Sevgili @Elif
Yazdığım öykü aslında 11.000 kelimelik oldukça uzun bir öykü. Başlangıç kısmı ise sadece bir dizesini buradan paylaştığım uzun bir lirik anlatı ile başlıyor. Sanki gökyüzünde bir kartal süzülüyor, Düzen’in tüm katlarını yani yeraltını ve yerüstünü, her yerini görüyor, karanlık-aydınlık savaşını izliyor ve sonunda Düzen’de gezmeyi bırakıp Dünya’ya dönüyor. Döndüğünde ise kendini bacakları üzerinde yoğun çayırlık bir arazi içinde yürürken buluyor.
Öykünün kendisi dediğim gibi oldukça uzun ve bir çok yerini kısaltmak ve kırpmak durumunda kaldım. Bu cerrahi operasyon ifadesel yapısını biraz gri bir alana sokmuş olabilir.
Ayrıca şurası artık kesin, öykü yazarı değilim
Uzun metinlerde daha iyi hissediyorum.
Bir de ön ksımını biraz daha netleştirmek için şöyle tekrar düzenledim. Ne dersin?
“Her zamanki gibi yürürüm yol üstünde ve altında…”
Benim gibilerin her yola çıkışında söylemekten hoşlandığı şarkının dizesini aklımdan geçirirken, yanımdan hızla bir harfiyat kamyonu geçti. Kenarında yürüdüğüm yolun asfaltı çoktan eriyip gitmişti. Üstelik şaşkın bir köstebeğin oyun alanı gibi sayısız büyüklüklerde çukurlarla doluydu. Sürücü, bu çukurlardan kaçınamayacağını bildiğinden özenle hepsine giriyor ve arkasında yoğun bir toz bulutu bırakıyordu.
Tozu, elimi sallayarak geçiştirmeye çalıştım ancak bu nafile bir uğraştı. Bir kısmını yutunca öksürmeye başladım.
Okuduğun ve değerli yorumlarını paylaştığın için teşekkür ederim.
Sevgiler
Dipsiz