Favori Anime Serileriniz?

Favorilerim arasından ilk 10 yapamadım. Biliyorum, biliyorum, illaki 10 tane olmasına gerek yoktu; fakat bahsetmek istediklerimi sayıp dökünce de listedeki sayı 10’u geçiyordu. Hastası olduklarımla sınırlasam, sadece iki tane isimden bahsedebilecektim. Sevdiklerimle favorilerim arasında doğru dürüst bir ayrım yapamadım. Güç bela aşağıdaki listeyi çıkardım. Listedekileri, kendilerine biçtiğim değerine göre sıralamasam da, anlat anlat bitiremediklerimin, benim için ne kadar özel olduklarını istemeden de olsa açık etmişim :smiley:

The Adventures of Gamba

Çocukken herkes gibi anime nedir bilmeden izlediğim animelerden. Dostluk, cesaret ve aklın timsali Gamba ve arkadaşlarını temsil ettiği minik ve sevimli fareler, hayatta kalma güdüsünü aşıp işi zalimliğe vuran yırtıcılara karşı mücadele vermektedir. Çocukken tv serisini heyecan ve dehşetle izlemiştim. Fareler ne kadar sevimli ve medeniyse, düşmanları olacak kedi, köpek ve gelincik gibi avcılar da bir o kadar korkutucu ve vahşiydiler. Yıllar geçti ve Gamba ve çetesi, hatıralarımdaki yerini aldı.

Animenin ne olduğunu öğrendikten sonra, ANIDB veritabanından çocukluğumun animelerini araştırayım dedim. O vesileyle bir zamanlar izlediklerimi tekrar izleme hevesim tutmuştu. Bazı işler, yetişkinken izlenince çocukken alınan tadı vermeyebilirdi; bunun farkındaydım. Ve bir kısmı da öyle oldu. Mesela, çocukken ayıla bayıla izlediğim Arion’u yetşikinken izleyince fena değil kategorisinde değerlendirmiştim. The Rose of Versailles’ı yine çocukluk zamanında ama daha hatırlaması kolay bir zamanda izlediğimden, hakkında daha net fikirlerim vardı; tekrar izleyin değişiklik olmadı. Adventure of Gamba’yıysa çok daha küçükken izlemiştim. Raw yani altyazısız halini bulabilmiştim. Hiçbir şey anlamasam bile izlemeye koyuldum. Buna rağmen ilk izleyişimdeki etkileyiciliğiyle izlediğimi fark ettim.

Atsuo Saito’nun yazdığı ve 1972’de yayınlanan The Adventures: Gamba and His 15 Friends adlı çocuk kitabının uyarlaması. (Rastlantıya bakın, bi grup genç tavşanın çıktıkları yolculuğu anlatan Watership Tepesi’de aynı yıl yayınlanmış) Kitabı okumadığım için tv serisinin başarısının ne kadarının kitaba bağlı olduğunu bilmiyorum. Tek bildiğim, görsel ve işitsel anlatımın harika kullanıldığı. Müzikleri ve görsel diliyle neyin ne olduğu hemen anlaşılıyor. Yırtıcıların ekrana yansıyan canavarımsı vahşilikleriyle farelerin insani tepkilerinden, animenin basit bir av ve avı hikâyesi olmadığı her anında hissediliyor. Güçsüz ama haklıların, güçlü zalimlere karşı verdiği epik mücadeleyi anlatılıyor The Adventures of Gamba’da. Olaylar ve durumlar kelimelere ihtiyaç duyulmadan da anlaşılabiliyor; trajiklikten sevince kadar tüm duygular, doğru zamanlamayla yapılan görsel ve işitsel dramatizasyonla vurgulanıyor. Çok tanıdık gelebilecek epik bir dostluk ve kahramanlık hikâyesi, zamana meydan okuyan basitlik ve anlaşılırlıkta.

Benim için çocukluk anılarımda kalmaktan ötesine geçmiş bir anime, The Adventures of Gamba.

NOT: Kitap 2015’te tekrar uyarlandı ve Gamba: Ganba to nakamatachi adıyla gösterime girdi.

Armored Trooper Votoms Serisi

Epik bulduğum, bağrıma basıp sevdiğim seri…

Fiziksel sınırlamalar tabi mecha serileri arasında kendine has bir yere sahip. Türün mihenk taşı Gundam’daki Mobile Suitler, belli sınırlamalara sahip olmakla birlikte, yine de bir savaşın seyrini değiştirebilecek kudrettedir. Boyutları da ona göre büyüktür. Bu serideki VOTOMSlarsa güçlü olmalarına kıyasla sıradan piyadeler gibidir; seri üretim makineler olduklarından kolayca yok edilebilir. Pratik kullanıma göre tasarlanmışlardır. Küçüktürler de; bir kamyona altı tane sığabilir. Serinin ana kahramanı Chirico Cuvie, giriştiği çarpışmaların sonunda mechasını kaybedip durur. O yüzden hep yeni bir makine ihtiyaç duyar. Kuzenlerinin aksine, seriye adını veren savaş makineleri ana karakterle başrolü paylaşmaz. Önemlidir. Muharebe için olmazsa olmazdır. Lakin rolü o kadardır işte. Hikâyenin savaşı yorumlayışı bakımından altmetne hizmet eder; şiddet ve savaş oldukça ona ihtiyaç vardır.

