Döngü

Yapmış olduğum hataları bana ileterek kendimi geliştirmemde yardımcı olabilirsiniz. Kişi kendinin hatasını göremez derler. İyi okumalar.

Kollarının altında iki hanım olan bir oğlan dağ yolunu adımlarken etrafındaki ağaçların yaprakları soğuk meltem ile hışırdıyordu. Rüzgâr oğlanın sade kahverengi ceketini boğazlı gömleğine yapıştırıyor, belindeki kemere asılı duran ve ay ışığını emen siyah kınlı kılıcının kahverengi pantolonunun baldırına çarpmasına sebep oluyordu. Yaratıcının yüzünü, oval ve kare arasında yontması bir kusur olarak da görülebilirdi bir muhteşemlik olarak da. Kısa kesimli kuzguni renk saçlarında genç olmasına rağmen hafif aklar çıkmıştı sanki. Kollarında hanımlardan çok daha olgun görüneni ellerini gri kemerine koymuş dalgın gözlerle ileriyi izliyordu. Su ve bulutların renkleri elbisesinin her yerinde kendini gösterirken, kapalı kestane rengi saçları ensesinde dalgalı ve kabarık bir topuz oluşturuyordu. Dalgın görünüşünün altında bir korku yatıyor olabilircesine kaşları hafifçe kalkmış, hafifçe dolgun dudakları birbirlerine bastırılmıştı. Onun kafasında da birkaç beyaz tel vardı. Rüzgâr tarafından yanağına düşürülmüş saç tutamını kulağının arkasına götürürken ay ışığını yakalayan tacının ucu eline dokundu. Öbür hanım çok daha genç görünümlü ve daha hafif bir elbise giyiyordu. Eflatunun en koyu tonunda olan elbisesinin göğüs seviyesi yüksek sayılmazdı. Örülmüş siyah saçları sırtında sallanırken, elleri göğsünde birleştirilmişti. Yürürken adamın kolunun boynunda olmasında dolayı düşecek gibi oluyordu.
Genç adam konuştu: “Kraliyet ailesinin bu gibi bir yolculuğa çıkabilmesi büyük şans. Umalım da sarayda yokluğumuz fark edilmesin. Anne, oğul ve kız kardeş olarak gezmek her zaman hoşuma gitmiştir.” Sesi gençliğin ve özgürlüğün verdiği tınıyla parıldıyordu. Genç olan kız, “Babamızda burada olsaydı,” dedi uzaklara bakarak. “İlk yolculuğumuzu o ayarlamıştı.”
“Geçmiş tekrar yaşanması gereksiz acılar getirir evlatlarım,” dedi kadın. Sesinde gizlemeyi başaramadığı bir acı vardı. Ve diğerlerinin fark etmemiş olmasını umduğu bir özlem. Yol önlerinde ağaçlarla daha çok bütünleşiyor ve gözden kayboluyordu. Saray buradan çok uzakta olmasa da bu patikayı bilen çok az kişi vardı. Ve yıllar o kişilerin sayılarını daha da azaltmıştı. ‘Döngü’ derdi anneleri onlara. Her canlı mutlaka yerini bir başkasına kaptıracaktır. Ta ki bir başkası gelmeyene kadar. Kimse döngünün ne zaman biteceğini bilmiyordu. Ama zaten asıl ilgilendikleri döngünün kendisi değil onları içerisine alan kısımdı. İlerlemeye devam ettiklerinde ay ışığı onlara ulaşamaz oldu. Ağaçların dalları tepelerinde dev eller gibi yükselirken adımlarına devam ettiler. Ta ki her iki yanlarında bulunan gölgelerden karanlık siluetler yükselene kadar. Oğlan düşünmeden kılıcını kınından çekmiş annesi ile kardeşini arkasına almaya çalışırken şimşek gibi darbeler ayaklarını yerden kesti. Yerden kalkmaya çabalarken boğazına dayanmış çelik onu yerinde tutmaya ve daha ihtiyatlı davranmaya sevk etti. Bu patikanın gizliliği bu kadardı. İçinde yükselen korku dalgasını bastırıp kendinden emin bir sesle konuşmaya çabaladı. Adamların annesini ve kardeşini tutarken görmesi işini kolaylaştırmıyordu. “Esir almaya cüret ettiğiniz kişiler kraliyet soyundan geliyor sizi aptallar! Uyarımı dinleyin ve çekip gidin böylelikle olanlar hiç yaşanmamış olarak görülebilir,” Buna kendisi de inanmıyordu. Kraliyet ailesinden gelmemiş olsaydı bile bunu kendilerine yapanları bulup cezalandırırdı.
