Esaretin Nedeni

Öykü Seçkisi'nde okumak için: https://oykuseckisi.com/esaretin-nedeni/

image

Çift yüzlü bir dünyaydı bu küçücük oda. Bir yanda mermer tezgahı dolduran mutfak gereçleri vardı. Saçıldıkları yerde sonsuz sabırla bekleşen un zerreleri, terk edilmiş çiğ hamur topakları, hor kullanılmış metal kaplar, unutulmuş bir fırın… Fırının kapağı açıktı. İçinde yaratıcısının ilgisini çekememiş, bütünüyle kömürleşmiş bir kek, kasvetinin ağırlığında ufalanıyordu. Diğer yansa bu donuk manzarayı reddetmiş, zevk… (DEVAMI…)

Yazı, üzerinde fazlaca çalışıldığını izlenimi uyandırdı bende. Hatta bazen betimlemeler, kişileştirmeler ve eğretilemeler üzerinde oynarken doldurduğunuz bardağı fark etmeden taşırmış olabilirsiniz. Dahası çok kişinin yer aldığı bir durum hikayesi yazmak zor zanaat. Sanırım aklınızda çok daha büyük bir resim olarak teşekkül eden bu hikayeyi kelime sınırından ötürü metne sığdırmaya çalışmışsınız. Yine de kişi sayısını düşürmek takibi kolaylaştırıcı bir unsur olabilir. Ben şahsım adına ilk etapta kişileri takip etmekte zorlandığımı söyleyebilirim.

Diğer yandan bazı eğretilemeler son derece yaratıcıydı. Öykünün ikinci yarısı ilk yarısına göre daha canlı bir anlatımla yazılmış.

Merhaba:)
Okuyup değerlendirdiğin için teşekkür ederim. Eleştirinde cevap verebileceklerimi tek tek cevaplamaya çalışacağım.

Açıkçası, öyküyü tam da bu uzunlukta ve yoğunlukta tasarlamıştım. Niyetim diyarın ayrıntılarını karakterler ve ortam betimlemeleri üzerinden anlatmaktı. Elbette aşırı uzun olmasından dolayı biraz endişelenmiştim çünkü öykü uzadıkça yazarın okuyucuya karşı sorumluluğu artar. Okuyucu da hatırı sayılır bir emek vermiştir çünkü. Umarım emeğinin karşılınığını sunabilmişimdir.

Karkater sayısı ve karakter isimleri, geçişleri, hiçbir asıllık belirtmeden işlenişleri de ikinci en büyük endişemdi. Bu yüzden, daha öykü yazım aşamasındayken arkadaşlarımdan değerlendirmelerini dilemiştim. Karakterlerin seçikliği konusunu özellikle sormuştum. Açıkçası, herhangi bir olumsuz geribildirim almadım onlardan. Umarım yaşadıkların öyküden aldığın keyifi çok fazla zedelememiştir. Burada yaptığım şey bir denemeydi benim için. Ve, senin eleştirin de çok değerli. Bu yüzden, yeniden teşekkür ederim.

İlk yarıyı gerilimi sağlamak, karakterlerle yakınlaşabilmek ve diyarı açımlamak için o şekilde yazdım. Son kısımlardaysa bu basık havayı kullanarak aksiyona yeni bir tat katmaktı amacım. Bu yüzden karakter düşüncelerini az, betimlemenin dış ses etkisini çok kullandım ilk kısımlarda. Sanırım okuyucuyu tanrı anlatıcı olmadan yönlendirebildiğim zaman çok daha usta olacağım :slight_smile:

Diğer öykülerde görüşmek dileğiyle!..

1 Beğeni

Şunları da ilave etmeliyim. Metinler kısa olduğunda karakter ve tipleme arasında seçim yapma gerekliliği doğuyor. Eğer kişiler esaslı bir karakter olarak boy göstereceklerse ustalığımızın bir dirhem daha artması lazım ki doğru kartları eşleştirebilelim. Karakterlerin verdiği karmaşık tepkileri bizim kavrayabilmemiz için onun içindeki itici gücü bilmeye ihtiyacımız var. İtici gücü anlayamadan dinlediğimiz karakterler zihnimize ikna edici gelmeyebiliyor. Bu eleştiriyi genel manada yazdım Selçuk. Bunu yapmak gerçekten zor.

