En Son İzlediğiniz Film?

Ad Astra

Forbidden Planet’in mad scientist’ini Contact ve Interstellar aile dramalarına maruz bırakıp Solaris tadında çekelim demişler ve ortaya bu yalnızlık senfonisi çıkmış. 30 yıldır karısını, çocuğunu aklına dahi getirmeyen bir baba, tüm bu sürede herifçioğlunu aklından silemeyen, hayatı silkilmiş, aynı mesleği edinmiş çocuk, baba tehdit hale geldi diye onu yok etmeye gönderen hükümet. Brad Pitt ve Tommy Lee Jones baba-oğulu canlandırıyor ve filmin çoğu Pitt’in iç monologlarıyla geçiyor. Solaris’i göklere çıkarıp bu filmi yeren birini görürseniz ilişiğinizi kesebilirsiniz. Başta verdiğim referanslar boşa değil, hatta bu filmin mesajı sulandırılmadan daha realist biçimde veriliyor, o yönden takdir ettim. “Burnunun ucundakini görememek” hususuyla.

En büyük eleştirim şu olur, hele de yakın planda: Bu suratta astronot mu olur abicim? Brad Pitt sen nasıl bir insansın ellilerinde bile “ben ve diğerleri” olarak perdede herkesi ezebiliyorsun? Tom Hanks halt yemiş Yankee dostlarım, her filmine güvenerek oturup izleyeceğiniz bir herif varsa o da budur. Yemişim sinema tarihini lekeleyen Forrest aşkınızı.

2 Beğeni

The Seven Year Itch (Yaz Bekarı) - 1955

The Last Stand

Arnold’un 80’lerde Sly ne çekse benzerine uzanma alışkanlığından mıdır, Copland türü kasaba suç filmi çekesi gelmiş. Kurgu kurbanı film, ilk yarı bildiğiniz kayıplı drama, ikinci yarı sulu komediye sarıyor. Hatta Arnold ile Tesis kötüsü İspanyolumuzun köprüde çıkardıkları bir Amerikan Güreşi performansı var ki evlere şenlik. Forest Whitaker, Marvel Sif’i posterdeki arkadaş, isimleri lazım değil iki üç kişi ve Abruzzi bir Arnold aksanı edemiyor, “monster” ve “old” deyişleri yeterdi şu arkadaşlara para vermek yerine. Neyse, ikinci yarıda açmadıysanız ya da başka alternatif yok değil ise, seyrine değmez bir film olmuş. Geçiniz.

Blood and Bone

Van Damme’ın Lionheart’ını modernize edip, kendisinden sonra çekilecek Undisputed 4 rezaletinden daha iyi iş çıkarmışlar, TDK’dan 1 yıl sonrasında Michael Jai White ile. Julian Sands’i de görmek cabası. Keyifli bir martial arts filmi, türü sevip sevmemek fark etmeksizin akıp gidiyor. Siyah-beyaz ayrımını örnekleyen söylemler de güzeldi, bir yerlerden Fist of Fury’nin Bruce Lee’si fırlayacak sandım (benzetmeler yine köpekler üzerinden yapılmışken). Özellikle basketbol, atletizm gibi spor dallarında doğal becerilerini sergileyen siyahilerin elit beyazlar kulübünde sadece heyecan yaratıp başkaca bir işe yarar görülmemesi, kolayca duyabileceğiniz bir itiraf değil. Filmin çeviri altyazılarında Cengiz Han’ın sözünün yanlış çevrildiğini de ekleyeyim. Filmin sonunda yazıya dökülünce daha bir vahim oluyor: “punishment like me (upon you)”, “beni cezalandırdığı gibi” değil, “benim gibi bir ceza” (büyük günahlar işlememişseniz, Tanrı benim gibi bir cezayı üstünüze salmaz) olacak bağlama göre. Altyazıyla izleyecek olanlar için not düşmüş olalım.

i-onde-dager-norwegian-movie-poster-md

I Onde Dager

The Ref filmine benzer şekilde ilerleyip son yarım saatte kan banyosuna dönecek denli sert çekilmiş suç kara komedisi. Başroller yine çok iyi. Lakin şu film Anders Thomas Jensen rejisinde Mads ve Ulrich ile çekilseymiş neler olurmuş insan düşünmeden edemiyor.

