Dök İçini Rahatla

Aynı travmayı yaşayıp yaşamadığımı merak ettim şu an. Çünkü ben de küçükken bu çizgi filmi izlerdim ve sondaki yaratığın yüze uçması dünyadaki en büyük korkularımdan biri. Ayrıca uçan hamamböceği gibi mutant bir yaratık bu kadar çirkin bir şekilde, neden bir çizgi filme konulur ya?

2 Beğeni

İnsanlar her zaman geçmişe karşı özlem duyar. O yüzden geçmiş hep sempatik gelir. Geçmişin en büyük sorunu imkansizliktı. Şimdi imkan çok, zaman çok. Amma velakin verim az üretkenlik az.

5 Beğeni

Çocukluğunuz 90’larda geçtiği için 90’ları özlediğinizi sanıyorsunuz ama aslında özlediğiniz çocukluğunuz. O masumiyet ve kaygısızlık. Gerçeğe baktığınız zaman ekonomik olarak da siyasi olarak da sosyo-kültürel olarak da 90’lar berbattı. Belki de ülke tarihinin dibiydi.

8 Beğeni

Çocukluğun özlendiğine ben de katılıyorum. Hiç bir sorumluluk yok, gelecek kaygısı yok, anı yaşıyor çocuk. Gerçi o zamanın çocukları daha kıymet bilen insanlardı. Annemden bir simit isterken bile iki kere düşünürdüm acaba parası var mı diye. Dün haberde izledim bir anne çocuğu istedi diye 1500 liralık oyuncak almış. Belki iki gün oynayıp atacak onu da. Belki de bu anneler babalar ben yaşayamadım, çocuğum yaşasın diye yapıyor ama çocuklarını daha o yaşta doyumsuzluğa alıştırıyorlar aslında.

4 Beğeni

90’larda insanlarda samimiyet vardı, dostluklar da değerliydi aşklar da…

Günümüzde ise her şey kolay ulaşılan ve tüketilen, değeri bilinmez bir hale dönüştü. Çoğu insan şov peşinde bir yaşam sürüp kendi filmin başrolünde oynuyor fakat mutsuzluk ve sahtelik içinde komik göründüklerinin acaba kaç tanesi idrakinde?

Özgünlük kalmadı, birbirinin kopyası insan ve yaşamlar ne yazık ki yapay zekadan bile daha sahte.

Eskiler der ya “Az olsun öz olsun.” işte buna hasret kaldık maalesef…

5 Beğeni

Kesinlikle çok doğru. Benim de kızım olduğu için ve istemesem de bu hatayı yaptığım için iyi biliyorum. Anne baba olarak çocukluğumuzda sahip olamadığımız her şeye çocuğumuz sahip olsun istiyoruz. Sonuçta ondan daha değerli bir şeyimiz yok. Ancak bunun doğurduğu tek şey, kıymet bilmezlik ve şımarıklık. O zamanın çocuklarının kıymet bilmesinin sebebi de buna mecbur olmalarıydı çünkü yokluk zamanıydı. Yoktu. Kimsenin öyle bol keseden harcayabileceği bir parası yoktu. Hadi es kaza olsa bile alabileceği öyle çeşitli ürünler de yoktu.
Ha tam tersi mümkün mü? Çocuğu çok basit ve minimal oyuncaklarla büyütebilir misiniz? Aza kanaat edeceği bir şekilde büyütmek de çok zor. Özellikle de büyükşehirlerde. TV-telefon izlemezse, anne çalışmadan çocuğa bakarsa ve yanında bir de yardımcısı olursa belki. Ancak yine de on beş yirmi yıl sonra çocuğunuz size, “Varlık içinde yoklukla büyütmüşsünüz beni! Sizin yüzünüzden ömrüm boyunca eziklendim, arkadaşlarımın arasında hep kendimi aşağı hissettim!” diyebilir.

7 Beğeni

Varlık içinde yokluk yaşamasın tabi ama gereğinden fazla abartılmamalı. 50 oyuncağı olacağına 5 olsun. 8 10 yaşında çocuğa telefon alınacağına 15’ ine gelmesi beklensin. Şu an kullandığım akıllı telefonu bile kendim çalışmaya başlayınca aldım, birkaç yıl önce. Açıkçası çocuk yaşta bu bilinci vermek, en azından gerektiği kadar, daha önemli diye düşünüyorum.