Anlatıdaki neden-sonuç zincirine yalnızca olayları değil, karakterleri de dahil etmeyi kastediyorsun sanırım? Vurulan bilardo topu kadar doğal yuvarlanmalı, öfkeli bir volkan kadar geniş etkiler bırakmalı?..
Sanırım bu bahsettiğinin yapılabilmesi için karakterler hakkında ayrıntılı taslaklar ve yol haritaları hazırlamak gerekir. Zira, konu üç cisim problemi gibi… Zincire karakterler de eklenince öyle çok değişken ve etken ortaya çıkıyor ki boş bir zihinle yönlendirmek, kontrol etmek mümkün değil. Eh, en azından benim için :slight_smile:

Bakalım… Her öykümde bir öncekinden biraz daha ‘’yetkin’’ olduğumu hissediyorum. Umarım öyledir. Yazmak kadar eleştirilmek de bu yüzden çok önemli.
Yeniden teşekkürler :slight_smile:

Sevmediğim bir tür olmasına rağmen akıcı ilerledi. Çok karakterli metinler yazmak zor ama eğlenceli oluyor. Her seferinde başka bir cevapla çıkmak, soruya soruyla cevap vermek bu tarz diyalogları eğlenceli hale getiriyor. Bence iyi kotarmışsınız. Eksikleri var, düzeltilebilecek şeyler.

Şefin tarzı çok hoşuma gitti. Aklıma ellilerinde pala bıyıklı bir adam geldi. Özellikle “Kalıbından utan,” dediği kısım resmen gözümün önünde canlandı. Bir yandan bir işle uğraşırken bıyık altından söyleyip kısık bir küfürle bitirdi aklımda. “Pü kalıbını sikeyim,” gibisinden. O kısmı sevdim. Seçki’de diyaloglarda hiçbir şekilde bir gerçeklik göremiyorum. Belki de sorun bendedir. Burada plaza Türkçesi ile çeviri Türkçesinin etkisinde kalmış gerçek bir dil görür gibi oldum. Bence biraz daha uğraşırsanız bu konuşmalar oturacak, metne daha gerçekçi bir hava katacak.

Elinize sağlık. :+1:

Ekleme:

Bence bunları biraz daha yedirin metne. Karakterlerin yaptıklarından bu sonucu biz çıkaralım. Belki de ben öyleyimdir ama bence okuyucu her şeyin üzerine atılmasını istemiyor. Bazı noktaları kendi birleştirmek, birilerinden yana olmak, yazarın götürmek istediği yerin dışına çıkmak istiyor. Bu şekilde okuyucuya da alan tanıyorsunuz. Ufak bir eleştiri, yazınızı geliştirmeniz adına. :slight_smile:

Merhaba yeniden :sunny:
Okuyup bir şeyler söylediğin için teşekkür ederim.

Eleştirindeki birkaç noktaya değinmek istiyorum.
Öyküde karakterlerin bazılarına, özellikle belirtmek istediklerime cinsiyet atfetmiştim. Buradaki amacım, bazı karakterlerin gerek yaptığı şeyler ve gerek hissettiği şeyler bakımından cinsiyet kalıplarını sarsmasıydı (Ve, birkaç başka şey daha…). Şef de bunlardan birisi. Şef aslında bir kadın. Bahsettiğin ‘’kalıbından utan’’ sekansını bu bağlamda okunması için eklemiştim. Tüm devrimci ruhu, kendinden eminliği, rasyonelliği ve güçlü kişiliğiyle bugün erkeklere addedilen pek çok ‘’aslında sadece insana ait olan’’ niteliğe sahipti. Amacım cinsiyet vurgusunu öykülerde manasız kılmaktı. Bu ‘’manasız kılma’’ durumunu bozmamak için de onun kadın olduğu bahsini sadece bir defa, başlarda geçirdim. Vurgulamaktan çekindim. Sanırım bu yüzden de denediğim şey amacına ulaşamadı. Not ettim bunu :slight_smile:

Diyaloglar konusunda herkesin çalışması gerekiyor. Türkiye de ‘’doğal anlatı’’yı bir yeraltı edebiyatçıları bir de taşra öykücüleri yazabiliyor. Gene de bu öyküde bahsettiğin seviyede bir yetkinsizlik barındırdığımı düşünmemiştim. Karakterler zaten ‘’okumuş etmiş ve bazı argoların ötesine geçmiş, birlikte yaşamayı zorla da olsa öğrenmiş’’ tiplerdi. Kurdukları cümleler bu yüzden bana yeterli gelmişti.
Bu konuyu da not ettim. Seçkide ‘’yıllar önce’’ mekaniği gereği sadece diyaloglardan oluşan bir öykü yazmıştım bu yönümü geliştirmek için. Belki gene benzer bir şey yapıp nerelere sıçrayabileceğimi öğrenmeye çalışırım.

