi onu hep büyülemişti. O da bu büyüye kapılıp bu düzenin parçası olabilmek istemişti. Kışın doyasıya yediği balla, çevresinde onunla aynı binlerce arıyla mutlu olmak istemişti.

Güneş batmaya başladıkça o da üşümeye başladı. Hala kovanı neden terk ettiğinden emin değildi. Rutine girmiş sakin, belki de birçok arı için mükemmel olan hayatı onun istediği hayat değildi. İçini yiyip bitiren bir şeylere geç kalma korkusu, onun bu istemediği kovan yaşamına gözlerini yummasına izin vermemişti. O elinden her an kaçıp gidecekmiş gibi gelen sevebileceği hayatı yaşama şansını ıskalamamak istemişti.

Arı, uçmaya devam etti. Uçtukça yoruldu. Alıştığı orman son buldu. Rüzgarın kokusu bile değişti. Karanlık arttıkça soğuk da arttı. İyice üşümeye başlayan arı, sadece kovanında sıcak olabileceğini düşündü. Bu bilmediği yeşillikler, yıldızlarla kaplı gökyüzünün altında nasıl ısınabilirdi ki? Sanki çevresini oluşturan bu görkemli varlıklar, ısınmaya hiç ihtiyaç duymamıştı. O an orada tek üşüyen arıydı. Isınması gerekiyordu yoksa donacaktı. Donarsa bir daha asla uçamayacaktı.

Uzakta küçük bir ışık havada daireler çiziyordu. Arı ışığa doğru uçtu. Yanına yaklaştığında onun bir ateş böceği olduğunu fark etti. “Merhaba” diye seslendi, “ben bir arıyım ve kovanımı kaybettim. Çok üşüyorum. Sizinle beraber uçmama izin verin ki ışığınızla ısınabileyim”. Arı bunları derken onunla uçmak istemediğini, sadece biraz olsun ısınmak istediğini fark etti. Ateş böceği arıyı şaşırtarak bu isteği kabul etti. Arı heyecanla onun yanına geldi ve onunla uçmaya başladı. Uçtukça onun ışığıyla ısındı. Saatler hızla geçti, karanlık hiç değişmedi. Arı ısındıkça soğuğun ona nasıl hissettirdiğini unuttu. Soğuğu unutunca da ateş böceğinin yanında neden uçtuğunu unuttu ve gitti. Ateş böceği arının gidişini izledi. Arıya arkasından seslenerek bu ani vedasının sebebini sordu. Arıysa dalgınlıkla cevapladı: sıcaklığın çok güzeldi fakat ben seninle uçmak istemiyorum, sanırım tek sebebim bu.

Arı karanlıkta yol almaya devam etti. Ay ışığı yolunu aydınlatıyordu fakat onun üşümesine engel olamıyordu. Arı soğuk esintiyi göğsünde hissettikçe, kanatlarını her çırpışında ateş böceğinin sıcaklığını hatırlamaya başladı ama ona dönmek için çok geçti. Uzaklarda bir yerde ateş böceğinin onu affedeceğini, yeniden yanında uçmasına ve ışığıyla onu ısıtmasına izin vereceğini biliyordu fakat onu bir an olsun sıcaklığını hissetmek için kandıramazdı. Onunla sonsuza dek uçmak istemiyordu. Sonsuza dek uçmak istemediği biriyle biraz daha uçmasının ne anlamı olacaktı?

Arı giderek yavaşladı ve titremeye başladı. Hiç beklemediği bir anda karanlığın içinden kanat sesleri geldi. Ardından kıkırtılar ve tatlı bir ezgi duydu. Karanlığın ortasından bir anda ortaya çıkan bir uğur böceği şarkılar söyleyerek arının etrafında uçmaya başladı. Uğur böceğinin kırmızı kanatları, siyah küçük benekleri arıyı büyülemişti. Onun sıcaklığıyla güç bulan arı, uğur böceğinin ardına takıldı ve onunla uçmaya başladı, şarkısına eşlik etti ve onunla birlikte güldü. Uğur böceği geldiği hızda arı tam ısınmaya başlamışken uçup gitti. Arı ona yetişemedi ve karanlığın ortasında yeniden tek başına kaldı. Neyi yanlış yapmıştı? Onun kadar iyi şarkı söyleyememiş miydi, yoksa sadece onun ritmine mi uyamamıştı? Belki de o uğur böceğinin ona bu sıcaklığı tattırmış olması, istemeden de olsa arının ondan çok daha fazla şey istemesine sebep olmuştu. Sıcaklığını, cilvesini sevdiği bir böcek onu bir an olsun mutlu hissettirdi diye artık ona ait olmak zorunda değildi. Değildi ki uçup gitti.

Arı, havanın eskisinden daha soğuk olmadığından emindi fakat bu sefer daha da üşüyordu. İhtiyaç duyduğu sıcaklık, artık onun özlem duyduğu bir sıcaklık halini almıştı. Bu sırada uzakta bir kelebek gördü. Kelebek de titriyordu. Arı donmak üzere kanatlarını kelebeğe doğru çırptı. Kelebeğe yaklaştıkça, onun kanatlarının ne kadar güzel olduğunu gördü. Onun titremesinde bile arının içini ısıtan bir şey vardı. Kelebeğin yanına yaklaşan arı merakla “Gecenin bu vaktinde ormanın ortasında bir kelebeğin işi ne?” diye sordu. Kelebek “Yalnız olmayı seviyorum” diye cevapladı, “Kanatlarımın rengini göremeyen, benim konuştuğum dili anlamayan birilerinin yanında olmaktansa yalnız olmayı istiyorum”. Arı konuşmaya devam ettikçe kelebeğe ne kadar benzediğini gördü. Kelebek de arıya benzediğini düşünüyordu. Fakat arı ve kelebek asla aynı olamayacaktı. Kelebeğin güzel renklerle dolu kanatları, arınınsa siyah çizgili sarı bir gövdesi vardı. Arı bunun farkındaydı. Kelebekse zaten bunu hiç düşünmemişti. İki böcek, birbirleriyle konuşarak titremeyi sürdürdüler. Sonunda arı dayanamayarak “Neden bunca üşüyorsun, hava bu kadar soğuk değil ve senin soğuğa dayanıklı bir gövden olmalı?” diye sordu. Kelebekse ona sıcaklığına kapıldığı başka bir kelebeği anlattı. Arı sessizce dinledi. İçindeki onun sıcaklığına duyduğu ihtiyacı gizledi. Ne de olsa ona asla ulaşamayacaktı. Fakat kelebek konuştukça, arı daha da üşüyordu. O kadar üşümüştü ki artık kanat çırpamamaya başlamıştı. Kelebeğin yanında bir an olsun daha kalabilmek için son gücünü kullanıyordu. Fakat gücünün yavaşça sonuna geldiğini fark etmişti. Kelebek arının bu halini belki de anlamıştı ve bu yüzden arıya sebebini sordu. Arıysa cevapladı. Ona neden bu halde olduğunu anlattı. Hiçbir şey beklememişti. Sadece onun sorusunu cevaplamak istemişti. Kelebek gülümsedi ve fısıldadı: Çok fazla benziyoruz biz.

Bu cümle arının kulaklarında, zihninde, kanatlarında ve iğnesinde sonsuz kez yankılandı. Çok fazla benziyoruz biz. Çok fazla benziyoruz biz. Çok fazla benziyoruz biz.

Hiçbir zaman ona benzemeyecekti. Hiçbir zaman bir kelebek olamayacaktı. Hiçbir zaman onunla uçamayacaktı.

Arı kanatlarını çırpmaya başladı. Buna sebep olan enerji, içinde onu hep yaşatan, onun her şeye yeni bir umutla bakmasını sağlayan enerjisiydi. Onu tüketme pahasına arı, kelebeği terk etti ve aya doğru uçtu. Yükseldikçe daha da üşüdü. Ve sonunda dondu

2 Beğeni