Yıl 10 Ağustos 4. Çağ 211…
Handa eskiden Solitude şehrine çok da uzak olmayan bir yerde, zihnen hasta olan insanların tutulduğu, şuanda terk edilmiş, ıssız, kasvetli, harap olmuş bir malikaneye dönen yere giden ve geri dönmeyen iki adamdan bahsedilirken kulak misafiri oldum. Olay ilgimi çekmişti ve onlara ne olduğunu öğrenmeye karar verdim. Harabelerin yakınlarında ilk yolcuyu kolayca bulmuştum. Bir ağacın yanında hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bir şey aradığı belliydi.
-
Sekiz’e şükürler olsun! Yardım geldi, sonunda! İşimizin bittiğini sanmıştım.
-
Ne oldu ? İyi misiniz.?
-
Ben iyiyim, fakat arkadaşım şu lanet akıl hastanesinin içinde mahsur kaldı.!
-
Söyle bana, bu ilahların bile unuttuğu yerde ne işiniz var. ?
-
Adım Lynn Schmidt. Cyrodiil’den bir şifacıyım. Buraya arkadaşımla birlikte oldukça nadir bir bitki türü bulmaya gelmiştik.
-
Bu bölge ot toplamak için pek de iyi bir yer sayılmaz.
-
Yolculuk öncesi, bizi aynen şuanda senin yaptığın gibi uyarmışlardı. Yaşananlara bakıyorum da, belki de uyarılara kulak asmış olsak tüm bunlar başımıza gelmezdi. Ama yerin cazibesi oldukça fazlaydı. Yangın alanına kadar gittik… otlardan bir ize rastlamadık, ama… aşağıda bir şey vardı… birşeyler…
-
Lütfen bize yardım et. Dostumu bul, sana yalvarıyorum.
Lynn bölgeye dostuyla nadir otlar aramak için geldiğini söyledi, ancak anlaşılan o ki hem ormanda hem de harabede kol gezen tehlikeleri pek hesaba katmamışlardı. Beni gördüğü anda kayıplara karışan arkadaşına yardım etmem için yalvarmaya başladı. Metfunların nidalarını duydum ve bunun bir şaka olmadığını anladım. Elimle kılıcıma uzandım. Hastanenin bodrumuna indiğim zaman, paranormal bir şey tecrübe ettim. Bana bir ilüzyon gönderen bir hayalet gördüm. Etrafımdaki her şey yanmaya başladı ve hayalet - tam da ona yakışacak bir şekilde - duvardan yan odaya geçti. Hayaleti takip ettim ve bir grup metfunun saldırısına uğradım. Kendimi savunma esnasında duvarlardan birinin kenarında duran bir sandık farkettim. Sandıkta birkaç doktorun notları bulunuyordu…
Tarih: 10 Ocak 4. Çağ 201
Adam güçlü şizofreni semptomları sergilemektedir. Yakışıklılığını mahvetmekten kaçınmak amacıyla standart terapi yöntemlerinde verilen şifalı ot dozunu arttırmaya karar verdim. Sinir krizleri geçirmeye yatkın olduğundan, hastayı zincirlettim. Duvarlara çizdiği resimler analiz edilmeli.
Tarih: 11 Ocak 4. Çağ 201
Hastane sakinlerinin en yaşlısı olan bu kadın diğerlerinden çok daha uzun süredir bizimle. Soğuk su terapisi onun tedavisinde başarısız oldu ve durumunda gelişmeye dair umut yok gibi. Onu zincrlettim ve hastalığın kuvvetini zayıftlatmak ve kendine zarar verme eğilimlerini sınırlandırmak için ona verilen yiyecek miktarını azalttırdım. Şifalı ot uygulamaya başladım.
Tarih: 12 Ocak 4. Çağ 201
Hasta dizanteri kapmış durumda. Artık onun için hiç umut kalmadı. Diğerlerinden ayrı bir yere naklettirdim ve çalışanlara onun adına ilahlara dua etmelerini emrettim. Ayrıca şifalı otlarının dozlarını da arttırdım. Karışımın bazı iyileştirici özellikleri var gibi görünüyor ve tesadüfen fark ettik ki dilleri de çözüyor.
