Galaktik Gazete

Merhaba, yarattığım evreni tanıtma amacı taşıyan ve olayları bir gazetecinin ağzından anlatan, evrenin içinden haberler veren ve çeşitli gezegenleri, olayları insanlara tanıtan kitabımı düzenlemeyi bitirdim. Fakat eminim ki hala bir sürü eksiğim var. Bu yüzden onu sizlere sunuyorum.

Bölüm sırasının bir önemi yok, her bölüm farklı bir olayı anlatıyor.

Kelime sınırı olduğu için tüm bölümleri buraya giremedim.

Bölüm 1

O sabah gazetenin gelmeyişini garipseyen ve kırmızı uzay bisikletini almak için gereken son kuponu kaçırdığına bir hayli üzülen Dante, bir hışımla önünde duran küçük kapıyı açarak kendisini evinin uzayın derinlerindeki en yalnız yıldızlara bakan kalın camlarla kaplı balkonuna atmıştı. Evi, evrenin en boş ve en gereksiz yerindeydi, fakat kendisine göre burası her zaman evrendeki en güzel ev olmakla kalmayıp hem de evrenin en iyi manzarasına sahipti. Camdan yansıyan ifadesiz suratına, dümdüz duran dudaklarına ve beyaz yüzüne derin derin bakıp bir iç çekti. “Hiç şaşırmadım!” diye bağırdı durduk yere. Ona göre bu oldukça sıradandı çünkü evi büyük bir kara deliğin biraz uzağında durduğu için buraya gelen kuryelerin karadeliğin içine düşerek yüzlerce halüsünojen yutmuş uzay balıkları gibi başka dünyalara konuk olduğu bilinen bir gerçekti. Dante bununla çok övünür, sık sık gittiği altın günlerinde her ırktan yaşlı kadınlara hep evinden bahsederdi. Onu, “Kara deliğin etrafında, jupiterin halkalarında narin bacaklarıyla koşan bir deniz atı gibi…” diyerek tasvir eder, kara deliğin zamanı yavaşlatıcı etkisi yüzünden kendisi kahvesinden bir yudum aldığı sırada evrenin birçok yerinde günler, bazı yerlerinde ise saatler geçmekte olduğu bilgisini ise aktarmadan edemezdi.

Yine de o gün Dante’nin gelemeyen kuponundan daha kötü olaylar da gerçekleşmek üzereydi. Galaktik Gazete’nin sahibi Gazu oldukça sinirlenmiş ve yumruğunu masasına vurarak “Kim bu Dante ya?” diye bağırmıştı. Sekreteri oldukça korktuğundan bir balığa dönüşerek akvaryuma atlamış ve Gazu’nun siniri geçene kadar açlıktan akvaryumdaki balıkların hepsini yemiş, siniri tam geçtiğinde ise balıklarının yenmiş olması onu yine sinirlendirmiştir. Elbette bu bizim hikayemizle oldukça alakasız bir bilgiydi, ama size Gazu’nun ne kadar cani ve vicdansız, kel ve yüzüne bile bakılamayacak bir adam olduğunu anlatmam gerekiyor. Tüm bunlar olmadan önce, yumruğunu masaya vurduktan ve sekreteri akvaryuma atladıktan hemen sonra Gazu bir çığırtkan çağırmış ve hemen masasının üzerinde duran minicik hayvan ise söylediklerini boyundan daha uzun ve vücudundan daha kalın bir kalemle kağıda yazmıştı.

Bu sırada kahvesinden birkaç yudum alarak, karadelik içinde moleküllerine ayrılan güneşleri ve yaşamlarının sonuna gelen milyarlarca hayatı izleyen Dante’nin keyfi camına yapışan bir mektup ile bozuluverdi. İşte bu da kaderin bir cilvesidir ki, korsanlar tarafından sırf atış talimi yapmak için yağmalanan posta mekiğinden kurtulan tek mektup (keza Dante’nin kovulma mektubuda bu mekiktedir.), havada süzülerek Dante’nin camına yapışabilmişti. Bu olay o kadar da sık yaşanmamakla beraber, Dante oldukça sinirlenerek gözlerinin önündeki manzarayı engelleyen bu mini kağıt parçasına doğru ilerledi. Üzerinde şunlar yazılıydı;

############ Bay Dante! ############
Zavallı dedeniz geçirdiği bir kalp krizi sonucu nalları dikmiştir.
Lütfen bir ay içinde merkez gezegene gelerek servete konunuz!
Aksi takdirde servete devlet konacaktır! Devlete servet konacaktır!
############ Bay Dante! ############