1 Beğeni

s-l500

Lakeview Terrace

Sam Jackson Django’dan sonra bir kez daha Kerry Washington’a ve sevdiklerine ekranı dar ediyor. Unlawful Entry’deki gibi bir Hitchcock kabusunda, bu sefer kötü polis yan komşu. Hollywood’un “öteki’den kork” paranoyasında çokça çektiği “gizemli komşu” gerilimlerinin bu halkası işini iyi yapanlardan. Alakasız bir övgü: Patrick Wilson’un ses tonu muhteşemmiş. Hatta aksanını arattım, İngiliz’e benzeten var kendisini -ki Amerikalı.

Şunu da iliştireyim madem.

patrick wilson’un ses tonuna, aksanına yönelik genel bir övgü var mı?

###### ChatGPT:

Evet, Patrick Wilson’un ses tonuna ve konuşma tarzına dair genel olarak olumlu yorumlar ve övgüler mevcut. Özellikle şu yönleri sıkça takdir ediliyor:

### 1. Bariton Ses Tonu:

Patrick Wilson’un zengin ve güçlü bir bariton ses tonuna sahip olduğu sıkça belirtilir. Bu özellik, özellikle müzikal kariyerinde (The Phantom of the Opera, Broadway’deki Oklahoma! gibi) büyük avantaj sağlamıştır. Sahne ve müzikal eleştirmenleri, onun sesini “klasik eğitimli, kontrolü yüksek ve duygusal geçişleri etkileyici” şeklinde tarif eder.

### 2. Nötr-Amerikan Aksanı (General American):

Wilson’un aksanı oldukça “nötr” kabul edilir. Bu da onun farklı rollerde inandırıcı olmasını kolaylaştırır. Özellikle Amerikan aksanının bölgesel etkilerinden uzak, temiz bir telaffuzla konuştuğu için radyo, dublaj ve seslendirme işlerinde de tercih edilebilir bulunur.

### 3. Güven Veren Tonlama:

Özellikle The Conjuring ve Insidious gibi korku filmlerinde canlandırdığı karakterlerde (örneğin Ed Warren), ses tonunun güven verici, sakin ve kararlı bir yapıda olduğu sıkça vurgulanır. İzleyiciler, onun sesini “teskin edici ve karizmatik” bulduklarını dile getirirler.

### 4. Müzikal Yetkinliği:

Wilson’un ses yeteneği sadece konuşma değil, aynı zamanda şarkı söyleme açısından da övülür. Broadway sahnelerinde ve film müziklerinde (örneğin The Phantom of the Opera, 2004) bariton sesiyle yüksek teknik başarı sağlamıştır. Bu da onun sesinin yalnızca oyunculukta değil, müzikte de ciddi bir etki yarattığını gösterir.

1 Beğeni

Sanırım ikinciyi izledim ilk seferini pek hatırlamıyorum,üzerine uzun uzun yazmaya gerek yok.Oyunculuklar iyi zaten Jack dedem ekrana iki mimik yapsa yetiyor.Senaryo olarak bu dönemden bakınca ortalama gözüksede zamanına göre progresif olduğuna eminim kadın ve erkek oyuncu oscarlarını almış.

10-6 puanı hak ediyor boş zamınızda yada kafa boşaltmak için izleyebilirsiniz.Aşk,komedi,watpad öyküsü severler izlesin.

1 Beğeni

The Highwaymen

Pat Garrett ve Robert Ford için yapılanı Bonnie & Clyde için yapmışlar ve ortaya bu ikiliyi mitleştirirken o dönem yetkisi alınmış Teksas ranger’ların olaya müdahil edilmesi ve polis katillerinin intikamının alınması üzere bu yol/takip filmi çıkmış. Ranger dedik, silahlar dedik, yol dedik, banka soygunları ve halk desteği dedik, tamamen Amerikan tarihi ve kültürü ile yoğrulmak lazım bu filmleri anlamak ve yorumlayabilmek için. Finalde yürütülen arabaları içinde cesetleri halka açık sergileniyorken kendinden geçen hayranların onlardan birer parça almaya çalışması Koku finalini anımsattı. “Artık modası geçmiş kanun adamını çağırmak” klişesini ti’ye alan kumanda odasını sanıyorum sahada fiziki ajanlığa gerek kalmayışı hususuyla Skyfall’da görmüştük. Tabii istihbarat İngilizlerin, western dünyası ve sineması da Amerikalıların işi. Film olarak Bonnie ve Clyde çok değerli, ancak bu ikiliyi mitleştirmek adına (Bonnie günün modasına yön verirken bir yanda artık sese kavuşmuş sinema magazinlerinde Clara Bow’u görürüz) tamamlayıcı işlev sağlanmış. Tabii bana göre Gun Crazy hepsinin öncülü olarak daha başarılıdır, film noir sevenlere onu da hatırlatmış olalım. “Kevin Costner bitti” deniyordu 15-20 sene önce. Herhalde sinema tarihi gerekli tokadı atmıştır diye düşünüyorum, ve umuyorum yarım düzine yapımda daha görebiliriz kendisini. Kıymeti bilinmeli.