Tarih: 13 Ocak 4. Çağ 201
Çizimleri şizofreni teşhisini doğruluyor. Çizimlere hakim olan acımasızlığın çocuklukta yaşanan olaylarla bağlantılı olduğu şüphe götürmez. Baskın bir baba ve güçlü bir travma bu zavallının zihnini mahvetmiş. Hastaya tedavi uygulanacak. Şifalı ot dozunu arttırmaya karar verdim. Tedavi etme özelliklerinin yanı sıra karışım, hastaları kendileri hakkındaki gerçekleri açıklamaya itiyor. Ve sadece gerçek bizi özgür bırakır.
Notlara göre, tıbbı personel akıl hastaları üzerinde bir takım deneyler yapmıştı. Okumaya devam ettim ve bir grup lejyonerin hastaneye Fırtınapelerinli bir mahkum getirmiş olduğunu öğrendim. Anladığım kadarıyla askerler onu sorgulamak istiyordu, ama notlarda hikayenin nasıl sonlandığına dair bir bilgi yoktu. Malikaneyi arayıp kayıp adamın bırakmış olabileceği işaretleri aramaya başladım. Sonunda kayıp sıhhiyeciyi bulmayı başardım. Zavallı herif zihnindeki hayaletlerle savaşıyor, bir yangın ve o yangında ölmüş bir kız hakkında sayıklayıp duruyordu.
-
Be-be-beni rahat bırak! Uzaklaş benden.!
-
Sakin ol. Sana zarar vermem.
-
Benim suçum değildi… ben değildim, ben değil…!
-
Senin suçun olmayan nedir. ?
-
Yan… Yangın her yerde… Olmaması gerekiyordu! Bunu ben istemedim… Yemin ederim.!
-
Ne saçmalıyorsun sen. !?
-
Ne oluyor ? Neredeyim ben.?
-
Sanırım kafan yerine geldi. Rahatla ve bana adını söyle.
-
Ben…Ad… Adım Selakur.
-
Arkadaşın Lynn seni bulmamı istedi.
-
Lynn… yaşıyor mu.?
-
Dinle, sen ve arkadaşın - henüz tam olarak anlayamasamda, sakladığınız birşeyler var, gerçeği söylemediğiniz düpedüz ortada. Bu yerin oldukça karanlık bir geçmişi varmış gibi görünüyor, içerisinde senin de parmağın olan bir geçmiş. Beni anlıyor musun.? Şimdi bu yerde neler olduğunu anlamama yardımcı olur musun Selakur.?
-
T- tamam.
-
Harika. O halde bana hikayeyi anlatırmısın, hiçbir şeyi atlamadan.
-
Biz eski lejyoneriz, bundan tam 10 yıl önce, Fırtınapelerinle yapılan son savaşlardan birinde İmparatorluk için savaştık. Birliğimiz bu malikaneye yerleştiğinde ben Lynn’in yardımcı subayıydım. Burada kimin yaşadığını pek umursamadık. Aslında, hastalar dost canlısıydı… Başlangıçta. Bir gün keşif erlerimiz bir Fırtınapelerinli yakaladı. Özgürlüğünü kazanmak için her şeyi yapacak durumdaydı ve Ulfric Stormcloak’un saklandığı yeri bildiğini iddia etti. Şansımıza inanamadık, ilahların yüzümüze güldüğünü düşündük. Son Ejderdoğan’ın büyük yardımlarıyla Fırtınapelerin isyanı başarısızlığa uğratıldı ancak elinde tuttuğu tüm bölgelerini, ordusunu kaybettikten sonra Ulfric kayıplara karışmıştı. Tüm Skyrim’i yerini bulmak için karış karış tarayıp, yakaladığımız tüm Kuzeylileri sorgulamıştık, herif yoktu sanki yer yarılmıştı ve içine girmiş gibiydi. Sonunda çabalarımız ödüllendirilecekti. Ardından onu konuşturmaya karar verdik.
-
İşkence ederek mi.?