Eleştirinin altında alıntıladığın kısımlar beni biraz düşündürdü. O bahisleri özellikle o şekilde yapmıştım. Amacım karakterin ne kadar plancı ve topluluğa hitap etmeyi, onları yönlendirmeyi bilen bir lider olduğunu göstermekti. Karakter susuyor susuyor ve konu tam onun dilediği noktaya geldiğinde, daha öteye geçip başka mesele ve sonuçlarla ilgilenmeden önce onları yönlendiriyor… Bir çobann güdüşü gibi… Zaten öykünün neredeyse başka hiçbir yerinde bahsettiğin ‘’yazar açıklamaları’’ yok. Bahsettiğin o açıklamaların öykülerde işlevsiz olması beni de rahatsız eder açıkçası ama burada bir amaçla öyle yaptım. Eh, işe yaramamış belli ki.
Gene de belirtme ihtiyacı hissediyorum. Gerek bölümlerin hangi zaman aralığında geçtiğinin doğrudan verilmemesi, gerek diyaloglarda çok da şart olmadığı sürece kimin kounştuğunun söylenmemesi gibi tekniklerle bahsettiğin ‘’okuyucunun da öyküye katılarak çıkarım yapması’’ durumunu sağladığımı düşünmüştüm. Daha önceki öykülerimde bu tarz şeyleri çok fazla kullandığım için okuyanlar öykülerimi pek anlamadığından yakınırdı. Yönlendirilmek istemişlerdi. Ya da, ben ‘’çaktırmadan yönlendirmek’’i beceremiyorum. Burada anlaşılması kolay olsun diye biraz azalttım ama…
Bu konu üzerinde de çalışacağım.

Değerli yorumunu paylaştığın için teşekkürler :slight_smile:

Şef konusu tamamen benim gözümden kaçan bir detay olmalı. Bir kez daha üzerinden geçince biraz daha yerine oturdu. Sizlik pek bir durum yok yani, ben kendi hayal gücümün götürdüğü yere gitmişim. Bence orada çıkartılacak bir ders yok ben onu çok iyi olduğu için yazmıştım. Yani o kısmı sevdiğim için. Bir güzellemeydi çünkü tam yerinde söylenmiş bir cümleydi.

Diyaloglar konusunda ben biraz fazla duyarlıyım galiba.

Sadece birinin böyle konuşacağını düşünemiyorum. Kafamda canlanmıyor. Dedim ya, buralar da törpülenirse güzel bir dil oturacak zaten. Diğer kısımlarda ise oraları özellikle öyle yaptığın belli zaten ama ben bunu anlatıcıdan duymak yerine diğer başka olaylardan anlamak isterdim. Yaptığı bir hareket, bir mimik, içinden ettiği bir küfür. Ne bileyim… Yani o sonuca varan ben olmak, güdülmemek isterdim. Biraz daha irrasyonel olsun isterim ki zaten hayat öyledir. Tamamen benim kişisel zevkim. Olmuş, olmamış demiyorum zaten diyecek yetkinlikte bir yazar değilim henüz. :slight_smile:

Tekrar elinize sağlık, görüşmek üzere. :+1:

Yeniden merhaba :smiley: Konuyu kapatamadım çünkü ikimizin de çıkartacağı dersler olduğuna inanıyorum.
Öncelikle, karakterin cinsiyeti konusunda yaşanılan bu durum benim hatam. Kadın olduğu bahsini en azından bir kere daha geçirmem lazımdı ki okuyucu metne hakim olmak için ruhunu bütünüyle vermek zorunda kalmasın. Ona yol gösterilmediğinde, kendi başına bir şeyleri bulması beklendiğinde olan bu. Hepimiz insanız. Tüm algımızı hiç tanımadığımız bir insana teslim etmekte tereddüt yaşıyoruz ve yaşamasaydık bile ‘’kafa doluluğu’’ birçok şeyin içine girmemize mani oluyor.

İkinci olarak, yaptığın alıntının kastettiğin şeye pek de uymadığını düşünüyorum. Şef karakteri lider bir karakter. Tüm konuşmaları, bahisleri, planları bu doğrultuda ilerliyor. O bizim gibi değil. O tiyatral konuşuyor. Sahnede, büyük laflarla ve etkilemek için elinden gelen (bildiği) tüm numaraları yaparak… Zaten tam da bu yüzden Şef’in sözlerini günlük hayatta bir başkasından pek duymazsın. Bahsi geçen tiyatral kişilik çok ama çok azdır.
Şu halde iki durum geliyor aklıma. Yazar olarak ben karakterin bu yönünü verememiş ve onun böyleli konuşmasını onun için normal kılamamışım ki estetik zevkini baltalamış. Ya da okuyucu/eleştirmen olarak sen bu ayrıntıya vakıf olamamışsın. Eh, ikisi de olabilir. Ama öyle ya da böyle, kendimizi bu olası eksiklikten arındırıp daha yetkin öyküler oluşturmak için geliştirebiliriz.

