Gecikmiş Ölüler

Öykü Seçkisi'nde okumak için: Gecikmiş Ölüler – Aylık Öykü Seçkisi

image

“Beni kurtar, nefes alamıyorum.” Berk, çadırında uyurken ne duyduğundan pek de emin olamayarak sağ gözünü araladı. Sol gözünün, uykunun güvenli sularına demir atarcasına kapalı kalması yadırganmamalıydı. Son üç günde yaşanılanlar, en cesurların bile şüpheyle irkilmelerine, hatta korkmalarına neden olacak cinstendi. Bir cesedin bulunmasından daha ürkütücü olansa diğerinin henüz bulunamamış olmasıydı. “Sen de duydun mu?” Gecenin… (DEVAMI…)

4 Beğeni

Tekinsiz bir öyküydü ve sonunu da hiç böyle beklememiştim. Şaşırtıcı ve güzel bir kurgu olmuş, tebrik ederim.

Betimleme ve benzetmeler bana çok sık yapılmış gibi geldi. Ben şahsen biraz daha sadelikten yanayım, ki az sayıdaki betimleme bu sayede daha değerli ve çarpıcı olsun. Fakat bu tamamen kişisel bir görüş; siz yazar olarak böyle mutluysanız, bence hiç sıkıntı yok.

1 Beğeni

Galiba bu daha çok hoşuma gidiyor. Teşekkürler. :slight_smile:

Aklıma nedense Phillip K. Dick’in öyküleri geldi, o tekinsizlik ve sanallık. Polislik sınavının bu çeşit simulasyonlarla yapılması gibi şeyler. Tekinsizlik ve insanda uyandırdığı gerilim oldukça başarılı. Emeğinize sağlık diyorum. Umarım yine öykülerinizi okuma şansını yakalarız :slight_smile: :pray:

1 Beğeni

Finale kadar kendi türünde seyreden, insanı biraz -ve bilinçli şekilde- rahatsız eden kaliteli ama bana tür olarak o kadar da hitap etmeyen bir öyküydü.
Finalle birlikte birden radarıma girdi. Hem dönüşü hem güzel bitmesi hoş bir tat bıraktı.
Elinize sağlık.

1 Beğeni

Merhaba @Aremas
Seçki’de her öyküyü okuyamasamda, okumak için gayret gösterdiğim yazarlar var, sizde bunlardan birisiniz.
Öykünüz en başta beklediğimden çok daha sade başladı, o şekilde devam etmemesini umut ettim. Orta kısımlarda, fazlaca ürperdim. Salt metafizik izlemeyi ve okumayı pek sevmem, bu yüzden ikinci bir hayal kırıklığı yaşıyorum dedim.
Ancak son kısımda, tüm geçişleri açıklayan ve gerçekçilik algımı yeniden yerine getiren bir final yaptınız. Bu yüzden oldukça keyif aldım.
Ellerinize sağlık.
Sevgilerimle…

1 Beğeni

Teşekkür ederim öncelikle. Ben de elimden geldiğince öyküleri okuyup bazen patavatsızca da olsa düşündüklerimi yazara aktarmaya çalışıyorum. Seçki yayınlandığında hemen tanıdık birilerini arıyor gözlerim ancak yine de arzuma yenik düşmemek için rastgele okumaya çalışıyorum. Vakit kalmazsa da tanıdık simalara kıyak geçiyorum tabii. :slight_smile: Nitekim bazen bunca öyküyü tek tek okuyup analiz etmek oldukça zor oluyor.

Bu defa aklıma böyle bir kurgu geldi. Bilinçli olarak sıradan bir diyalog ve olay örgüsü seçmeye çalıştım. Sonradan gaza basarak keskin bir virajla tamamladım öyküyü. Tekrar teşekkürler.

2 Beğeni

Selam Aremas,

Öyküyü sonunda okuyabildim. Aslında dün okudum ama pek kafam müsait değildi yorumlamaya.

Ben bu öykünü diğerlerine göre daha az beğendim. Bana nedense blackmirror anımsattı ama sebep bu değil. Öykü sonunda yaptığın manevra güzelde fakat ben daha da vurucu bir son okumak isterdim. Kullandığın farklı kelimeler çok hoşuma gitti ama bu farklı kelimeleri keşke ilk cümleden beri kullansaydın öykü diliyle bir uyum içinde olurdu. Birkaç tanesini merak edip inceledim. Beğendiklerim oldu. Bu açıdan bence ögretici bir yanı da vardı.