The Boy and the Heron 2023 işte film hakkında incelemem: ‎‘The Boy and the Heron’ review by Ali • Letterboxd

Arada bir eski filmleri izlerim. Bu seferki piyango Cool Hand Luke’a vurdu. İzlediğime de pişman olmadım. Hikayeyi ve oyunculukları beğendim. İnsan ve Tanrı arasındaki gizli hesaplaşma şanslı! karakterimiz üzerinden güzelce aktarılmış. Tavsiye ederim.

8/10

Popcorn tadında gayet izlenilebilir bir animasyon. Predatorların çeşitlenmesi ve hikayenin de birazcık farklılaşması son filmdeki rezaleti biraz olsun gideriyor. Gerçi finalde yine oradan tanıdık bir yüz ortaya çıkıyor ama olsundu. Birkaç şans faktörü ve mantık hatası diyebileceğim tek sahnesi dışında iyiydi. Daha ayrıntılı bir inceleme gelir mi bilemem. Gelirse paylaşırım. :slight_smile:

7.5/10

2 Beğeni

Ben de dün izledim filmi 8 verdim. Finaldeki sürpriz güzeldi bence. Sen Prey’i beğenmemiş miydin?

Madalina-Bellariu-Take-Cover-_LE_auto_x2

Take Cover

Emekliye ayrılacak olan bir keskin nişancının otel çatı katında pusuya düşürülmesi üzerine çekilmiş tek mekan filmde Scott Adkins hem tip hem oyun olarak Ryan Reynolds’u andırıyor. Çok kötü film, çok kötü oyunculuk. Afişe de Braveheart’ta Catherine McCormack yerine Sophie Marceau’yu koymaları gibi, sadece finalde yüzünü gösteren Alice Eve’i koymuşlar. Filmin çoğunda Adkins’le birlikte oynayıp maalesef ki onu ekranda söndüren Rumen oyuncu Madalina Bellariu’yu tercih ettim: Beş dil konuşan, ödüller almış, The Young Pope, Pennyworth, Coronation Street ve Grace yanı sıra üç de vampir filminde oynamış oyuncu sayesinde Dampyr uyarlamasını da görmüş oldum. Belki bir gün onu da izlerim.

Mandalinayı başka filmlerde de göreceğimizden eminim. Lakin Adkins gitsin 4.'süyle 3’ü Aliens gibi manasız bıraktığı Undisputed serisinde Boyka oynasın. Başrolü taşıyacak gömlek yokmuş ne yazık ki.

18242

Vay be daha dün gibi hatırlıyorum sinemada seyrettiğim günü. Tam 27 yıl olmuş. En sevdiğim serilerden biridir :blush:

2 Beğeni

Kendini izlettiriyor. Hangi seçimin doğru hangisinin yanlış olduğunu sorgulayan bir finale sahip. Tabii film de sonunu havada bırakarak cevabı sonsuzluğa doğru savuruyor. Ben Affleck’in kardeşinin oyunculuğu da iyiydi.

7/10

1 Beğeni

2 Beğeni

Çocukken sinemada izleğim ilk birkaç filmden biriydi. Dün Primevideo’da denk gelince tekrar izledim. Muhteşem animasyonları, mükemmel soundtrack’i ve Jordan’ın oscarlık oyunculuk performansıyla ( :face_with_hand_over_mouth: ) ilk defa izliyormuş gibi eğlendim.

4 Beğeni

Baktım en küçük yeğenim minecraft oynuyor filmini de izleteyim dedim. Güzeldi. Küçük çocukla oturup izlemelik bir film olmuş. Ekibi de başarılı buldum. Momoa ve Black özellikle çok eğlenmişler filmi çekerken sanki ve bu eğlenmeleri seyir keyfini de artırıyor.

2 Beğeni