Tüm bunları okuduktan sonra Dante’nin cama soğuk, keyifsiz bir hayalet gibi vuran silüeti yüzündeki tebessümle ışıldadı. İnanın bana, o an yüzündeki mutluluğu mart ayındaki kedilerde bile göremezdiniz! Elindeki kahveyi yere atarak bornozunu bile çıkarmadan oldukça eski görünen ve ön camı çatlamak üzere olan uzay mekiğine doğru koştu. Kokpite oturur oturmaz kabinin her yanında bulunan renkli tuşlara hızlıca basarak onu çalıştırmayı denedi ama mekik bir süre çalışmamakta ısrar etti. Mekikte bulunan yapay zeka ona “Tahmirci Ronald Drump’a gitme vaktim geldi.” diyordu. Yine de mekik derin bir iç çekerek çalışmayı başardı ve Dante onu olabilecek en hızlı ayara getirerek merkez gezegene doğru yola koyuldu. Artık yıllardır düşlediği parayı alması bir an meselesiydi, parayla arasında duran tek engel ise aşması gereken mesafelerdi.

Merkez şehri uzaktan gözleri ile görmeye başlayan Dante, buranın görkemli görüntüsünün aslında büyük bir göz yanılgısı olduğunu bilen ender kişilerdendi. Zira biraz arkalara girdiniz mi azıcık para için yavru köpekleri öldürecek bir düzine adam bulabilirdiniz. Bu da yetmezmiş gibi kokusu bin metre öteden bile duyulabilen çöp kamyonlarını hiç saymıyorum bile!

Her ne ise! Dante mekiğini belediye binasının önüne park ederek koşar adımlarla binaya girdi. Öyle heyecanlıydı ki şehirin suç oranının en yüksek olduğu noktasında mekiğinin kapısını bile kitlemeyi unutmuştu. İçeri girer girmez hemencecik resepsiyona koştu ve oradaki adama; “Beyim! Hey beyim! Bakın! Burada bana para kaldığı yazıyor!” diye yüksek bir ses tonuyla kendisinden yukarıda duran adama seslendi. Karşısında duran adam sarışın ve kiloluydu. “Make Universe Great Again” (Muga aynı zamanda çok ünlü bir çikolata markasıdır) sloganlı şapka takıyordu. Adam önce Dante’nin kocaman gözlerine ve titreyen parmaklarına baktı ve sonra elindeki kağıdı biraz inceledi, referans numarasını bilgisayara yazarak bilgileri doğruladı. Dante’nin hızlı hızlı nefes alıp vermesinden oldukça rahatsız oldu ama bunu belli etmemeye çalıştı. Dante’ye dönerek, “Efendim, dedenizden size tamı tamına 1 galaktik dolar kalmıştır! Güle güle harcayın!” dedi, bir doları Dante’ye uzattı. Dante sinirlenerek “Böyle iş mi olurmuş canım? Nasıl olurda büyük büyük dedem bana bir dolarcık bırakır! Belli ki, siz içinden biraz almışsınız!” diye sitem eder. Adam ise sakin bir ses tonu ile; “Efendim! Burada yazana göre dedenizin IQ seviyenizin yetersizliğinden dolayı eğer parayı alırsanız onunla yapacağınız her işi batıracağınızı söylediği yazıyor!” dedi.

Yüzü pancar gibi olan Dante elindeki parayı parçalamaya başladı. Parçalar yavaşça yere süzülürken muga şapkalı hükümet görevlisi bu sırada onun gözlerine bakıyordu, içini derin bir korku kapladı, tam güvenliği arayacaktı ki Dante yere düşen parçaları bir sigara izmariti gibi ayağının altında ezdi ve pembe bornozu ile belediye binasından dışarı fırladı. Öyle üzülmüştü ki, arabası neredeyse aklından uçup gitmişti. Belediye binasının merdivenlerinde otururken, ne kadar acınası ve kimsesiz olduğunu düşündü. Kafasını kaldırdı ve arkasına baktı, belediye binasının tepesindeki “Make Universe Great Again” yazısı tüm görüşünü kaplamıştı. Tam bu sırada, kader ona yine süpriz yaptı ve sağnak yağmur başladı. Islanmaya başlayan Dante’nin aklına hemen arabası geldi, fakat arabasını bıraktığı yerde bulabilmesı için artık çok geçti. Biliyorsunuz ki burası kocaman bir şehirdi. Ne kadar eski olursa olsun, bir araba daima para edebilirdi. Bir gün için yeterince darbe yemiş olan Dante, arkasına yaslanarak, durmadan yağan yağmurun üzerinden akıp gitmesine izin verdi.

Artık, ne eve gitmek için otobüse verecek parası ne de üzerine giyecek kuru bir şeyi bulunan Dante, sanki hareketleri onu yeterince deli göstermiyormuş gibi bundan sonraki hayatında bornozuyla yaşamak zorundaydı.

Galaktik Gazete - Sabah eki
Yazan: Dante Superpower.