Görünüşü bir lorda yakışabilecek olan adam kılıcın üzerinde konuştu. “Bugün burada teklif yapabilen tarafın sen olduğunu hiç sanmıyorum.” Kılıç hafifçe ama yerine bilircesine kaydı. Açılan kesik öldürücü olmasa bile can yakıcıydı. Acısını belli etmemek ile uğraşırken annesini tutan adam seslendi. “Bugünkü anlaşmamızda ona zarar vermek yok Dotar. Şimdi açıkla ona.”
Dotar. İsim zihninin bir kenarına kazınırken yüzünü ifadesiz tuttu. “Bugün burada bir seçim yapılması gerekiyor,” ellerini esirlere doğru salladı. “Birisi yaşayacak. Diğeri ölecek ama diğeri yaşasın diye. Yani seçimin hiçbirisi ise ikisi de ölür.” Adam duygusuzca konuşuyor, verilen emirleri uyguluyordu. Arkasında olan kim ise bulunması gerekiyor! “Seçimini akıllıca yap,” diye ekledi adam.
Zihnini korkudan olabildiğince arındırmaya ve olayı etraflıca düşünmeye çalıştı. Birisi mutlaka ölecekti. Hayır! Çaresizliği gözyaşlarını getirdiğinde gözleri bulanıklaştı. Elleriyle yaşları temizlerken adam başını salladı. “Sonuca ulaşmış olman büyük bir erdem. Kaçış noktası olmadığını biliyorsun ve buna teslim oluyorsun.” Diğer adamlar kahkahalar attılar. Kahkahalar kesilmeden oğlan bir şey fark etti. Ölümcül bir şey. Kılıcı belinin altında gizlenmiş bir şekilde duruyordu. Düşerken kimsenin dikkat etmediği bir şey. Kahkahaların kesilmesine ve partinin bozulmasına neden olabilecek bir şey. Adamların ani dikkat dağınıklarından yararlanarak ellerini belinin altına götürürdü ve o kadar hızlı savurdu ki kahkahalar, boğazına kılıç saplanmış adam yere yıkıldıktan sonra anca kesilebildi. Hızla öne atılırken zihninde iki kutup yanıyordu. Annesini ve kardeşini kurtarması gerekiyordu ama… ama sanki kardeşinin ölü bedenini şimdiden görür gibiydi. Şimdide annesi yerde yatıyordu. Zihninin çalkalanmalarını olabildiğince itmeye çalışarak gelen saldırıyı savuşturdu. Annesi ya da ablasını göremiyordu. Meltem gelmekte gecikmişti ve terler üstünde boşanıyordu. Ter boynundaki kesiği yalarken teni cızırdadı. Saldırıyı karşıladı ve sapladı. Tekrar ve tekrar. Son adam çalıların içine devrilirken kılıcını kınına sokma cesaretinde bulunmadı. İki ceset daha görmesi gerekiyordu. Ailesinden olmaması gereken iki ceset toprağı kanlarıyla sulamalıydı. Toprak için saygıdeğer kanlar olmayacaktı. Ve döngü yerine daha asilleri koyacaktı şüphesiz. Gecikmiş rüzgâr onunla birlikte yarışırken içini titretti. Adamlardan biri kucağına aldığı bir kız (ya da kadın) ile koşuyordu. Elleri gerildi ve kılıç mızrağa dönüştü. Kabzasından tutulup son sürat atılan kılıç havadayken atıcısına korku vermişti. Kardeşini ya da annesini yaralayabilirdi, daha da kötüsü öldürebilirdi. Fakat adamın adımları donup öne doğru eğildiğinde atışın kusursuz olduğunu gördü. Kılıcın yarısı, adamın göğsünden girip toprağa dayanmıştı. Adamın şaşkınlıkla açılan gözleri ölümün ani geldiğini anlatan bir kitaptı sanki. Bir ceset daha gerekliydi. Toprağı sulayan bir kirli çeşme daha. Annesini oturtup karanlığın içini gözlerken bir karaltının yerde yattığını gördü. Gözleri fıskiyelere dönüşmeden önce zihninde çakan bir sahne onu geçmişe taşıdı. Henüz daha on yaşındayken, babası kollarında bir bebek ile ona gülümseyerek bakıyordu. Eflatun rengi battaniyelere sarılmış dünya tatlısı bir bebek. Gözleri henüz gerçekliği görecek kadar açılmamış savunmasız bir bebek. O gün babası kardeşini onun kucağına koyarken ona zarar verecek diye çok korkmuştu. Onu bu zayıflığıyla gördüğünde onu koruyacağına söz vermişti. Onu koruyacağına ve onu seveceğine. Bugün bir değerli insan döngünün acımasızlığı ile dünyadan koparılmıştı. Yarın ve öbürkü günler çok daha fazlası koparılacaktı. Ve bunlar değerli insanlar olmayacaklardı.

