Gelecek Gelmeyecek

“Frank ya bunuyorum ya deliriyorum.” Frank ile Bill tıp fakültesinden arkadaşlardı. Fakülte zamanlarında da geldikleri hastane yanındaki kafedelerdi. Kafe antikacı şeklinde dizayn edilmişti. İkisi de burayı onları günün gerginliğinden uzaklaştırıp zamanda yolculuk hissi vermesini seviyordu. Bazen fakülteli oldukları zamana bazense eşyaların andırdığı zamana… “Zaman kayıpları yaşıyorum ve bunu benden başkası fark etmiyor. Bunu bir kaç kere Tina’ya söyledim. Her zaman kendimde olduğumu söyledi yani zaman kayıplarımda bilincim açık. Sadece bazen ona onu kaybedip sonrasında yeniden bulmuş gibi davranıyormuşum.” Bill ile Tina evleneli çok olmamıştı. Frank gülümsedi. Yanağındaki gamzesi belirgin hale geldi, esmer uzun boylu ve top sakallıydı. Düşünürken farkında bile olmadan sakallarını sıvazlardı. Yine o anlardan biriydi. Frank düşünürken Bill bir yere odaklanmış durumdaydı. Dostu konuşurken onu duymadı bile ama bir irkilmeyle heyecanlı bir şekilde tekrar başladı konuşmaya. “Frank, tanrıya şükürler olsun sensin.” “Bill yaklaşık bir saattir zaten burada oturuyoruz.” diye şaşkınlıkla karşılık verdi Frank. “Fazla vaktim olmayabilir sadece dinle, anlatacağım.” diye bir solukta açıklamaya girişti.
“Ben gelecekten gelen zihnime sahibim. Gülme, dalga geçmiyorum. Yani şu an konuştuğun kişi bundan on yıl sonraki zihnim. Bilinç kayıplarım bu yüzden. Aslında kaybolan zihin falan yok. Çünkü beynim iki farklı beni anlamakta zorlanıyor ve sadece ara ara kontrolü alabiliyorum.” Frank ne yapması gerektiğine karar veremedi. Alın çizgileri belirginleşti. “Bill’de çoklu kişilik bozukluğu mu var yoksa benimle dalga mı geçiyor.” diye düşündü. İkisi de nöropsikiyatrdı. "Eğer hastaysa ve ilaçlara hemen başlarsa semptomlar gerileyecektir.” Bill sanki zihnini okumuştu. “Hayır, bir psikiyatrik hastalığım yok.” “On yıl sonra insan ırkı zihin de mi okuyor?” diye alaya aldı Frank ama hala dikkat kesilmiş durumdaydı. “Hayır dostum hayır. Konumuz Tina. Onun için geldim. İki ay içerisinde beyninde agresif bir tümör gelişecek. Cerrahi yapılamayacak. Kemoterapi ya da radyoterapiye de cevap vermeyecek ve onu hızla ölüme götürecek. İlacı geliştirdiğimizden beri geri dönmenin yollarını arıyorum. Senin de bildiğin gibi geçmişe seyahat etmek olanaksız. En azından beden olarak. Evrende hiç bir hızın ışık hızını geçemeyeceği sorunsalı vs. var. Ama bir cihaz geliştirdik sen ve ben. Ve ta taa.” “Bunları bir sindirmem gerek yavaş ol. Sen ve ben bir zaman makinası mı yaptık? Tina ölecek mi? Ve biliyorum biraz yeri olmayan bir soru ama. O ilaçla nobel alıyor muyuz?” “Ah, Tina’ya ne olacak dedin ve ne nobeli?” diyen soru dolu gözlerle geri döndü Eski Bill. Üstelik Frank bir de azar yedi. “Bilinç kayıpları diyorum sana bu küçümsenecek ya da alaya alınacak bir şey değil.” Durumu kavrayan Frank şu an için ona durumu açıklamamaya karar verdi. Belki de cidden çoklu kişilik bozukluğudur. “Bence öncelikle bir süre takip edelim, ciddi bir şey olmayabilir de. Bir kaç akşam sonra yine buluşalım. Olağan dışı bir şey olursa diye de koluna benim ya da Tina’nın numarasını yaz.” O an yapılacak doğru şeyi bilse dişini kırardı.
Frank ertesi gün bir posta aldı. İçinde bir kağıt vardı. Yazılar hızlı hızlı yazılmıştı. Belli ki yazan acele etmişti. “Bu pusulada aldığın şey iki sene sonra keşfedeceğimiz ilacın formülü, bu Tina’yı kurtaracak ve tekrar konuşamayacağız. Sanırım tekrar bir şey yapacak kadar bedenimi ele geçiremeyeceğim.” Bill’e sinirlendi içten içe. Eğer doğruysa ve eğer zaman yolculuğu yapabiliyorsa neden tam tanı zamanı gelmemişti ki sanki. “Sanırım o zamana kadar düşünmem gerektiğini düşündü ki haklı da.” diye sakinleştirdi kendini. “Tina hasta oluncaya kadar bu olayı sindirmeli ve şu ilacın etki mekanizmasını da araştırmalıyım.” Her ihtimale karşı kolunu çimdikledi. Doğruydu, rüyada değildi.
İki ay kadar sonra tekrar aynı kafede buluştular. Bill’in bilinç kayıpları artık yoktu ama Tina hastalanmıştı. Önce yolda yürürken düşmeye başlamış sonrasında gününün çoğunu uyuyarak geçirmeye başlamıştı. Yapılan tetkiklerde cerrahiye ya da onkolojik tedaviye cevap vermeyen bir tümör ortaya çıkmıştı. Üç aylık ömür biçilmişti. Bill sinirli sinirli “Bazen biz doktorların terzilerden ne farkımız var diye düşünmüyor değilim.” diye sitem etti. Frank duyduğu üzüntüyü bildirdi ama pek de şaşırmış görünmüyordu. “Zaman kayıpları yaşadığın zamanı hatırlıyor musun?” diye sorarak yavaş yavaş iki ay öncesinde kafede yaşadıklarını anlattı. Bill ise sevincinden bayılarak geleceğe memnuniyetini iletti. Ayıldığında Tina ile beraber tekrar tedavi olasılığını tartıştılar. Labaratuvarda maddenin sentezini yapıp deneme kararı aldılar. Hiç denenmemiş –en azından bu zaman diliminde- olan ilaca güvenleri ve umutları vardı. Sonuçta gelecekteki kendileri hazırlamıştı ilacı. Eh, en azından öyle umuyorlardı.
Tümör ilaç kullanımının ilk haftası ilerlemesini durdurdu ve birinci ayında ise gerilemeye başladı. Doktorları durumu şaşkınlıkla takip ediyorlardı. Ona biçilen ömrün üçüncü ayında Tina tümörü kocaman bir silgiyle kafasından silip ona biçilen ömrü yırttı.