Bölüm 2

Sizlere bu evrenin en iyi hip-hop sanatçısını anlatacağım! Kendisi tabikide siyahı bir adam, başka ne sanmıştınız ki zaten? Ayrıca üç kafası ya da birden fazla kolu kesinlikle yok. Aslında hikayesi küçük Anakin Skywalker gibi desek yeridir. Star Wars adlı belgeselde gayet güzel anlatılıyor, bakabilirsiniz. Bu hikaye, evrendeki en ünlü sanatçı olan Deon’un hikayesidir.

Anne tarafından büyük büyük dedesi Leo Da Vinci’nin Mona Lisa adlı bir tablosunu analiz ederek şarkıya çevirmesi bir kenara dursun, kendisinin pek mutlu olmayan hayatına da değinmeyeceğiz açıkçası. Hayır, bu geçen yıl satın aldığı gezegenle ilgili bir yazıda olmayacak! Bu yazı bittiğinde, onun nasıl bugünlere geldiğiyle ilgili muhteşem bir kaynak olacak.

Deon bir çöl gezegeni olan Danzo’da yaşamaktaydı. Küçük Deon, gençlik yıllarını orada hiç kimsenin bilmediği tarih öncesi müziklerini araştırarak ve güneşlenerek geçirdi. Orası bunun için eşsiz bir yerdi, çünkü hiç kimse oraya gitmek istemediği için en az 2.000 yıl geride kalmış bir gezegendi. Orada eski haberleşme cihazlarından, klasik arabalara kadar her şeyi bulmanız mümkündü. Tabii bütün bu şeyler kimin işine yarar ki?

Eski müziğin ve gerçek sanatın unutulup kenara atıldığı o günlerde, Deon kendisi gibi olan arkadaşları ile beraber Freestyle dedikleri kapışmalar yaparak Hip-Hop adlı müzik sanatını giderek geliştirmekteydi. Yeteneğinin bir gün kendine para kazandıracağı inancı ile yaşayan Deon, geceleri civardaki hanlarda türlü konserler vererek, gündüzleri ise küçük kamyoneti ile oradan oraya yükler taşıyarak hayatını geçindiriyordu.

Arkadaşları ile ilk barlarını almaları da böyle olmuştur. Yıllarca çalışarak yeterli parayı topladıklarında, üç arkadaş bir bar alarak orayı işletmeye başladılar. Bu para kazanmak ve müziklerini tanıtmak için eşsiz bir fırsat sayılırdı. Bar giderek popülerleşince ilk işleri aldıkları barın arkasına bir kayıt stüdyosu kurmak oldu. Her ne kadar çok iyi klasik müzik yapsalar bile, içinde bulunduğumuz devirde kimse bu saçmalığı dinlemezdi. Dinleyici kitleleri sadece çöl gezegeni Danzo ile sınırlıydı, hatta buraya yanlışlıkla gelen birkaç ziyaretçinin bu müziği (Bazen de işkence olarak) zorla dinlediği bile söylenebilirdi, keza buranın kralının ziyaretçilere müzikle işkence ettiği biliniyordu.

Bu arada arkadaşları, DJ Mayorka ve GiGi the Beatmaker’dı. Özellikle Mayorka bayan olduğu için, yine eski ve unutulmuş bir müzik türü olan R&B şarkılarında Deon’a eşlik ederek, müziği çok daha güzel bir hale getiriyordu. Her neyse artık sadede gelelim, bu yazı ne çok uzadı canım! Yeter artık.

Bilirsiniz ki benim muhteşem bir müzik kulağım vardır ve klasik müziği çok severim. Birgün yakıtım bittiği için Danzo’ya zorunlu iniş yapmak zorunda kaldım. Kilometrelerce güneş altında, yüzümün ipeksi derisine sıcaktan bunalmış kum kurtları gibi tecavüz eden kum tanelerinin arasında kilometrelerce yürüdükten sonra nihayet konuşacak birilerini bulabilmiştim. İşte o kişi Deon’du!

Kendisine nasıl yakıt bulabileceğimi sorduğumda, bana bir bina göstererek oradan sipariş vermemi ve iki güne anca gelebileceğini söyledi. Bu genç ve dürüst adamı şimdiden sevmeye başlamıştım. Tüm gün, hiç karşılık beklemeden benimle ilgilenerek beni oradan oraya gezdirip, bana her yeri tanıttı. Öyle güzel anlatıyordu ki, Danzo’yu sevdiğimi sanmaya başlamıştım adeta.

Beni akşam davet ettiği bara gittiğimde çok şaşırmıştım. Bu genç adam sadece ikna edici değildi, aynı zamanda harika bir müzik kulağına da sahipti. Onu ve arkadaşlarını dinlerken adeta mest oluyordum, ama bu müzikte büyük bir eksiklik vardı. Kimse bu müziği böylece dinlemezdi. Burası çok içine kapanık bir gezegen olduğundan, muhtemelen evrendeki diğer müziklerle hiç alakaları yoktu.