-
Komutanımız onu işkence sandalyesinde konuşturmak istiyordu, ama Lynn daha iyi bir yol bildiğini söyledi. Yöresel bir ot varmış - eğer bunu kaynatıp içersen sadece doğruyu söyleyebilirmişsin. Komutan mahkumu sorguladı ve harita çıkartıp işaretledi. Bu esnada bizde kutlama yaptık, Ulfric’i nasıl öldüreceğimizi konuştuk, ve de hastanedeki hastalara daha saygısızca davranmaya başladık. Onlara bakan rahibe itiraz etmeye başladı ve adamlarımızdan biri… onu önce dövdü sonra tecavüz etmeye kalktı. Kadıncağız karşı koymaya çalıştı… sanırım adamın suratını tırnaklarıyla çizmişti. Sonra adam balyozunu alıp kadının kafasını parçaladı.
-
Sonra ne oldu. ?
-
Fırtınapelerinli mahkum Ulfric’in nereye gizlendiğini söylediğinde, komutan onu delilerin gözü önünde boğazını hançeriyle bir kulaktan diğerine kesti. Hastalar daha önce saldırganlık belirtileri göstermişlerdi, ama kanın kokusunu aldıklarında, şey, onları kontrol edemedik, bize saldırdılar ve pek çoğunu öldürmek zorunda kaldık. Ancak yangının nasıl çıktığını bilmiyorum.
-
Hastalardan sağ kurtulanlara ne oldu.?
-
Yaşlı bir kadını yanan binadan çıkartmayı başardık. İyi, sessiz ve anaç bir bayandı. İki gece sonra komutanımızın boğazını kesti ve bu onu, ve de Ulfric’in saklandığı yeri işaret eden haritayı, son görüşümüz oldu. Cephelerin değişmekte olması bizi kısa bir süre sonra onu aramayı bırakmaya zorladı. O zamandan sonra hayatta şansım yaver gitmedi, Lynn’in hayatıysa benimkinden de beterdi. Bunun, kötü kaderimizi tersine çevirmek için yaptıklarımızla yüzleşmek için bir fırsat olduğunu düşünmüştük.
-
Hayalet intikamını alabilmek için sizi suç mahaline sürükleyip, çekmiş gibi görünüyor. Burada oldukça ağır bir lanetle karşı karşıyayız ve görünüşe göre işe şu Fırtınapelerinlinin cesedini, öldürüldüğü yeri bularak başlamamız gerekiyor.
Selakur ve Lynn yıllar önce iç savaş sırasında bu bölgede görev yapmış bir lejyon birliğine mensuplardı ve o dönemde çok ağır suçların altına imza atmışlar. Hastaları ve bakıcıları olan rahibeyi öldürmüş ve hain Ulfric Stormcloak’un yerini öğrenme umuduyla tutsak bir Fırtınapelerin askerine işkence edip öldürmüşlerdi.
Yapılanların izlerini örtmek için ise mekanı kundaklamışlardı. Hikayeyi duyunca bu yerin lanetlenmiş olduğunu ve meselenin çözümünün işkence görmüş Fırtınapelerinlinin hayaletini bulmaktan geçtiğini anladım. Kayıp ruhun istediği tek şey vardı- kendisine zulüm edenlerin ölümü.
Onların bakışlarını hala üzerinde hissediyordu ve ona huzur getirecek tek şey ölümdü. Benden onları öldürmemi istedi, teklifini reddedince öfke içinde bana saldırdı. Fakat karşısında usta bir savaşçı vardı. Kısa sürede hayeletin icabına bakıp, geldiği yere yolladım.
Lanet kaldırılmış ve hayalet Sovngarde’ın uzak diyarlarına gönderilmiş olsada, hala adaletin yerini bulması gerekiyordu. Lynn ve Selakur’u Solitude yetkililerine teslim etmeye karar verdim. Yozlaşmış, suçlu pislikler İstemeyerekte olsa beni şehre kadar takip ettiler. Katiller Muhafız Komutanı tarafından tutuklanıp içeri alındılar ve bu lanetli hikayede sona ermiş oldu.