Votoms evreni de kendine has: Gezegenler arası seyahat yapıp başka gezegenlerde yaşayabiliyorken, yüzyıllarca süren savaşlarla bir nevi kıyamet-sonrası çağ; herkesin savaşlardan nasibini aldığı hayatlar; ahlaken kendi çıkarlarının peşine düşmüş gri karakterler; gizli örgütler; gizli deneylerin ürünü süper askerler; amaçları için farkında olmadan inançlarından uzaklaşan insanlar; çağının mükemmel bir örneği olarak, savaştan kaçarak huzur arayım derken, savaşla yoğrulmuş evrende hayatta kalmak için yine cephenin kucağına düşen bir adam…

Vietnam Savaşı’ndan esinlenilmiş ve bilimkurgu sinemasına referanslar yapan senaryo.
Büyük güçlerin piyonu sıradan bir askerin destansı kaçış, kovalamaca ve arayış hikâyesi. Şiddet ve savaşın bağımlılık yapan etkisini ve yaptığı geridönülmez etkilerin anlatısı. Mitolojiksel tatda bir kendini arayış anlatısı. Armor Hunter Mellowlink, Case;Irive ve Votoms Finder adında, iki yan biri alternatif hikayeye ve kendi masaüstü rpg setine sahip evren. Bayılıyorum bu seriye. O kadar ki, teknik yetersizliklerine (Bence çokta önemli değil.), epik kahramanlık hikâyeleriyle uyuşan minik senaryo cambazlıklarına ve evreninin karanlık tonunu yumuşatma yönelik ufak dokunuşlara kızamıyorum. Votoms serisini seviyorum işte.

Aim for the top Gunbuster

Destanlılığı ve duygusallığıyla kalbimde yer eden bir başka anime.

Aslında tipik bir kendine inan ve çalışırsan başarırsın hikâyesi. Olaylar insanlığın kaderi için kritik kararlar almaya doğru ilerledikçe, “Sonucu ne olursa olsun, yapılması gereken yapılmalıdır.” türü fedakârlık ve kahramanlık anlatısına dönüşüyor. Belli klişelere sahip klasik bir hikâye olarak anlatımda tutturulan hesaplılık ve kıvam, izlemesini keyifli kılıyor.

GAINAX’ın Evangelion ve Gurren Lagann serilerini sevenler, Gunbuster’da pek çok tanıdık öğeyle karşılaşacaktır. Anlaşılan, kahraman prototipi, yardımcı yan karakterlerin genel özellikleri, hayata bakış açısı ve verilen mesaj gibi belli başlı temeller Gunbuster’da atılmış. Sanırım zamanının klasik animelerinden alıntılar ve parçalar kullanmaya da ilk bu yapımla başlamışlar. Gunbuster’ın ana karakteri ve Koçu dâhil hikayesindeki pek çok öğe ve olay gelişimi 1973 tarihli Ace o Nerae’den esinlenmiş. Bu benzerlik Gunbuster’ı sevmeme engel değil tabii ki. İnazuma Kick!

Trigun

Tepeden tırnağa kırmızılar içerisinde. Biri protez kolundaki olmak üzere iki silah taşıyor. Mükemmel silahşor. Hayır, Cobra değil. Devam ediyorum… Kadınlara bayılır; ama şıpsevdidir. Tam bir barışsever; canına kastetmek isteyenlere bile zarar vermeden işi tatlıya bağlamaya çalışır. Bu yüzden başı beladan, gittiği yerde yıkımdan kurtulmaz. O Vash the Stampede… Ardında ölü bedenler bırakan iyi adamlardan değil. O kolay yolu seçmeden kahraman olabilen, örnek bir kişi. Ve bu yüzden fazlasıyla ıstırap çekiyor. “Aşk ve Barış!” en çok onun diline yakışıyor.

The Rose of Versailles

Fransız Devrimi hikâye, Oscar Francois de Jarjayes’ın serüveni şahane! Kurmaca bir karakter ve dramı, tarihi dönüm noktalarından birinin içerisine öyle güzelce yerleştirilmiş ki, Oscar tarihin tozlu sayfalarından çekip çıkartılmış biri gibi geliyor. Vazifesi için erkek olmaya kendini zorlayan, ruhundaki kadını ve arzularını bastırmak için didinen bir karakterYaşadığı trajiklik bu çelişkiden daha karmaşık; ülkesi için kraliçeyi korumalı, halkı için kararlar vermeli, her zaman hayatını riske atmalı ve gerekirse, aşkını kalbine gömmeli. Diğer karakterler de Oscar kadar ilginç elbette. Adım adım her karakterin zaman içerisindeki gelişimini ve hikayesini takip etmek, ayrı bir keyif.