O akşam, bar boşalır boşalmaz onları bir masanın etrafında topladım. Onlara ilk kez duyacakları, DubStep denen bir müzik dinletmeye başladığımda, bunu hayranlıkla karşıladılar. Onları ilk gördüğüm an, onlarla bir albüm yapmak istediğimi anlamıştım. Fakat evrenin heryerinde çok geçerli bir müzik türü olan DubSteple neler yapabileceklerini görmeden, buna kendi içimde onay veremiyordum. Onlara yaptıkları müziği DubStep ile karıştırarak, bana yarına kadar bir şarkı hazırlamalarını söyledim. O geceyi merak ve heyecandan dolayı, neredeyse hiç uyumadan geçirdim.

Sabah kalktığımda ilk işim, bara giderek yaptıkları müziği dinlemek oldu. Beğenmediğim birkaç yeri olsa bile, onlara bazı yerlerini düzeltmelerini ve yarına kadar bana beş tane daha şarkı yapmalarını söyledim. Onlara albüm yapmayı kafama koymuştum ve elimden geleni ardıma koymayacaktım. Ertesi sabah mekiğime gerekli yakıtı koyduktan sonra onları ziyarete gittim. Bana tam istediğim gibi bir albüm yapmışlardı. Onlara arabaya atlamalarını söyledim ve hep beraber Danzo’nun başkenti Danzo’ya gittik. Orada Evren Merkez Bankasına girerek bankadaki paramın miktarına baktıktan sonra kişisel yardımcım Kuduro’yu arayarak ona hemen bir müzik şirketi kurmasını emrettim ve böylece evrendeki en ünlü, en değerli müzisyeni yaratmış oldum, Deon!

Albümleri çıktığı zaman patlama yaparak, Otostopçunun Galaksi Rehberinden bile fazla sattı, dilden dile dolaştı. İlerleyen günlerde yüzlerce tanıtım yapıp, konser verek paraya para demediler, Danzibar dediler. (Danzolular para Danzibar der). Bende kendi payıma düşeni aldım tabii ki. Bu arada plak şirketime yaklaşık yirmi adet daha sanatçı katmayı başarmıştım. Boş zamanlarım da hala köşe gezegenlere giderek yeni şarkıcılar arıyor ve plak şirketimle uğraşmaya devam ediyorum. Tahmin edeceğiniz gibi, Deon milyonlar kazandıktan sonra büyük şirketlerin dikkatini çekerek, benim plak şirketimden ayrıldı. Her şeye rağmen bu benim için muhteşem bir başlangıç noktası oluşturdu. Hem Deon’un arkadaşları Mayorka ve Gigi benimle kaldıkları için onların dehasını plak şirketi olarak yaptığımız her müziğin içine katma şansını elde ettim hem de evrenin her yerini gezdiğim için yeni keşfettiğim sanatçıları çıkarabilecek paraya kavuştum.

Galaktik Gazete - Sabah eki
Galaksinizin dost yazarı, Dante Superpower.

Bölüm 3

Galaktik Gazetenin bugünkü sabah ekinden herkese merhaba! Bu saçma sapan para tuzağı sabah ekini aldığınız için teşekkür ederim. İlk uzay aracımız sahibini buldu. Sabah ekimizi şu an itibariyle yirmi beş kişi satın almakta. Alan herkese ekip olarak teşekkür ederiz. Sizlere bugün bir grup bilim adamı ile araştırma yaparken mahsur kaldığım ve birçok yeni deneyim kazandığım gezegenden bahsedeceğim.

Bundan tam iki yıl önce, bir perşembe günü beni bir grup bilim adamının yaptıkları araştırmalarla ilgili deneyimlerimi kaydetmem için daha önce adını bile duymadığım o gezegenin yörüngesine yollamışlardı. Bu size kolay gibi görünebilir, fakat huysuz bilim adamlarına katlanmanız ve çoğu zaman tehlikeli uzay yürüyüşleri yapmanız gerekiyor. Bunlar yetmezmiş gibi bir de düşüncelerinizi kaydetmeniz gerekiyor. Sıkıcı! Ben ise hep yalnız hissettiğim için bu iş içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamıştı.

Neyse ki çok geçmeden, bir güneş patlaması gerçekleşerek mekiğimizin kontrollerini bozdu ve biz de yakında duran, üzerinde gözlem yaptığımız gezegene doğru düşmeye başlamıştık. Güneş patlamasının yaydığı radyasyonu yüzümde hissettiğimde içimde oluşan o güzel hissi elbette reddedemem ama bir yandan da gezegene doğru çakıldığımız gerçeği vardı. Bu saatten sonra gerçekten ne kadar değersiz bir hayat yaşadığımı düşünmek bir kenara dursun, hiçbir kadını öpemeden öleceğim için ağlamaya başlamıştım. Merak etmeyin, ben de bilim grubundan birilerini öpmek istedim ama hepsi erkekti ve Freddie Mercury tarzı bıyıkları vardı.

