Film senaryosunun, daha karakterler bile oluşturulmamış en alt aşaması; bir sinopsis denemesi

SEN DÜŞLE

İkişerli gruplardan oluşan 15 ekip , psikolojik korkunçluğu çok olan fakat kazanılmasıyla asırlar boyu soyunun rahat yaşamasını sağlayacak bir yarışmaya katılırlar – öyle sanarlar-. Bu bir ütopya yarışmasıdır. Aslında var olmayan bir ortamda herşeyleriyle gerçek olan kişilerle kıyasıya bir mücadele içierisinde olacaklardır. Yarışmanın psikolojik korkunçluk seviyesinin üst düzey olması ve sadece 30 kişinin buna katılabilecek olmasının nedeni ; düşüncelerin ele geçirilmesi ve düşünceleri ele geçirme olanağının onlara verilmesidir. Yarışmanın ve yarışmacıların amacı ,karşı katılımcıların kafalarındaki en korkunç ve en ilginç düşünceleri ele geçirmeye çalışmaktır. Katmanlar arası ilerleyiş , hiç bitmeyen o yüksek katlarda çaldıkları düşüncelerle sona ulaşabilmektir. Son aşamada yarışma sahibi yarışmacıları beklemektedir – herkesten önce çıkacak kişinin yarışmayı kazanacağı sanılmaktadır- Ama sonuç öyle olmayacaktır . 15 ekip de sona aynı anda ulaşmışlardır. Yarışmanın kazananı olmayacaktır ve bunu sadece yarışma sahibi bilmektedir. En başında katılarak kaybetmişlerdir onlar . Düşünceleri kontrol edebilen ve yarışma süresince bu yeteneği onlara da bahçeden psikopat yarışma sahibi herkesi , bir başkasından çalmış olduğu düşüncelerle vahşet içinde katledecektir. Kimisi , yukarıdan bakıldığında sadece bulutların gözükebildiği o yerden kendilerini hiç tepkisiz – Yarışma sahibinin düşünceleri kontrol etmesiyle- aşağıya atacaktır. Kimisi , umarsız korkusuyla aşağı inmeye , kaçmaya çalışacak fakat merdivenleri asla bitiremeyecek ve bilinmezlik içinde kaybolacaktır - Yarışma sahibinin planı – Bir yanda o kadar tepkisiz ve o kadar hareketsiz kalan insanlar vardır. Bu da yarışma sahibinin onları görenleri- henüz kontrol etmediklerini- sakinlikleriyle delirtme çabasıdır. Televizyondan yayınlayan yarışmayı izleyen insan sayısı git gide çığ gibi büyümektedir. Herkes bazı anların kurgu yardımıyla yaratıldığını sanır ve izleme devam ederler. İnanmalarının nedeni yarışmanın vermek istediği basit ve doğru gözüken mesajdır. Aslında hiç kimsenin – birkaç kişi hariç – o yarışmada ölümlerin , çıldırmaların olduğundan haberi yoktur. Bilen birkaç kişi , yarışmadaki bazı insanların yakınlarıdır fakat onlarda ne yardım edebilir ne de müdahaleye tenezzül edebilir. Çünkü uyarmışlardır onları , fakat hiçbiri dinlememiş , kendi istekleriyle , en iyiyi başkalarının düşüncelerinde arama sefilliğiyle katılmışlardır. Para , saygınlık ve sıkıntısız yaşam uğruna başka insanların fikirlerini , düşüncelerini çalmanın getirdiği aslında bir hiç olma sonunun başlangıcıyla karşılaşmışlardır hepsi…

1 Beğeni

İyi yazılırsa bence izlenir güzel yani

1 Beğeni

Buradan sonrasını getirebilmek mühim… Umarım başarırım , teşekkürler :slight_smile:

1 Beğeni

Müsadenizle eleştirel bir yorum yapmak istiyorum. Üslubumu eserinize yöneltiyorum. Kendi üzerinize alınıp, kırılmayın. İnsanları kırmak tabiatımda yoktur, yardımcı olmaya çalışıyorum. Buyurunuz yorumum:

Açlık oyunlarını anımsatıyor. Özellikle televizyon yönünün olması bu düşüncemi destekliyor. Televizyonda seyircinin bir şey bilmemesi bence gerilim seviyesini düşürüyor. Fikrimce bilinmezlik bu şekilde değil de karakterin yaşayacağı sorunları bilmemesi ve onları keşfetmesi daha ön plana alınmasını gerekiyor. Zira karakterin gelişimi sorunları keşfederken kendisini de keşfetmesiyle oluyor. Tabii benim fikrim, tartışmaya açık… :krs:

Nereden biliyorlar, neden ve nasıl soyları rahat yaşayacak? Onları yarışmaya çeken sebepleri daha derin olmalı: İntikam hırsı, yarışmada kaybolan birini arama, para hırsı, sırf eğlencesine gibi gibi… Bu şekilde karaktere derinlik kazandiriyorlar. Üç boyutlu karakterler daha gerçekçi görünüyor.