Hayal gücün yine yerli yerinde güzeldi. Şimdi diyeceksin sürekli aynı şeyi diyor ama sen bundan vazgeçmedikçe ben de söylemekten vazgeçmeyeceğim. Yine son kısmı freni patlamış bir araba gibi hızlıydı. :sweat_smile: Finalleri biraz daha yedirerek ve biraz daha şaşırtmacalı yapabilirsin. Belki bir parça kelime sınırını geçmeyi de göze alabilirsin. Aslında buna pek takılmasan sanki daha güzel işler yapacakmışsın gibi hissediyorum.

Bir sonraki seçkide görüşmek üzere… :blush:

1 Beğeni

Teşekkür ederim. Finaldeki şaşırtmaca ile ilgili öneri almak isterim. Kurgu konusunda, dilde olduğu kadar güçlü değilim sanırım.

Merhaba :slight_smile:
Daha önce forumdaki gönderine yazdıklarımın dışında bu öyküyle ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum.
Enteresan bir fikir bulmuşsun. Av Mevsimi’ni yeniden seyreder gibi oldum. Ve, o alışıldık hikayedeki tekinsizliği soludum. Güzeldi. Teşekkür ederim.

Lakin, bence,bu öykünde de benzetmelerin yersizce ortaya çıkıyor. Basit eylemleri anlatmak için onları pek de alakası olmayan şeylere benzeterek anlatmak… Enteresan bir tercih. Kesinlikle benzetmelerinin her birisindeki “benzetilen” şey şiir güzelliğindeydi lakin… Eğer bunu bir tarz olarak benimsemediysen, gerekli miydi? Ha, yazım tercihin budur, o ayrı konu :slight_smile: Ben beğeniyorum ama gördüğüm her seferinde “bu uzun anlatımın buradaki işlevi nedir acaba?” diye düşünmeden duramıyorum.

Bu öykünde de bazı sekanslarda kimin, nerede ve ne yaptığını anlamakta zorlandım. Gölden çekilen cesetlerin sayısı, karakterin gölgesini kızdan sakınırken koşması gibi sekansları kastediyorum. Belki o esnada neler döndüğünü öykü içinde yanlış anlaşılması mümkün olmayacak şekilde anlatmışsındır lakin ben kaçırdım oraları.

Birkaç yerde basit anlatım bozukluğu ve yazım yanlışı şeysileri vardı lakin dert edilecek düzeyde değil. Herkeste olur onlar.

Karakterin şaşırma, hayret ve dehşet sekanslarındaki tepkileri pek de doğal gelmedi bana. Bunun sebebi öykünün sonundaki durum sanırım? Ama, oraları okurken bunun böyle olabileceğini düşünememiş ve öyküyü terk etmiş de olabilirdim. Eh, ben yapmam öyle şeyler ama yapan okuyucular olduğunu biliyorum ve kendi davalarında haklı da olabilirler. Riskli bir hamleydi yaptığın.

Benim öykü sonuyla ilgili tercihim bu "polislik sınavı"nın gayb aleminden fışkıran davalarda çalışan polislere özel hazırlanmış bir sınav olduğunu görmekti. Öyle olmaması sorun değil. Zaten, öyle olsaydı süper klişe olurdu :smiley: Ama bir Hellboy değil de daha mütevazi memurlar için yapılsaydı… Oradan başka öyküler de pekala çıkardı.

Yeniden teşekkür ederim. Hoş bir öyküydü. Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…

1 Beğeni

Sevgili @Aremas

Arkadaşlar yukarıda oldukça yerinde yorumlar yapmışlar. Ben de biraz karakter inşaası hakkında hem kendi tecrübelerimi hem de senin öykün çerçevesinde bazı husuları paylaşmak isterim.