Tüm bu düşünceler zihnimin içinde çocuklar gibi ip atlarken gezegenin atmosferine çarptık ve bir anda oluşan G gücü yüzünden bayıldım. Uyandığımda kendimi bir ağacın üzerinde asılı halde buldum. Bir süre halsiz sesimle “Kimse var mı?” diye seslendim, fakat sesimi duyan ya da karşılık veren kimse olmadı. Daha sonra asılı olduğum dalın üzerinde fazla kıpırdamadan yaralı mıyım diye kontrol ettim. Şükürler olsun ki tüm organlarım yerindeydi, bu orman gezegeninde insanlığın devamını getirebilecek kadar sağlamdım. Sonra ağaçtan yavaşça indim, benim atalarım tembel hayvanlardı. Bu yüzden ağaçlar konusunda oldukça iyiyim. Arka cebimde asılı duran ve çoğu insanın aptalca, gereksiz gördüğü GPS cihazımı çıkararak baktım. Fakat etrafta kimsenin sinyali gözükmüyordu, yalnızca mekiğin kara kutusundan gelen sinyali alabiliyordum. Çokta uzakta değildi, ben de bir an önce yola koyuldum.

Uzun bir süre yürüdükten sonra mekiğe varmıştım, fakat etrafta kimse gözükmüyordu. Mekik birkaç ağacı devirerek yarısına kadar toprağa saplanmış ve sonra ortadan ikiye bölünmüştü. Hemen koşarak pencereleri patlayan mekikten içeri doğru bakmaya başladım, sonra yarılan kısımdan içeri girerek pilot bölümüne doğru ilerledim. İçerisi karanlık ve dağınıktı. Arasıra elektriklenmeler oluyor ve kıvılcımlar parlıyordu. Oldukça sıcaktı. Daha sonra yağmur başladı ve ben pilot bölümüne doğru ilerlerken yağmur taneleri mekiğin çatısına pıtır pıtır vurmaya başladı. Pilot bölümüne vardığımda orada oturan iki kişinin öldüğünü nabızlarını kontrol ederek onayladım. Cesetlerini dışarı çıkarıp bir ağacın altında yağmur kokusunun eşliğinde yaktım. Mekiğin arka tarafını da araştırdım ve işime yarayacak her şeyi dışarı çıkardım. Son bir kez kontrol etmek için mekiğe girerken güçlü bir patlama beni mekikten uzağa fırlattı ve sanırım birkaç saat öylece bayılmışım.

Uyandığımda kendimi küçük, yeşil ve uzun kulaklı bir adamın evinde buldum. Bana içmem için getirdiği sıcak içeçeği alıp yudumlamaya başladım. Önüme biraz da yemek koydu. Ben içeceğimi yudumlarken bana; “Buradan çıkmanın tek bir yolu var. Bilmek ister misin?” diye sordu. Ben ise “Neymiş o yol!” diye haykırdım.

Karşımda bağdaş kurmuş oturan züppe cüce bana doğru bakarak kaşlarını çattı;
“Dünyanız ve bildiğin her şey büyük bir tehlike altında. Geliyorlar, onlar geliyor.” dedi.
“Kim geliyor? Kim? Bizi kimse yıkamaz.” diye karşılık verdim haykırarak.
“Sizi yıkacak şeyin, ta kendisisiniz!” diye yanıtladı beni. “Evrende bir şeyler değişmeye başladı, beyazın içinde siyah bir nokta, giderek büyüyor. Programınız bozuldu.”
“Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum ihtiyar.” dedim ve oradan bir hışımla çıktım. Evi küçük olduğu için eğilerek ilerliyordum. Çıkarken bana bir mekik parçası fırlattı ve onu havada yakaladım.
“Al! Bununla mekiğini çalıştırabilirsin. Ama bil ki, savaş yaklaşıyor.” diye karşılık verdi gözlerimin içine dolu dolu bakarak.

Mekiğe gittiğimde onun tamamen onarılmış olduğunu gördüm, içeri girerek parçayı güç ünitesine yerleştirdim. Mekik birden bire çalışmaya başladı. İçimden alçak sesle “Bu lanet olası şeyi nasıl kullanacağımı hiç bilmiyorum.” diye söylendim.

Arkamdan bir ses “Ben kullanabilirim!” dedi.
Endişe ile dönüp baktım; “Yine mi sen ihtiyar?! Beni yalnız bırak artık…”
“Ben kullanabilirim diyorum sana! Ama önce gitmemiz gereken bir yer var.” Küçük bastonu ile bana vurarak beni yan koltuğa itti ve mekiğin dümenine geçti.
“Nereye gitmek istiyorsun?”
“Gittiğimiz zaman göreceksin.” dedi, sakin bir sesle.
“Peki ya arkadaşlarım?”
“Onlar çoktan öldüler…” dedi ve mekiği kaldırdı.