   -ON YIL SONRASI ZAMAN YOLCULUĞU ANINDA-

Bill’in zamanda yolcuğu sırasında Frank labaratuvarlarında derin bir sessizlikle beklemekteydi. Bill başından aleti çıkarttı. Yine olmamıştı. Frank’ın tesellisini bu sefer duymak dahi istemiyordu. Zaten ne beklemesi gerektiğini de bilmiyordu. Bir anda Tina’yı yanında bulamazdı ki. “Bill belki de artık vaz geçmeliyiz. Ölüler belki de ölü kalmalıdır. Geçmişte değişiklik yapmak da görünen o ki imkansız.” dedi Frank üzüntü ile. Dostunu nasıl teselli edeceğini bilmiyordu. Umut denizi sonunda kurumuştu. “Belki de o hala bir yerlerde yaşıyordur. Bir yığın paralel evren olduğu söylenmiyor mu teoride ya da belki zihnimizin bir kopyası ulaşmıştır geçmişe, belki, belki…” Bill her seferinde tutmaya çalıştığı gözyaşlarına özgürlüklerini nihayet verdi son umut damlası da evrende dağılırken. Derin bir soluk aldı orada olmaması gereken yüzüğü ile oynarken. Belli ki Tina geri gelemeyecekti. Zamanda bedenen yolculuk kadar zihnen de imkansızdı ya da sadece onlar öyle zannediyordu.

Aslında YBKY’un zaman paradoksları konulu yarışması için yazmıştım ama teknik aksaklıklardan dolayı mailim iletilmemiş. Fikirlerinizi almak istiyorum.

Taslak ile tam hikâye arası bir formda gibi geldi.

Her şeyin merkesindeki spekülatif fikir, karakterler, olay örgüsü, öyküyü taşıyan gizem, öyküden çıkartılması istenen sonuç,… vb temeller yerli yerinde. Albenisini oluşturacak; spekülasyonun yarattığı durumun çarpıcılığını öne çıkartacak dramatizasyondan yoksunmuş gibime geldi.