Ghost in the Shell Serisi

Film, tv serisi ve ova… Siberpunk türünün temsilcisi yapımlardan. Filmleri, varoluşçu sorulara ve yorumlara açık kapı bırakmasıyla seviyorum. TV serisini ve ovaları, o dünyayı ayrıntılı biçimde sunduğu için seviyorum. Galiba adım adım ana ve yan hikâyelerini işlerken, hem düşünmeye değer yeni şeyler ortaya atıp hem de hikâyesel bir sonuca bağlayabildiği için tv serisi benim için biraz daha öne çıkıyor. Filmlerde bunu yapıyor elbette. Sanırım bana daha fazla materyal sunduğundan tv serisine daha bir yakınım.

Cowboy Bebop

Her bölüm ayrı bir macera. Her bölüm ayrı bir aksiyon. Her bölüm ayrıkeyifli. Bilimkurgu, kıyamet sonrası insanlık, polisiye, dedektiflik, trajedi,… herşeyden bölümüne göre gerektiği kadarınca bulunduran bir seri. Bütüncül bir hikâye anlatmaması sorun değil; çünkü geçmişte ne yaşadığın önemli değil, ne şimdi ne yapacağın önemli.

Legend of The Galactic Heroes Serisi

Çocukken tv de denk gelip, yıllar sonra adını sanını öğrendim. HBB yayınlamıştı. Sanırım animasyonda şiddet olabileceğini bana öğreten LOGH’tu. TV serisi yerine OVA olarak yayınlanması, kalite namına çok isabetli bir tercih olmuş. İnsanlığın, ideolojilerle, savaşlarla, her türlü mücadeleyle dolu tarihini kendi hikâyesiyle anlatıyor; anlatılmaz, izlenir.

Ergo Proxy

Seyircisinden saksıyı çalıştırmasını ve ortaya saçılmış ipuçlarından olayları idrak etmesini talep ediyor. Seyirci, o anki hikâyede neler olduğuna ve neler olacağına yönlendiriliyor. Cowboy Bebop’taki Spike’ın geçmişinin sunuluşu gibi. Tamam, tamam… CB’da biraz daha fazla açıklama vardı ve serinin tamamına yayılmıyordu; EP biraz daha üstü kapalı bir sezdirme yolu seçmiş. Yine de neyin ne olduğu ya da ne olabileceğini, bilgi kırıntılarıyla sunabiliyor. Hem bu sayede, bir hikâyede olması için elzem olan ve bu yüzden izleyicinin ezbere bildiği elementleri açıklamak için fazladan zaman ayırmaya gerek kalınmıyor.

Sanılacağının aksine, gizemle oyalamıyor, aksine, gizemlerle oyalatmadan bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Bence başarıyor da. Tabii bu seyircinin nasıl yorumladığına bağlı. Örneğin, onları kullanacak sahipleri olmadığı halde günlük rutin işlerini yapan robotlar beni fazlasıyla ürkütüp, kara kara düşündürmüştü.

They Were Eleven

Terk edilmiş uzay gemisi, astronotluk için yapılan son sınavlarını vermek için orada bulunan 10 öğrenci ve orada olmaması gereken kimliği belirsiz 11. kişi… Üstelik elbirliğiyle halledilmesi gereken büyük bir problem var. Yabancı korkusu, şüphe ve psikolojik gerilim için mükemmel ortam. Öğrenciler ne yapacak? 11. Kişi kim ve amacı ne? Farklılıklarını bir kenara koyabilseler bile, yabancının varlığı ve amacının belirsizliği ortamı geriyor. Filmin şekillendiği ana fikirler ve senaryosunu takdir etmiştim. Eli yüzü düzgün, iyi bir bilimkurgu-gerilim.

Mons- Ha? 11. mi bu? Aman boş verin. Söz, kısacık değinip bitireceğim.

Monster

Roman gibi anime. Doktor Richard Kimble’ımsı bir arayış içerisinde, kötülüğün ve iyiliğin belirsiz doğasına doğru ufak bir yolculuk. Ağır ve emin adımlarla gelişen hikayenin tadında doyum olmuyor. LOGH taki gibi anlatılmaz, izlenir, demekle yetineceğim.



Yahuu! İstenen 10’ken, 11 yapıp kuralı ihlal etmişim, sonuna 12’yi de ekleyivereyim:

Great Teacher Onizuka

Özünde klasik bir sevgili öğretmenim hikayesi. Öğretmen olacak Onizuka’nın ahmaklığı, serseriliği ve şans artı kavga etme yeteneğiyle kendine özel bir seyirlik oluyor. Sokak yöntemleri kullanarak asi öğrencileri birer ikişer dize getiriyor. Elbette ana karakterin genel profili gerçek hayatta uygun görülmeyecek alışkanlık ve davranışlarla dolu. Herşeye rağmen iyi kalpliliği ve kendince tutturduğu ahlak anlayışıyla, izlemesi keyifli bir karaktere dönüşüyor. Eh, zaten bu sayede gençlerin halinden anlayan Great Teacher oluyor.

10 Beğeni