Günler sonra Kinguina adlı gezegene iniş yaptık. Bana asla konuşmamamı ve arkasında durmamı söyledi. Açıkçası neden burada olduğumuzu çok merak ediyor ve hayatım için oldukça endişeleniyordum. Gezegen buzlarla kaplı ve oldukça soğuktu. Buradaki Kinguinler tek vuruşta insanı lime lime edebilirlerdi. Sonra sıkıca giyinip mekikten indik, ihtiyar elleriyle garip işaretler yaptı ve Kinguinleri yanına çağırdı. Kinguinlerle bir süre fısıldaştıktan sonra bana gelmemi işaret etti ve iglolardan birinin içine girdik. Sonra gizli bir kapaktan geçerek muhteşem büyüklükteki bir yer altı tesisine ulaştık. Buraya daha önce bir insanın gelmesi imkansızdı, peki bu tesisi kim inşa etmişti. Elbette Kinguinler akıllıydı ama onların asla bu kadar teknolojileri olamazdı.

İnce bir tünelden yerin altına doğru iki saat kadar ilerledikten sonra geniş bir odaya geldik. Burada çok ilkel bir bilgisayar vardı. Her parçası bir dolap kadardı ve içinde durduğumuz oda en az yirmi kattan oluşuyordu, kilometrelerce uzunluğundaydı. İhtiyar bastonuyla bana sağımda duran monitörü işaret etti.

“Bak işte. Evrenin düzeni giderek bozulmaya başladı. Bilgisayar artık eskisi gibi çalışmıyor. Bir şeyler değişiyor. O, öldü.”
“O kim?” diye sordum.
“O gördüğün makine tüm bu evrenin tek parça durmasını sağlayan yegane güçtür.” derin bir nefes aldı ve ekledi, “Artık tüm evren paramparça olmaya başladı. Gerçek anlamda olmasa bile, iyilik giderek zayıflıyor.”
“Nasıl yani?” dedim şaşkınlıkla.
“Bundan böyle tüm kuralları evrendeki canlılar koyuyor olacak. Bunu sadece kendilerini gözeterek yapacaklar. Şimdi gitmelisin, ben burada kalacağım. Elimizden daha fazlası gelmez.” dedi ve arkasını döndü. “Ha! unutmadan. Bilgisayarına bir koordinat yükledim, oraya gitmeyi sakın ihmal etme. Gidince anlayacaksın…” diye ekledi son bir kez bana bakarak.
“Pekala ihtiyar.” diyerek oradan ayrıldım ve haber merkezine geri döndüm. Masamda, üzerinde gemideki koordinatların yazılı olduğu bir röpartaj isteği buldum. Burası UROTEK (Evrensel Robot Teknolojileri). İyi de tüm bunların robotlarla ne alakası olabilirdi ki? Bu oldukça mantıksızdı.

Galaktik Gazete sabah eki!
Dante Superpower

Bölüm 4

Bu sabah ekimizde sizlere muhteşem bir hikaye anlatacağım. Ya size tüm evrenin endüstriel metal, gitar çalanın bir penguen ve davula vuranında bir kedicik olduğunu söylersem? Ne saçma olurdu değil mi?

Evren bir penguenin etrafında dönüyor mu bilinmez, ama evrende yüzen bir kedi olduğuna eminim. Bu cezalandırıcı kedi, minik patileri ile hepimizi cezalandırmaktadır. Dahası unutmayın ki evren sonsuz bir denizdir ve orada yüzmek gerçekten çok zordur. Güneş fırtınaları ve buz tutmuş gök taşlarından kurtulmak marifet ister. Bu yüzden de size evrenin ilk yolcu gemisini anlatacağım. Adı, Kitanik idi. Bu gemi asla bozulmayacağına ve her şartta geri dönebileceğine inanılarak inşa edildi.

Bundan yaklaşık on bin yıl önce, bu kocaman gemi dünyanın hemen üzerindeki bir uydudan ilk müşterilerini alarak ufka doğru yol almaya başladı. Dünya adlı yeşil kayadan, vahşi gezegen Yars’ın yakınlarındaki buz tutmuş bir gezegen olan Kinguina’ya doğru yola çıkmışlardı. Herkes başına geleceklerden habersiz yiyip içiyordu, acımasızca dans ediyordu. Bir yıl böyle yaşadıktan sonra, yolculuk beklenenden uzun sürdüğü için birinci sınıftaki zenginler, ikinci sınıftaki kokuşmuş insanlar ile aynı sofraya oturmak zorunda kaldılar, çünkü zenginler gereğinden fazla yiyerek oldukça şişmişlerdi.