Zaman makinesi fikriyle yola çıkılıp, paralel dünyalardaki kaderdaşlarına yardım etme teması hoş. Temayı koruyup, durum çarpıcılığı güçlendirmek için, hikâye tersten işlenilebilirdi:

Mucitler zihinsel aktarım üzerine çalışırlarken, öyküdeki zaman yolculuğunu keşfettiklerini düşünürler. Eşini kaybeden, diğer dostuyla zamana müdahale ve etkileri üzerine tartışırlar. En sonunda eşini kaybesen tüm riskleri göze alır ve hastalığın ilacını ezberleyerek, dostundan habersiz zamanda geri gider. İlk denemesi, arkadaşı tarafından yarıda kesilir. Dostuyla yaptığı mücadeleyi, onun canına kıyarak kazanır. Geçmiş düzelirse, zamanın sıfırlanarak arkadaşının ölmesine sebep olacak olayın yaşanmayacağına güvenerek kendini sakinleştirir. Makineye geri bağlanır ve bilgiyi arkadaşına iletir. Kendi zamanına geri döndüğünde hiçbir şey değişmez. Yaptığı için hapse atılır. Hapistede olsa projeye katkısının sürmesi istenir. Ve zamanda yolculuğu değil, paralel evrenlerdeki ikizlerinin zihnine ulaşabilmeyi keşfettiklerini anlar. Adam, eşinin ve dostunun hala hayatta olduğu paralel dünyayı düşünerek avunur.

Belki böyle işlenseydi, bahsettiğim çarpıcılık oranı artardı.

Bir de bilimadamlarının uzmanlığı ve imkanlarının ucu fazla açık. Zihin transferi yapan İcadın meydana gelmesi ve tedaviyi bilmeleri, eski usulden “Her şeyi bilen bilimadamı” anlayışında. Buluşların, süper zeki insanların bireysel çabalarıyla yapıldığı hikâyeler var, var olmasına da; bu mantık, zamanının “Şu bilimcilerin de bilmediği şey yok.” klişesinden besleniyor. Eski hikâyeleri, yazıldıkları dönemin temalarına göre çok eleştirmiyorum. Çünkü o zamanlar, her şeyi tek başına icat eden mucit fikri tuhaf gelmiyordu. Bilimin dallara ayrıldığı ve araştırmacıların belli uzmanlıklarda çalıştığını dikkate alınca, bu klişe, günümüz için hayli eskimiş sayılır. Zaman Makinesi/Paralel Evren tipi büyük icatların, özel araşrırma tesislerinde çalışan kalabalık ekiplerce yapılması, bana daha ikna edici geliyor. Hastalığın tedavisi de öyle. Biraz zahmetli de olsa, öykü, bahsettiğim bu ayrıntıya göre kurgulanabilirmiş, gibime geliyor. O sayede hikâye hem güncel olur hem de bilimkurgu yönü daha güçlenirdi.

Genel görüşüm böyle.

Yapıcı eleştiri için teşekkür ederim. Aslında beni sınırlandıran 1000 kelime gibi bir sınır vardı. O yüzden olayın dramatik boyutuna çok fazla eğilemedim. Ama fikir olarak güzel fikirler verdin olayı tersten amerikan hikayesi şeklinde yapmak daha fazla çarpıcı olabilirdi.
Diğer yandan bakarsak evet gerçekten her şeyi bilen adam olma durumunu düşünmemiştim bir dahaki hikayemde dikkat etmem gereken bir faktör.
Tekrar teşekkürler.

Kelime sınırına göre başlangıç ve işlenişi şöyle olabilirdi:

Okur, adam makineye bağlandığını bilmezken, ilk girişimine esnasındaki düşüncelerine ve dostunu ikna etme çabasına tanıklık ettirilir.

Dostu, makineyle bağlantısını koparınca; icat, kullanım biçimi (Zaman makinesi olarak zannedilmesine göre.), adamın durumu ve amacı aralarındaki tartışma esnasında açığa vurulur. Bu kısımda ayrıca, zamanı değiştirmek ve etkileri hakkında, önceden ikili arasında çokça tartışması geçtiği izlenimi veren kesin yargılar çarpıştırılır.

Bu iki kısma yoğunlaşılarak mevcut durum iyice okura kavratılı; geri kalan bölümler, artık sonucun ne olacağı beklentisi yaratıldığı için, hızlıca geçilebilinir. Sonuylanda, yanlış kanıdan doğan beyhude çabanın, yine beyhude sayılacak bir avuntuyla giderilme çabasın ulaşılırdı.

Yansıtmak istediğiniz düşünce ve duyguya ve biçimsel sınırlamalara göre; hikâyenin olay örgüsündeki sıralamada bazı kısımlara yoğunlaşır, bazısını hızlı geçebilirsiniz.

İhtiyaca ve sınırlara göre anlatımda denemeler yapmaktan çekinmeyin.

1 Beğeni