2 Beğeni

Sen verirsin ama sıkıntı çocuğun arkadaşında gördükleri. Ne görürse onu istiyorlar. Mücadele etmesi çok zor durum. :slight_smile:

4 Beğeni

Evet, zor bir durum gibi ama kimse dur demediği için durum her geçen gün kötüye gidiyor. :slight_smile: Çocuğum olmadığı için belki konuşmak kolay ama inanın şimdiden bunları düşünüyorum. En azından çocuğa yararlı olacak, hobi edineceği farklı şeyler alınabilir. :slight_smile:

2 Beğeni

Haklısınız. Ancak çok önemli bir soru sormam lazım: Çocuğunuz var mı?

Çünkü ben de çocuğum olmadan önce dünyadaki en bilinçli anne babadan daha iyi bilirdim. Eşimle birlikte çocuk öncesi ettiğimiz laflarımıza şimdi bir tarafımızla gülüyoruz. Çocuk olduktan sonra değil düşüncelerimiz, vücudumuzun kimyası, biyolojisi bile değişti. İçorganlarımızın yerini kelebekler aldı. Damarlarımızda kan değil evlat sevgisi var. Kemiklerimizde kalsiyum değil endişe var.

En basitinden bir örnek vereyim: Çocuk bir yere çarpıp düştüğünde tepki vermezseniz, ağlamaz. Kalkar oyununa devam eder. Her düştüğünde tepki verirseniz çıtkırıldım olur ve sürekli ilgi bekler. En ufak şeye ağlamaya başlar. Doğrusu çocuk her düştüğünde tepki vermemektir. Çocuğunuz yokken, “Her şeye tepki verilmez,” demekten daha rahat bir şey yoktur. Çocuğunuz olduğunda göreyim bir de. Duvarları süngerle kaplayanlar gördüm ve şaşırmadım.

4 Beğeni

Hahaha aynı şeyleri yaşıyoruz dostum. Benim kızımda bu ay yaşına girecek. Koltuk kenarlarında yürüyor artık. Geçen yürürken sırt üstü düştü yavrucak. Annesinin verdiği tepki korkunçtu. Kız ağlıyor, eşim 2 3 misli ağlıyor. Eşim ağladıkça kız daha da ağlıyor. Sonra kaptım kızı kucakta biraz maymunluk falan ilgisini dağıttım hemen rahatladı. Ama o ağladıkça candan can gidiyor orası apayrı bir his.

5 Beğeni

Evet haklı olabilirsiniz, çocuğum yok ama ben yine de elimden geleni yapacağım bu konuda. :slight_smile: Sonuçta her şeyi almak gerçek mutluluğu getirmez her zaman. Canının acıması farklı şey tabi. Ben de duramam o zaman. Evdeki kuşlar bile uçarken bir yere çarpsa, yere düşse çok üzülüyorum. :slight_smile:

3 Beğeni

En basit örnek, çocuğa yaşına girmeden oyuncak almamak lazım. Ama eşim rahat durmuyor. Halbuki kızın en sevdiği oyuncak, pet şişe içinde ki makarna ve nohutlar. Şırakkk şıraakk sallayarak ebeveyn kafa şişirme challenge yapıyor kendi çapında.:sweat_smile::joy::joy::sweat_smile:

8 Beğeni

Oyuncakları bile kendim ördüm kenara koydum ben. :smile: O plastik, zararlı ve çok pahalı şeylerdense onlarla oynasın. :slight_smile:

3 Beğeni

Bizimki de bakkal poşetini hışırdatmayı çok severdi. :smiley: Kedi gibi onunla oynardı :smiley:

3 Beğeni

Sizinki daha iyiymiş…

90lara denk gelen çocukluğumda uçurtmam yoktu. Bulduğum bir ipi poşete bağlar ve koşardım. Poşet havalanırdı vs.

O zaman da plastikle oynamışım. Vay arkadaş zaman ne olursa olsun nasip yok ya plastiğe kalıyoruz yine. :rofl:

Bir de gazete kağıdını keser katlar oyuncak yapmaya çalışırdım. :rofl:

Uzaktan kumandalı araba mı dediniz! Biz kim uzaktan kumandalı araba sürmek kim! Anca kablolu o da yani durumu iyi olan varsa onda birazcık alırsın.