Filmin- tam hatırlamıyorum ama genel hatlarıyla ve çoğunlukla içeriğini uydurarak- birinde dünyanın çivisi çıkıyor, adam tehlikelerden kaçıp kızıyla bir eve sığınıyor. Evde kızına diyor ki: “Sana salçalı ekmek yaptim.” Kızı “Salça sevmem ki ben” diyor. Birkaç cümleyle sağlanan derinliği görebiliyor musunuz? Adamla kızının arasındaki bağın nasıl olduğunu… Böyle böyle ayrıntılar nazarımda önemli… :baris:

Konusuna bakınca ütopya yerine distopya demek istiyorum. Ancak onu diyebilmem için de genelde baskıcı bir güç olması- devletin yönetim gücü gibi- gerekiyor. Zira fikrim bu yönde ve ütopya diyebilmem için çok daha farklı unsurlar olması gerekiyor.

Başlat kitabında var olmayan yer “sanal gerçeklik” olarak yansıtılıyor. Ayrıca o eserde gerçek dünyayı tutarsız yapmış yazar ve gerçek dünyanın tutarsızlığını temel alan tutarlı bir sanal gerçeklik yapmış. Böyle dengeyi sağlamış, ben sevemedim ama denge gerçeklik hissi verebilmek için önemli olduğunu düşünüyorum.

Bir yere kötü ve korkunç diyebilmemiz için standart olanı görmeliyiz diye düşünüyorum.

Birazcık başlangıç filmindeki rüya kısmına benzettim. Zira rüyaları ele geçiriyorlardı. Ama onlar bunu bilgi için yapıyorlardı. Sizdeki amaç ne olacak? Düşmanını alaşağı etmek mi yoksa yarışmayı kazanmak mı? Yoksa onları korkutup kaçırmak mı? İzleyici, korku filmlerinde korkan karakterden artık- öncesinde korkuyor muydu, bilmiyorum- korkmuyor. Daha çok konu, mekân, karakter odaklı “bilinmezlik” cezbediyor. Gerilim cezbediyor. Beni öyle. Bu konuda başkasının fikirleri farklı olabilir.

Neden korkunç? İzleyen için diyorum. Aynı soruya farklı cevap olarak burada Stephen King yöntemine başvurulabilir. Karaktere derinlik kazandırıp, onları arkadaşımız yahut ailemizden biri olarak görmemizi sağlıyor ve sonra onların korkuları veya sevinçlerini paylaşıyoruz. Daha çok sayıda cevap var ama yorumu bulandırmayalım.

Bu bence iyi bir son değil yahut ters köşe son değil. Zira adam neden onları öldürüyor? Ve niye öldürüyor? Günümüz çoğu filmde dramatik son ele alınıyor. Yarışmayı kazanan olur ama kaybettiği şeyler vardır. Baştaki eksiklikleri -insanları hor görme, ailesine saygısızlık yapma falan filan bir sürü örnek var- sonda tamamlar. Ancak kayıpları da olur. Üstün yetenekli birinin yarışma sonunda çıkıp herkesi öldürmesi, izleyicinin hoşuna gitmeyebilir. Benim gitmez mesela…

Ters köşe için öldürüyor diyorsanız, benim ters köşeler için genel izlenimim şu yönde: Başlangıçta ve ortalarda büyük bir gizem yahut sorun bulunuyor ve arka planda bir sürü küçük sorun veya gizem de öyle. Sonlardaysa büyük gizemin önemi olmadığı asıl önemli olan arka planda kalan küçük gizemin olduğu ortaya çıkar. Böyle böyle ters köşe yapıyorlar.

Genel olarak iki eser önerebilirim, hatta ikisinden birini seçebilirsiniz: Kahramanın Yolculuğu, Yazarın Yolculugu…

Son olarak tekrar diyorum; şahsi algılamayın sadece eserinizi elimden geldiğince yorumlamaya çalıştım. Tabii bu konularda belirli bir yetkinliğim de yok, kaldı ki hep fikrimce dedim. Ve sadece bir izleyici olarak yorum yaptım.