Yazınla uğraştığınızı görüyorum: Açtığınız başlıklar, daha önce paylaştığınız hikayeler, o hikayelere not olarak düşülen küçük sitemlerinizi görüp de bir türlü zaman bulamamıştım okumaya. “Döngü” gibi kendi terimlerinizi üretmeniz çok güzel olmuş. Sürükleyici ve fantastiğin kesif tadı her paragrafta oldukça hissedilir. Tanrı, Allah gibi kelimelerden de kaçınılmış. Dini inanç sisteminin bir farkı olduğu bariz, bu gibi ayrıntılar da hoş. Ellerinize sağlık.

Aksiyon sahnelerini, özellikle hızlı gerçekleşen olayları hızlı bir şekilde anlatmışsınız. Bu da kelimeleri ve sahneleri üst üste yığmış. Bunun çoğu kitapta gördüğüm en iyi ve basit örneği: Sahneleri yavaşça anlattıktan sonra tüm bunların bir saniyede olup bittiğini söyleyen o tamamlayıcı cümledir.

Edilgen yapılı cümleler bazı kısımlarda oldukça zorlama duruyordu, okurken aksamalar yaşadım.

Betimlemelerde kelime seçimleri daha dikkatli olmalı. Bazı tasvirler okuyucunun kafasına bir resmi sokuşturmaktan çok o resmi çizdirmeye yönlendirmeli özellikle sınırların çok net olmadığı türlerde.

Oldukça yavaş okuduğum için bir çok yazım kuralı ihlali takıldı gözüme. Yanlış konan ya da hiç konmayan virgüller, yazım sürecinin heyecanıyla titreyen parmaklardan sızan kelime hataları hatta -de ekinin yanlış yazıldığı bir yer dahi yakaladım, sorun etmezdim fakat hikaye kısa küçük metinlerde küçük hatalar büyük duruyor.

Normalde cümlelerle örnekler gösterirdim ama sıkça akıcılığı baltalayan unsurlarla karşılaşınca not almayı bıraktım. Sizden alıntıladığım iki cümleyi aşağıya bırakacağım saydığım sorunlardan bir kaçı bu iki cümlede mevcut.

Yaratıcının yüzünü, oval ve kare arasında yontması bir kusur olarak da görülebilirdi bir muhteşemlik olarak da.

Dalgın görünüşünün altında bir korku yatıyor olabilircesine kaşları hafifçe kalkmış, hafifçe dolgun dudakları birbirlerine bastırılmıştı.

1 Beğeni

Uyarıları için çok teşekkür ederim. Hepsine uymaya çalışacağım.