Günlerce aynı sofrada yemek yedikten sonra aralarında kimin daha çok yediğine dair bir münakaşa çıktı ve Jack isimli yağız bir delikanlı ortaya çıkarak ilk isyanı başlattı. Fakir insanlar artık yiyeceklerini kendilerinden çok daha fazla yemek yiyen zenginlerle paylaşmak istemiyorlardı. Jack ayaklanması ismi verilen bu isyandan sonra geminin kontrolünü devralaralmayı başardılar. Günler geçtikte az yiyecek verilen ve tutsak konumuna düşen zenginler zayıflamaya başladılar. Jack bu olayı büyük bir tehdit olarak görerek tüm zenginlerin kesilerek derin dondurucuda saklanmasını emretti. Zenginler arasından son kesilecek kadının ismi Rose idi, Jack bu kadının kesilişini görmeye gittiği sırada Rose hepsini lanetledi. Jack bunu asla ciddiye almayarak Rose’a hiç acımadı.

Aylar kedi köpek gibi birbirlerini kovalarken fakir insanlar amansız bir hastalığa yakalanmıştı; Obezite. Kesilen insanlarla birlikte yiyecekleri oldukça fazla olduğu için herkes fazla fazla yemeye başlamıştı. Kimse durmak bilmiyordu, hatta artık sofradan bile kalkmıyorlardı. - Elbette acil ihtiyaçları dışında- Durmadan yedikleri bu süre boyunca tam Kinguina’ya varmalarına bir ay kala yiyecek stoklarının hepsini bitirdiler. Sayıları oldukça fazla olduğu için aralarından bazı insanları keserek Kinguina’ya kadar varabildiler.

Kinguina’ya vardıklarında kimsenin sofradan kalkacak hali yoktu, ama Jack yerde yuvarlanarak kokpite varmayı başardı. Gemiye Kinguina gezegenine inmesini emretti. Amaçları sadece Kinguina’yı uzaktan izlemek olan bu insanlar şimdi orada koloni kurmak zorundalardı, çünkü yemek bulabilecekleri tek yer buz gezegeninin yüzeyiydi. Fakat orada oldukça vahşi bir hayvan türü yaşıyordu, Kinguenler! Bunlar oldukça keskin pençelere ve dişlere sahip vahşi yaratıklardı, önlerine atılan bir çelik levhayı yedikleri bile kaydedilmişti.

Gemi Kinguina’ya iniş yaptığında Jack yerde topaç gibi yuvarlanarak geminin kapılarını açtı. Herkes gemiden yuvarlanarak indi, Kinguinler şaşkınca onları izledi. Tüm bu insanlar savunmasız hayvanlar gibiydiler. Kinguinlere gülümsediler ve merhaba dediler, fakat yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Parçalanmaları ve sindirilmeleri çok uzun sürmedi ve asla bozulmaz denen güzelim Kitanik bu ilkel yaratıkların ellerine kaldı. Yine de geminin her şartta çalışabileceği ve asla bozulmayacağı da kanıtlanmış oldu. Bu olay gezegenler arası gemilerin satışlarına inanılmaz bir katkı yaparak ShipCo firmasını oldukça mutlu etti.

Tuvaletinizde beni okuduğunuz için teşekkür ederim! İnanılmaz sabah ekinden herkese iyi günler!

Yazan;
Dante Superpower
Ve muhteşem sabah eki!

Bölüm 5

Bundan yaklaşık on bin yıl önce, Dünya isimli ilkel gezegende Ice Ice Baby şarkısıyla dans ederek Elvis’e bile ilham olan küçük penguenler, kendilerinden birkaç kat daha büyük ve zeki olan insan ırkının zulümünden kaçabilmek için evrimleşmeye karar vermiş ve kutup ayılarının soyu tükenirken, onlar bu saçma sapan gezegenden kaçabilmenin yolunu bulmuşlardır. Fakat bu hiç de kolay olmamıştır.

Dünyanın ilkel insanları kutupları mahvederken penguenler yeniden yapılanma içine girerek fokları kovalayan kutup ayılarından çok daha zeki varlıklar olduklarını kanıtlamışlardır. Her yıl uzun yürüyüşler yapmaları bilim adamları tarafından tarafından yiyecek bulmak için sanılsa da; onlar yerin altında derin tüneller kazarak tüm dünyayı çepeçevre sarmışlardır. Bunun bir sonucu olarak da yazın en sıcak yerlerde bile yaşayabilir hale gelmişlerdir.

Zaman zaman yer altından çıkan penguenler görüldüğü rapor edilse de, hiçbir bilim insanı bunu ciddiye almamıştır. Bu, filme çekilen bir koca ayak kadar şehir efsanesi kalmıştır. Tamamen evrimleşmeleri ve Kinguin olmaları yaklaşık bin yıl kadar sürmüştür. Bu süre içinde insanoğlu, bir adamın izinden giderek tüm evreni kolonileştirmeye başlamıştır.

