Geleceğe Dalış

Öykü Seçkisi'nde okumak için: Geleceğe Dalış – Aylık Öykü Seçkisi

image

Kağıtlarını ve hediyelik eşyalarını topladı deri çantasına yerleştirdi. Kendi kendine “Buradaki hayatı da bitiriyorum” diye mırıldandı, deri çantasını omzuna astı kısaca odaya göz gezdirip bakışlarını pencereye çevirdi. Şafak yükselmeye başlamış ve hafif rüzgâr esiyordu, “Son birkaç saatim.” diye acelece söylendi. Mum ışığıyla belli belirsiz aydınlanan odaya ikinci defa göz gezdirip duvara yaslı kanatların yanına yürüdü,… (DEVAMI…)

Sevgili Batuhan,

Girişin çok keyifliydi, bakmak-görmek-göz gezdirmek-bakış gibi birbirine benzeyen ama kağıt üzerinde sanki birbirinin aynı gibi duran eylemelri bir cümle içinde, okuyanın yadırgamayacağı şekilde yerleştirdiğini gördüm.

Bununla beraber, yazarken; eğer gerçekten yazılanı yaşıyor olsaydık neler düşüneceğimiz/hissedeceğimiz/dikkat etmemiz gerekenleri aynı şekilde kağıda geçirmemiz gerekmez. Çünkü insan sadece tek bir yüzü olan kağıttan daha derin ve komplikedir. Bu yüzden biraz esnek, biraz geniş çerçevede yazmak bizi de rahatlatır ve detayın(gerçek hayatta olsa nasıl yapardık) yorgunluğundan kurtarır ve çoğu zaman da yazarken hissedilen tıkanıklığı çözer. Örneğin; "Seri hareketle duvara yaslı kanatların altından kollarıyla kavrayıp yan yan kapıya yaklaştı " cümlesindeki “yan yan” ifadesi için bu kadar uzun yazdım, doğru :slight_smile: Bununla beraber odayı sen görüyorsun biz değil eğer o kısmı şöyle geçseydin “kanatların görkemine rahat rahatça onları kavradı, duvardaki mumu tek nefesle üfleyip…” böylece karakterini, hikayende önemli rolü olmayan detaylara enerji harcamaktan kurtarabilirdin. Niye bu kadar detaylı yazıyorum; çünkü bir yazarın en büyük kabusu tıkanmaktır. Bu üzden umarım konunun sadece “yan yan” olmadığını sana anlatmakta başarısız olmamışımdır.
Diğer örnekler:
"yedi sekiz sokak boyunca ": zaman ve mekanda kısa olmayan hareketi bize çağrıştırmak içingüneşin yükselmesi kesinlikle en başarılı çözüm

“duyduğu tek ses buharlı çıkan nefesinin sesi”: bir düzeltme istiyor gibi. Buhara olan vurgu havanın soğukluğundan mı yoksa aynı zamanda karakterin yorulduğuna mı işaret ediyor?

“Alacakaranlığın içinden”: az önce güneşin ne kadar yükseldiğini okumuştuk burada alacakaranlık; i) çatılar arasından güneşi alamadığı için mi yoksa ii)güneş aslında o kadar yükselmemiş miydi? O halde yukarıda "karakterin, güneşin kızıllığının çatılara vurduğunu "fark etmesi, ikinci kısımdaki alacakaranlığın ifadesini kuvvetlendirebilir mi?

Son söz; Hazerfen’in zaman yolcusu olması fikrini çok sevdim, anlatımızın akıcılığını da… Sadece o süpürgelileri çözemedim. Bununla beraber; Hazerfen’in o kuleden sadece kendisinin bildiği bir sebepten atlayıp uçtuğunu ve yakalanmak yerine ondan bir daha haber alınamadığını hayal etmişimdir hep. Bunu bana okuttuğunuz için müteşekkirim.

Elinize ve düş gücünüze sağlık
Sevgiler
Dipsiz

1 Beğeni