Misket, bilye ne dersen de! Sevdiğin bir müzik KRAL TV :upside_down_face: Sevdiğin çizgi film sabahın köründe kalk tövbe tövbe ne günlerdi be :rofl:

Kriz nasıldı ne zaman geçer diye sormuş arkadaşlar. Valla ne diyeyim biz sağlam yoksulduk. Kriz olsa da olmasa da pek bir farkı yoktu yani parası olanaydı kriz: 3e alacağını 5e alırlardı, 3 olmayınca ha adı 5 olmuş ha 10 yani fark yok.

Şimdi düşündüm de kriz sanırım o şekilde sonlanıyor. Herkesin umursamadığı bir yere yani yoksullaşana kadar devam ediyor. Eee herkes yoksullaşınca umursamıyor ve kriz görünürde sonlanıyor.

Fakat yüzde bir mi desem binde bir mi desem onlara da belli bir para akışı oluyor. Onlar da doyunca her şey normale dönüyor. (ki tekrar açıkmaları da pek uzun sürmüyor.) Malum kriz zamanı zenginin daha zengin olduğu zaman demeleri de ondan sanırım.

6 Beğeni

Televizyon varmış yine. Bizimkiler danaya girer gibi dayımlar filan televizyon almıştı. 3 kanal vardı, birisi çalışmaz öteki çekmez. Televizyon da anneannemin evinde. Sabah açamazsın elektirik çok gelir, zaten çoğunca da sağlıklı çalışmazdı elektirik. Akşam desen sekiz oldu mu anneanneme göre herkesin uyku vakti. Sabah da beş kalkış, kömürlüğe in o soğukta kömür al, soba yanana kadar o soğukta sırtında senden ağır yorganla dumura uğra. Tevekkeli değil ben erken kalkmaktan boşa nefret etmiyorum. :joy: Ütüyü bile sobada ısıtıp yapardık. Allah’ım ne günlerdi… Her şeyde ütü izi vardı. :joy: Kriz demişsiniz. Telefon yok telefon! Kışları iki evde soba yanmasın zaten diye toplaşırdık. Bir yemek yapılırdı dört gün yerdin. Tam sekiz öğün. Makarna yağsız, tuzsuz… Ekmek gramajı belli herkesin. Zeytin sayılı, doydun doydun doymadın anca su içersin. Kıyafet desen kuzenlerin ufakları. Her şey yamalı. Bebek bezi bile yoktu. Pazardaki pembe-mavi poşetleri kesip içine tahta bezi olacak kıyafetler kesilip öyle bağlanırdı. Sonra da onlar yıkanırdı! Daha da bir şey demeyeceğim. :slight_smile: Sanırım bizdeki kriz ülkenin krizinden daha vahimdi. O yüzden bizim için değişen bir şey olmadı. :thinking:

10 Beğeni

Aynı kapıya çıktık. Şimdi gördüklerimiz bir rüya uyanınca kömür soba bizi bekliyor. Ve arkadaşımızı arayıp soruyoruz:

"Alo, evde misin? Tamam geliyorum, bir rüya gördüm ki hiç sorma! "

Not: Cep telefonu yok, evde misin sorusuna dikkat. :rofl:

4 Beğeni

Sabah 6, 7’ de kalkardım çizgi film izlemek için. Tv sesinden halam kızardı. “Sabah sabah hortladın yine” diye. :sweat_smile:

Sobayı kullanmanın zorluğunu geçtim zaman zaman duman her yere yayılırdı. Neyse ki zehirlenmeden bu zamana gelmeyi başardık.

6 Beğeni

İlginç bir şekilde tüm bunlar, (sobalı ev, kazanlı banyo [inadına da 20 m2 yapmışlar banyoyu, kışın soğuktan morarırdım], çekmeyen tv, vs.) bambaşka bir çağa aitmiş gibi geliyor ama aslında daha dün. Şu an hiç umursamadan kullandığımız bazı şeyler de düne göre mucize gibi. (2000 yılında matematik hocamız ABD’deki üniversitelerde kablosuz internet olduğunu, öğrencilerin bahçede internete girdiğini anlatmıştı da kimse inanmıştı. Biz daha internetin i’sini yeni görmüşüz, yok bir de kablosuz olacak! Daha neler!) İnsan rahata konfora çok çabuk alışıyor. Hele ki rahatın içine doğmuşsa konforundaki en ufak azalma çok canını sıkıyor. Oysa konforun azalması bile değil, tüm medeniyet ile yaban arasındaki çizgi bile bence çok ince.

15 Beğeni