Evrimlerini tamamladıktan sonra neredeyse bir insan boyuna gelen, sivri dişlere ve pençelere, ayrıca süper bir zekaya sahip olan ama kullanmayan Kinguin’ler, artık insanların eğlence malzemesi olmak istemediklerini belirtmiş ve bundan sonraki hiçbir belgeselde yer almamışlardır. Bunu takip eden yıllarda kutuplarda insanlara karşı saldırılar yapılmaya başlanmış ve bir sürü kargaşa çıkmıştır. Tüm bu kargaşanın arasında ise onlarla konuşup yaşabilen tek bir insan vardır. Bu adamı elçileri seçerek, insan dilini öğrenmiş ve onun aracılığı ile insanlıkla bağlantı kurmuşlardır. Kimileri Kinguin’lerin, zavallı adamın zihnini ele geçirdiğinden de bahseder.

Daha sonra anlaşılmıştır ki kutup bölgesinde yaşayan insanların, barınmak için yaptıkları iglolar aslında ilk olarak penguenler tarafından bulunmuştur. Kutup bölgesindeki insanların soyları ise penguenlere kadar dayanmaktadır. Kinguin’ler tüm bu bulguları toplayarak, tüm Dünyanın aslında onların evi olduğunu savunmuş ve insanları dünyadan atmaya çalışmışlardır.

Dünyanın her yerinde insanlara karşı saldırılar giderek artmaya devam ederken, Kinguin’ler dünyanın dönüş yönünün tersine koşarak, dünyayı durdurmayı başarmıştır. Bu sayede dünyanın bir yarısı tamamen buzul olmuş, Kinguin’lerin yaşam alanı artık dünyanın yarısını kaplamıştır. Bu gelişmeyle beraber dünyalılar, Kinguin’lerle beraber masaya oturmak gerektiğini kabul etmiş ve anlaşma çalışmaları başlamıştır.

Aynı masanın üzerinde on yıl boyunca oturarak müzakere etmeyi sürdürmüşlerdir. On yılı tam bir gün geçtiğinde alınan kararda; tüm Kinguin’lerin yeniden koşarak dünyayı döndürmesine ve ünlü buz gezegeni olan Buz Devi’nin adının Kinguina olarak değiştirilmesine, tüm Kinguin’lerin oraya taşınmasına karar verilmiştir. Tüm bu taşınma masrafını ve Kinguin’lere ömür boyu yetecek yiyeceği de insanlar karşılayacaktır. Ayrıca Kinguin’ler, bu gezegene inen insanları asla affetmeyeceklerini ve ortadan kaldıracaklarını kesin olarak belirtmişlerdir. Sorunun barış ile çözülmesinden herkes kadar ben de memnun oldum. Tabii bu olaylar ben doğmadan bin yıllar önce olsa da, sonuçta barışla çözülmüş öyle değil mi? Ve bir tavsiye! O gezegene asla ama asla gitmeyin! Tabi aptal değilseniz.

Dante Superpower
Muhteşem Sabah Ekiniz!

5 Beğeni

Siteyi görmüştüm ve acayip derecede orijinal bir fikir olduğunu düşündüm. :slight_smile:

1 Beğeni

Çok teşekkürler. :smiley: O günden bu güne bayağı geliştirdim ama hala eksikleri var, bitince çok güzel olacak.(Bana güzel geliyor ama başkalarından duymak en önemlisi çünkü insanın her yaptığı kendisine güzel geliyor.) Finaller de bitince tamamen ona yoğunlaşacağım ve açacağım. Baştan aşağı düzenliyorum, birçok şeyi yanlış şekilde yapmışım mesela hızla yapayım derken, daha kolay ve daha uygun yollar buldum bazı hesaplamalar için.

Aklıma nedense bu şarkı geldi. :slight_smile:

Beğendim sadece, Kinguenler’in açıklaması doğru yerde verilmemiş gibi ayrıca çok fazla birinci sınıftaki zenginler, ikinci sınıftaki kokuşmuş insanlar kalıpları kullanılmış kısacık bir yazıya göre insanı çok yoruyor okurken. Ayrıca önce bu yazılıyor,

Sonra bu oluyor:

Daha iyi olabilirdi bence. O yüzden bence başlangıcı daha iyi sonrasında sanki bitsin diye uğraşmışsın.

1 Beğeni

Orada aslında adamlar beklenenden fazla yedikleri için her şeyi yiyip bitirdiler demek istemiştim ama o fikri verememişim, yanlış olmuş. :slight_smile: Dediklerini dikkate alacağım ve düzenleyeceğim. Çok teşekkür ederim.

1 Beğeni

Siteyi ve bölümleri güncelledim. :slight_smile: