Spoiler içerebilir
Her alanda kalite açısından ciddi bir seviye atlamış dizi. En basitinden Moffat döneminde karikatür bir evrende geçiyormuş gibi hissettiren dizi Chibnall altında gerçek bir evrendeymişiz gibi hissettiriyor.
Kamera açıları, renk paleti ve görüntü yönetmenliği genel olarak Moffat dönemine göre çok daha profesyonel, en azından daha az sıkıcı gözüküyor. Moffat döneminde belli başlı anlar dışında kamera sadece olanı anlatıyordu, burada ise kameranın kendisi de hikaye açısından bir şeylere yönlendiriyor gibi hissettiriyor. Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi sezon ilerledikçe göreceğiz.
Karakterler açısından Chibnall kesinlikle daha iyi, Moffat döneminin yapay karakterleri belli bölümler ve anlar dışında karakter olarak kendilerini gerçekleştiremiyor, ex machina olmaktan öteye (zaman zaman) geçemiyorlardı.
Chibnall döneminde emin olmadığım mesele hikayenin karakterlerin altında ikinci plana atılıp atılmayacağı ama bu bölümde gördüğüm kadarıyla Chibnall bir Doctor Who hikayesi -korku gibi başlayıp bilimkurgu olarak biten bir hikaye- yazmakta da epey iyi.
Doctor’un yeni Yorkshire aksanı kulağa çok hoş geliyor ama bu tabi kişisel bir şey. Whittaker bana daha ilk bölümden Doctor hissini tamamen verebildi. Çevik, zeki, ahlaklı, “socially awkward” ama kesinlikle selefleri kadar garip değil. Bence hoş, tam ayarında bir denge yakalanmış.
Bunu Moffat’ın altında oynadığı birkaç saniyeyle bile kıyaslamak devasa bir fark var. Chibnall cidden çok oturmuş bir Doctor üretmiş. İlk kadın Doctor olarak tanımlarken “kadın” diye bir kelime kullanmanızın gerekmemesi Moffat ile Chibnall arasındaki farkı cidden ortaya koyuyor. Moffat’ın yapay, yüzünüze yüzünüze vurduğu feminizmi yok. Hatırlarsanız o da bir Zaman Lordu’nun kadına rejenere olmasını içeren bir sahne çekmişti ve rezaletti.
Şu ana kadarki favori sahnem -daha dur bir bölüm oldu- Doctor’un kendi "Swiss Army Sonic"ini ürettiği sahne oldu. Cidden “Doctor but” diyebiliyorsunuz belli yerlerde.
Çok memnunum şu an, beklentilerim nötrdü.