Ayrıca Rıhtım’da güzel sinema incelemeleri bulunuyor, onları da okuyup değerlendirebilirsiniz. Yani incelemeleri okuyup orada bulunan tespitleri eserinize yöneltip eserinizi sorgulayabilirsiniz.

Benden bu kadar, kolaylıklar dilerim. :krs:

1 Beğeni

Tabii ki burada şahsi algılanacak ve üzülünecek hiç birşey yok. Güzel fikirlerinize saygı duyuyorum. Zaten eleştirilmekten korksaydım yazınımı burada yayınlamazdım. Hangi senarist ya da yazar ilk denemesinde doğruyu bulabilmiştir ki ? Öyle olacağım konusunda kesin ve açık bir yargım yok fakat hayalim o doğrultuda. Siz eleştireceksiniz ki ben birşeyleri doğru yapmadığım konusunda ya da nasıl doğru yaparım konusunda kafa yorabileyim.

Metni bir gün rüyamda gördüğüm şeylerden yola çıkarak toparlamaya çalıştım. Uyandığım an uçup gitmesin diye kağıda geçirdim . Aslında bende birşeylerden esinlenmiş olduğumu hissediyordum fakat bilinçaltımda oluşan bu şey benim özgünlüğümdür. Siz şimdi açlık oyunları deyince elbette ona benzediğinin bende kanısındayım fakat dediğim gibi bu daha basit bir deneme , karakterlerin monologları veya karşıt karakterler henüz oluşturmadım. Sadece ne doğrultuda gittiğimi öğrenmek ve sizin yorumlarınıza ihtiyacım olduğu için yayınladım. Senaristler bazen bir film senaryosunu 5,6 senede yazabilirler ; örneğin Tolga Karaçelik , günümüzün yükselen yönetmen ve senaristi . Avrupa’nın en iyi sahnelerinden biri olan Sundance film festivalinde jüri özel ödülünü aldığı " Kelebekler " filminin senaryosuna 2012 yılında başlamıştır ve ondan sonra daha bitirmemişken başka bir film yazmış ve yönetmiştir. Dediğim gibi yolun başındayım da diyemiyorum çünkü henüz daha yola bile çıkmadım. Yapılması ve düzenlemesi gereken çok şey var. Eğer pes etmezsem bu da seneler alabilir fakat şuan ne yapacağımın ve ne istediğimin pek farkında değilim. Eleştiriniz için tekrar çok teşekkürler.

1 Beğeni

Bilinçaltı’nın oyunları benim de ilgimi çekiyor. Anlamadan güzel sürprizler sunuyor.

Yolun başı, ortası, sonu nazarımda fark etmiyor. Fikrimce her eserde yazarlar yolun başına geliyor. Döngüsel bir durum. Tecrübeden bahsetmiyorum, önemli olan kararlı olmak ve değişim, gelişim. Değişim, gelişim veya kararlı olamayan sanatçılar yeni üreteceği eserleri ya bitiremezlerdi ya da kendilerini tekrar ederlerdi. Tecrübeden ziyade bunları daha önemli buluyorum. Eğer tecrübe yahut yolun sonu çok önemli olsaydı tüm sanatçıların son eserleri en değerlisi olurdu diye düşünüyorum. Ve ilk eserlerinde sarsan ama sonra da sarsmayan yahut aynı şekilde ilerleyen sanatçılar da var.

Paylaşmanız ise bu acıdan güzel bir hamle oluyor. Ve elimden geldiğince hamlenize içten bir cevap yazmaya çalıştım. Bu yolculuğunuzda size kolaylıklar ve başarılar dilerim. İnşallah yeni eserlerinizde de görüşürüz, iyi çalışmalar :krs:

1 Beğeni

Düzenli bir çalışma oluşturursanız pes etme olasılığınız düşer. Çoğu yazarın dediği bu çalışmayı bilinç altını besleme ve yazmayla ikiye ayrıyorlar. Benim fikrim değil! Le guin, Ray Bradbury, Jeff Vandermeer gibi yazarlar diyor. Belirli zaman aralığında bir senaryo yazma ve belirli zaman aralığında bir senaryo okuma gibi uyarlayabilirim onların tavsiyelerini. Zor tabi, özgün bir şeyler üretmek, kaliteli bir şeyler üretmek, sevilecek bir şeyler üretmek ama işin cazibesi de sanırım bu zorlukta yatıyor. :krs:

1 Beğeni