Bir karakteri çoğu zaman yazım aşamasında yaratırım. Yani yazarken o kendi kendini inşaa eder. Bu süreç bende çoğu zaman, özellikle/bilinçli olarak katıldığım bir yaratım değildir. Yine de içerlerde bir yerlerde, hikayeyi okuyan okuyucunun aklında, o karakterin nasıl bir “algı - hissiyat - düşünce” bırakacağını bilirim. Örneğin, bir kahraman mı yazıyorum yoksa bir sünepe mi? Karakterin iç dünyası nasıl yani; tam bir adanmışlıkla mı yoksa kendi içinde çatışmlarıyla mı sonuca ulaşacak. Karakter okuyucuyu yorsun mu yoksa hikayeyi hızla süreyim ve okuyucu da karakterle beraber akışa mı kapılsın?

Ve en önemli soru: Karakteri kitaptan çekip fiziksel dünyaya çıkarsan bir kafede oturup çay içebilecek kadar gerçek mi? Peki ya bir hikaye karakteri için “kendi gerçeğinin” tanımı ne?

Benim tecrübelerim buna şöyle cevap veriyor: Tutarlılık.

Giyimi - fiziksel özellikleri - çevresi ile kurduğu iletişim dili - ruhsal bütünlüğü/bütünsüzlüğü - karakterin hikayede bulunduğu çevresel faktörlerin onu bütünleyip bütünlemediği - kimliği - hikayedeki rolü ve diğer sayabileceğin her şey birbiri ile tutarlı olduğunda o kahraman benim için “gerçek” olabiliyor.

Eğer yukarıda yazdıklarım bir formül ise senin hikayene bakalım:
Başlangıç bölümlerinde Berk’in ruhsal durumunun inşasını görüyorum onun hassas ruh durumunun "İlaç alıyor olması"ile teyit edildiğini görüyorum.

Polis olduğunun öğrenilmesi: Eğer yazar burada bir süpriz elementi olarak polisliği kullanmak istemiyorsa, hikayenin başından itibaren kolluk kuvvetlerinin dışarıda nöbet tutması beklendiğinden, sesin sadece Berk tarafından duyulamayacak olmasından dolayı Celal’in ona ve onun hassas sinirlerine olan yorumu daha güçlenebileceği gibi “son üç gündür” yaşananlar konusunda biraz daha bilgi verilebilir. Böylece hikaye daha tekinsizleşebilir.

İkinci bölümde polis güçlerinin bir kampı olması gerekirken bir öğrenci kampı hissiyatı veriyor. Bir polis gece yatarken hırka giyiyor. Bu da aynı şekilde yukarıdaki karakter inşası ve çevresel faktörler ile pek uyumluluk sağlayamadığını hissettririyor.

Ayrıca; Okuyucu için Berk’in tam olarak ne konularından sınavı geçtiği ve hangi problemleri çözdüğü tam olarak net değil. Berkin hassas ruh durumunun ona uygulanan sınavın zorluklarından biri mi yoksa Berk kendisi - gerçek hayatta - hassas bir karakter mi. Test, hem problem çözme hem ruhsal gücü mü ölçüyor. O zaman bunlar arasındaki bağlantılar tam olarak nasıl kendisini daha iyi ifade edebilir.

Tüm bunlardan sonra: Karakterin şöyle bir profil çizmesi acaba onu daha tutarlı yapabilir miydi: Berk uykusunda ona seslenildiğini duyar. Celale söyler ama “son üç gündür yaşananlar” yüzünden sürekli nöbet tutulduğundan, Nöbetçilerin duyamadığı bir ses olamayacağı için Celal onun hassas ruh durumuna vurgu yapar. Berk son üç günde, “diğer polisleri bataklıkta alan bir şey olduğuna emindir. Bu yüzden sinirleri bozulmuştur.”. Ancak kendiyle çelişir “küçük kızı kurtarmak için daha kaç kişi feda edilmeli?” Berk: Hep polis olmak istemiştir bu yüzden bataklık onun sinirlerini gerse de bu görevi tamamlayacaktır (hikayenin sonunda karakterin okuyucuya vereceği hissi güçlendirmek için).

Çok uzun yazdım biliyorum ancak aktarmak istediklerimi ancak bu kadar özetleyebildim. Umarım haddimi aşmamışımdır.

Not: Eğer bir hikaye şanslı ise yazar ona “güçlü bir vurucu an” yazabilmiştir. Benim gözüme iki yer takıldı. İlki “Bir cesedin bulunmasından daha ürkütücü olansa diğerinin henüz bulunamamış olmasıydı” ve sonuç.

Eline ve düş gücüne sağlık
Sevgiler
Dipsiz