Bu başlıkta sevgili @DentArthurDent ile beraber Otostopçunun Galaksi Rehberi serisine, bu seriyi sevenler olarak, seriden kopmadan, yazdığımız yeni maceralarımızı paylaşacağız. İlk iki bölümü saygıyla huzurlarınıza sunar ve bizim yazarken aldığımız zevki okurken almanızı umarız.
Sıfır Yerçekiminde Yapılacak Birkaç Şey
Tüm zamanların en çok okunan kitabı Otostopçunun Galaksi Rehberi, nereden bakarsanız bakın geveze bir kitaptır. Bu gerçekle ilk defa Rehber’in önsözünün giriş kısmının üç bininci sayfalarında karşılaşırsınız; eğer o kadar sayfayı kalıcı bir beyin hasarı almadan okuyabildiyseniz. Gerçekten de Rehber’in bir önsözünün olması fikri, tarihin en kötü uygulanan fikri olmadan önce, kulağa güzel gelen fikirlerdendir. Tıpkı Pazar akşamı arkadaşlarınız tarafından “Hadi, bu sefer daha önce hiç gitmediğimiz bir bara gidelim.” fikrinin yalnızca kulağa hoş geldiğini, ama bazen alışkanlıkların bizi hayatta tutan pamuk iplikleri olduğunu, zil zurna sarhoş iken sizden daha da zil zurna sarhoş biri tarafından bıçakla tehdit edildiğinizde anladığınız gibi, Rehber’in önsözünün olması fikri de şahane bir fikirdi. Ama sonra fikrin uygulanması gerekti, çünkü fikirlerin bir noktadan sonra uygulanması gerekir. Ve her şey felaket şekilde sonuçlandı.
Her gelen editör, kendisinden önce gelen editörden daha iyi olduğunu göstermek için önsözü şişirdikçe şişirdi. Şu anda bile şişmeye devam ediyor. (İlk halinde sadece havlu temizliği ve panikten kurtulma önerileri yer alıyordu.) Bir noktadan sonra, her gün artan sayfa sayısıyla Rehber’in önsözünü saklamak için ekonomik olarak zor durumda bulunan bir gezegendeki yerliler ile anlaşılmış ve bütün bir önsöz; siyah, saydam dikdörtgen kayalara işlenerek gezegene taşınmıştır. Bu plan, bir süre için iyi işlese de gezegendekilerin tuhaf davranmaları ve birbirlerini bu dikdörtgen kayalar için öldürmeye başlamaları üzerine yetkililer, bunun önlenmesi gerektiğini düşünmüştür. Birbirini sebepsiz yere öldürenlerle uğraşmak konusunda uzman olan yetkililer, ortada bir sebep olması durumunda sorunu nasıl çözeceklerini bilemediklerinden Rehber’in görevlilerinden yardım istemişlerdir. Bunun büyük bir hata olduğunun anlaşılması çok uzun sürmemiştir.
Önsözü uygun bir yere taşımak görevini üstlenen Rehber görevlileri, olası bütün ihtimalleri tartışmış, uzun süren kavgalar ve küskün müzakere görüşmeleri ardından nerede yemek yiyeceklerine karar vermişlerdir. Çorbalarını içip ana yemeklerini beklerken ve bir an dört kafalı, sekiz antenli, altı kollu N’ghuai ırkının en gözde kadın temsilcisini izleyip büyülendikten sonra Rehber’in önsözünün yazılı olduğu dikdörtgen kayaları evrenin dört bir tarafına gelişigüzel bırakma konusunda anlaşmışlardır. Tek bir itiraz, cılız bir şekilde yükselmiştir: “Ana yemeği bekleyemez miydik?”
Böylece Rehberin önsözünün yazılı olduğu kayalar evrenin dört bir yanına, kimselere haber vermeden gönderilmiştir. Bir yörüngeye girip gezegene iniş yapabilen kayalar, ne yazık ki çoğunlukla yanlış anlaşılmış, ya ilahi bir hediye ya da komplo teorisyenlerine meze olarak görülmüştür. Kimileri, önsözün Hayat, Evren ve geri kalan her şey hakkındaki nihai soruyu içerdiğini, bunu ancak bütün kayaları okuyan birinin bulabileceğini söylemektedir. Kimileri ise yalnızca Rehber’in geveze olduğunu söylemektedir.
Sonuç olarak, Rehber gevezedir. Önsözler çoğunlukla can sıkıcıdır, nadiren ölümcüldür. Ama Rehber eğlence vadeder, en azından eğlenceli bir ölüm… Eğer iki kafanız yoksa Rehber’in önsözünü okumaya çalışmak tek kafanızın patlamasına neden olacağından ölümcül olacaktır. Zaphod Beeblebrox, iki kafalıdır ve Altın Kalp’in komuta bölümünde dört gözüne taktığı okuma gözlükleriyle, bir yandan sağ elinin serçe parmağıyla kafalarından sağda olanının sağ kulağını kaşır ve yüzünde çok çetin bir işle uğraşıyormuş ifadesi takınırken, diğer yandan yan tuttuğu Rehber’in ağırlığını hesaplamaya çalışıp, önsözü okumaya başlamıştır.
Bir Maceranın Horultusu
-Zaphod!
-Ha? Ha, ne?
Rehber’in önsözünü okurken uyuyakalan Zaphod, Ford’un köprüden seslenmesiyle yerinden sıçrayarak uyandı. Sıçrama anında kafaları birbirine çarptı.
-Lanet olsun Ford, dürtükleyerek uyandırmaya ne oldu?
-Yanına gelmeye üşendim. N’apıyorsun sen ?
-Ne demek n’apıyorum? Bir şeyler okuyorum işte. Bilirsin, araştırma yaparken bir şeyler okuman gerekir. Bunun için özel gözlüklerim bile var.
Zaphod parıltılı gözlüklerini havada döndürerek gösterdi. Ford’tan belli belirsiz bir kikirdeme duyuldu.
-Güldün mü sen?
-Yok canım. Sen, araştırma yapmak, bir şeyler okumak… Garip bir üçlü. Neyse, okumana biraz ara ver, kitap kurdu! Bunu söylediğime çok pişman olacağım ama yardımına ihtiyacım olabilir.
Zaphod önündeki sıkıcı kağıtlara baktı, o sırada soldaki kafası esneyip gözlerini kırpıştırdı. Sağ kafasındaki gözlerini Ford’a dikti, sol kafa hala mayışık hareketler yapıyordu.
-Bu kağıtlar önemli Ford. Hem de tahmin edemeyeceğin kadar. Şu an tamamen, bütün zerrelerimle buna odaklanmış durumdayım ve hiçbir şey beni araştırmamdan alıkoyamaz. Öğle yemeği dışında, yemek ister misin?
-Hmm…
-Ah, anlıyorum. Merak ettin değil mi? Zaphod’un muhteşem, dahiyane yeni araştırmasını öylesine duymak istiyorsun ki yemek lafını işitmedin bile.
-Hayır, sadece tokum…
-Öf! Tamam, tamam. Sana söyleyeceğim. Pan Galaktik Gargara Bombası’na eklenecek yeni malzemeler arıyorum. Artık…
-Bunu istediğimi sanmıyorum Zaphod. Yardıma ihtiyacım var.
-Sus da dinle, hıyar herif. Ne diyordum? Heh! Artık içtiğimde karaciğerim ağrımıyor, o tatlı tatlı yanan acıyı özledim. Tekgöz Phaelis bana aradığım şeyin bu kağıtlarda olduğunu söyledi.
-Tekgöz Phaelis, 838 gözü olan ve hayattaki tek amacı Evren’deki herkese şaka yapmak olan bir hergele. Geçen seferi unuttun mu?
-Bunu defalarca kez söyledim, Sessiz Çığlık Savaşı olayında sarhoşluğumdan faydalandı.
-Sen hep sarhoşsun.
-Bu doğru değil. Ben çoğunlukla sarhoşum. Evrenin hiçbir yerinde “çoğunlukla” ile “hep” aynı anlama gelmez. Gördüğün gibi yine haklıyım.
-Peki, bu sefer de sarhoş muydun?
-Konumuz bu değil Ford.
Konu tam olarak buydu. Çünkü Zaphod, Tekgöz Phaelis’in yanında son kez sarhoş olduğunda birlikte Sessiz Çığlık Savaşı’na sebep olmuşlardı. Her şey, Tekgöz Phaelis’in Sahathea gezegenindeki şiir çekişmesinin ne kadar güzel olduğunu ve bu şiirleri ömründe bir kez duyanın başka bir şey duymak istemeyeceğini söylemesiyle başladı. Zaphod, hiçbir şeyin kendi sesinin tınısından daha güzel olamayacağını iddia etti ve oracıkta şarkıya başlayarak birkaç kulak iltihabına neden oldu. Tekgöz Phaelis, oraya gitmeyi teklif etti. Zaphod ise aracı kendisinin kullanacağını söyledi. Oraya vardıklarında yalnızca temel seviyede sürrealizm içeren ve yüzden doksanlık bir oranla dizelerinin herhangi birinde “sessiz çığlıklar” kelimesini içeren şiirlerle karşılaştılar. Zaphod, kahkahalarla güldü; kendini yerlere attı, şiirlerin çok kötü olduğunu söyledi. Şiirini okumakta olan büyük usta, bu söz üzerine durdu ve bunu kimin söylediğini sordu. Zaphod dalga geçercesine “Elbette, nehrin karşısındaki yeşil adam söyledi.” dedi. Şansa bakın ki gerçekten de nehrin karşısında bir yeşil adam vardı ve o, büyük ustanın en büyük rakibiydi. Büyük usta, hışımla orayı terk etti ve şafakta, bütün kuvvetleriyle nehrin karşısına saldırdı. Gün sonunda, ortada yalnızca sessiz bir çığlık kalmıştı.
-Bu kağıtlar bana o harika duyguyu tekrar yaşatabilir. Ama bir sıkıntı var…
Ford cevap vermedi, o sırada yavaş adımlarla yürüyüp gördüğü her şeye dokunmakla meşguldü. Her dokunuşunda yüz ifadesi değişmekteydi; şaşkın, mutlu, üzüntülü…
-Sen beni dinliyor musun? dedi, Zaphod sitemkar bir şekilde.
-Maalesef. Asıl soru, sen beni dinleyecek misin?
-Belki sonra, yeterince sarhoş olduğumda. Bu kağıtlar Rehber’in evrene saçılıp gizlenmiş önsözünün sadece ilk paragrafı.
-Önsöz mü? Sen bunu nereden buldun?
-Budala herif, dedi sağ kafasındaki salyalı ağzı gülerek, Galaktik İmparatorluk Hükümeti Başkanı ile konuştuğunu unutuyorsun. Başkanlık yetkilerimi kullanarak kayıtlara ulaştım. Hiç zorluk çıkarmadılar.
-Sen şimdi bana, hala başkanlık yetkilerini kullanabildiğini mi söylüyorsun? Yaptığın onca şeyden sonra?
-Eh, siyaset böyledir, yakalanmadığın sürece masumsundur. Bazen geçmişi arkamızda bırakmamız gerekir değil mi? Cevap verme, diyerek ağzını açan Ford’u susturdu. Senin tüysüz maymun nerede?
-Dent mi?
-Sen ona öyle mi sesleniyorsun? Neyse, onu da çağır, ona bile ihtiyacımız var.