Üçüncü olarak, okuyucunun kendi çıkarımlarını yapması konusuna değinmek istiyorum. Evet. Hemen hemen her okuyucu işleri kendi yürütmekten hoşlanır. Ayırabileceği ruhsal enerji ve içinde bulunduğu ortam gereği bunun miktarı değişir ama o talep hep vardır. Yazarın işi de ona yol göstermektir. Ama burada da bu mesajımdaki ilk değinişimde bahsettiğim (karakterin cinsiyeti bahsi) sorun ortaya çıkıyor. Yazar okuyucuya ne kadarını sunduğunda yol göstermiş, ne kadarını sunduğunda onu terk etmiş ve ne kadarını sunduğunda onu yok saymış oluyor? Ve, belki de hepsinden önemlisi, öyküdeki bu yol gösterişlerden kaçı ıskayla ve kaçı başarıyla sonuçlandığında ortaya çıkan iş ‘’güzel’’ oluyor? Tamamı mı tatmin etmeli? Yarısından biraz fazlası yeterli mi? Mükemmel olan, mükemmel anlaşılan bir eser gerçekten değerli bir şey mi? Yoksa, eserler üzerine tartışılabilecek/düşünülebilecek şeyler mi bırakmalı okuyucuya?

Bu konularda gerçekten notlar aldım ve eleştirilerin (onları ifade ediş şeklin bile) bana bir şeyler kattı. Dilerim buradaki sözlerim de senin kariyerindeki ilerleyişine bener bir katkı sağlar.
Yeniden, teşekkür ederim :slight_smile:

Merhaba @Feroand

Seni uzun bir zamandır okuyorum. Hatta seçkiye öykü göndermeye cesaret etmeden öncede okuyordum. Her zaman karakterlerin ruh hallerini derinlemesine işlediğinizi, süpriz faktörünü en iyi şekilde kullandığınızı ve genelde öznel yazımı tercih ettiğinizi gözlemlemişimdir. Ayrıca bence yemek konusunda da yazmayı seviyorsun sanırım Kuzu Kokoreç desem anlarsınız :slight_smile:

Sanırım açık ara en çok P.A.P.P.U.S öykünüzü seviyorum. Alaşım’dan da bahsetmeden olmaz. Önceki öykülerini bildiğim için yukarıdaki öyküyü sizinle nedense bağdaştıramadım. Size bu bahsettiğim öyküleri daha yakıştırıyor ya da okuyucu olarak hafızamdaki Feroand ile daha çok resmediyor olabilirim. Yine de belki bu yorum biraz amacını aşmış olabilir çünkü bu ayki öykünüzü biraz “Nihayet’e” havası vardı.

Öykünüz için genel bir yorum yapmak yerine okuduğumu bilmenizi ve önceki öykülerinizi de bildiğimden böyle bir paylaşımda bulunmak istedim.

Elinize ve düş gücünüze sağlık
Sevgiler
Dipsiz

1 Beğeni

Vay canına!
Böyle bir mesajı beklemiyordum. Mesajdaki hiçbir şeyi beklemiyordum.
Rıhtım’dan takip ettiğim kadarıyla sözlerine hakikati tam oturtuyorsun. Yanlış, eksik, fazla hiçbir sözüne denk gelmedim şimdiye kadar.
Bunca zaman sonra öyküme bir şeyler söylediğin ve _bu şeyler_i sözlediğin için teşekkür ederim.

Ben de masum zamanlarımın masum öykülerini çok çok daha fazla seviyorum. Teknik alamda bir çok eksiği barındırdıklarını bildiğim halde oradaki ruhu çok daha hakiki buluyorum. Ama, zaman insanı değiştiriyor. Öyküsünden beklediği tepkiyi alamayan yazar da zamanla böyle bir şeye dönüşebiliyor.
O eski öykülerime ya hiç yorum alamadım ya da aldığım yorumlar okuyucuların yorulduğunu (ve, zaman zaman da yapmak istediğim şeyi anlamadığını/yapmak istediklerimi anlatamadığımı) gösterdi bana. Haliyle, öğrendiğim sıkıntıları gidermek için daha ‘’hesaplanmış’’ işler peşinde koşmaya başladım. Ve, oraya böyleli bir öykü çıktı.

Zaman buldukça önceki öykülerimi şimdiki halimle yeniden yazıyorum. Bilemiyorum kötü şeylere mi sebep olacağım ama… Taşıdıkları salt düşü özlüyorum.

O öyküleri, isimleri, vurguları hatırlamış olman beni çok… Etkiledi. Böylesi bir duyguyu bana hediye ettiğin için ayrıca teşekkür ederim.
Ve, Seçki’ye yazacak cesareti gösterdiğin için de :slight_smile:
Burada yazarak paylaştığımız çok özel bir bağ.

:smiley: Ne diyeceğimi bilemediğim için bu kadar uzattım. Anlaşılmak, çok özel bir duygu.
Düşle kal <3