Ginnungagap

Merhaba, bu konu altında bir hikaye yazmaya çalışacağım. İçimden geldiği gibi yazıyorum ve her kelimenin benim için bir anlamı var. Kafamdakileri boşaltmak için bu başlığı kullanacağım. Canım istedikçe devam edeceğim. Keyifli okumalar :clinking_glasses:


Eg, Lifa dağının eteğindeki, rengarenk çiçeklerle kaplı geniş çayırı ikiye ayıran derenin yanında bağdaş kurmuş oturuyordu. Gözleri kapalı halde suyun taşları dövüşünü ve rüzgarın yeryüzünü okşayışını dinliyor, sayısız çiçekten yayılan kokuyu içine çekiyordu. Öğle saatleri olmasına rağmen yağmur bulutları havayı karartıyor, sanki çevredeki tüm renklerin parlaklığını alıp götürüyordu. Eg, sonsuzluk vaat eden bu anı bölme pahasına aklında tek bir düşünce ile gözlerini açtı: Lifa dağının doruğuna ulaşmalıydı. Ayağa kalktı. Yerden çantasını ve kılıcını aldı. Dağın doruğuna gittiğini umduğu fark edilmesi güç, çarpık, çalılarla kaplı toprak yola baktı. “Garip, bu yolu kullanan birçok insan olmalıydı, neden hala düzgün bir yol yok ki burada?” diye söylendi.

Sorg konuşmaya başladı: Kimse bu yolda adımını sert ve sağlam basacak kadar kendine güvenmedi de ondan! Sonunda, hiçbir yere ulaşamadıklarında olur da birileri o kendi adımlarının izlerini takip eder ve kendilerinin ulaştığı o istenmeyen yere gelirse, bu başarısızlığı görür diye korktular ve yere hafifçe bastılar ki kimse o adımları göremesin ve onları izleyemesin, böylece bu yolda yitip gidebileceklerdi ve kimse onların hatasını göremeyecekti! Birçoğu yanlış yere gideceğim korkusuyla değil, başkaları benim yanlış yere gittiğimi görecek korkusuyla bu yolu hiç iz bırakmadan geçti.

Vona bunun üzerine öfkeyle “Sorg yine karanlıklara kapılıyor, üstelik dediği şeyler tutarlı bile değil! Eğer kimsenin bu yolda adım atacak cesareti ve bu yolun sonu olan zirveye varacak umudu olmasaydı bu yol hiç var olmazdı bile! Çalılarla kaplı, ayırt edilmesi güç olsa da burada bir yol var ve bu yolu aşan birçok kişi oldu.” dedi.

Dramp, bu konuşmadan sıkılmışçasına söze başladı: Kimin ne yaptığı neden bu kadar umrunuzda? Eg bu dağın zirvesine varmak istiyor ve bu yolda ilerleyecek. Eg, adımlarını sert bas ki ardından gelecekler nereye gitmesi gerektiğini bilsin.

Sorg, “Eg, attığın her adımla çalılar senin bacaklarını ve kollarını çizecek, her kesikle değişeceksin, senden damlayan her kan senin özünden bir parça götürecek ve bir gün gelecek ki neye dönüştüğüne şaşırıp kalacaksın çünkü bugünkü senden geriye hiçbir şey kalmamış olacak hatta kendini tanıyamayacaksın bile! Burada olduğun yerde kal, derenin sesini dinle, soğuk suyunu iç! Kendini kaybetmenden korkuyorum. Şu anki senin ölmesini istemiyorum.” dedi.

Dramp, “Onun şu anki halinin ölmesini istemiyor musun? Eg şu an ne ki? Eg bu dağın zirvesine ulaşacak güçte, hatta öyle bir yapacak ki herkes onun izini takip edecek! Sen Sorg, sen ilerlemeye karşısın! Sen savaşmaya karşısın! Sen birinin gerçek potansiyelini gerçekleştirmesine karşısın! Senin için herkes yalnızca oturup beklemeli çünkü tüm yolların sonunda derin bir karanlık var!” dedi.

Vona, “Hadi Eg, yola çık! Bu yoldan başka gidecek bir yer yok. İlerle, her adımınla güzelleşecek her şey! Zirveye varacaksın ve yolda elbet güzel şeylerle karşılaşacaksın.” dedi.

Dramp, kahkaha attı. “Her şey güzelleşecek ha! Bunlara inanan senin gibi başka aptal kaldı mı ki! Eg, kılıcını çek ve gelecek olan her şeye hazırlıklı ol. Bu yol çalılarla kaplı fakat senin kılıcın onlardan daha keskin! Yola koyul çünkü sen oturup bekleyecek kadar zayıf değilsin!”.

Eg, yola sırtını döndü ve dereye doğru ilerledi. Dramp ve Vona şaşkınlık içinde donakalmıştı. Çantasından matarasını çıkaran Eg, onu derenin soğuk suyuyla doldurdu. Ardından rengarenk çiçeklerin arasına doğru yürüdü. Gözüne en güzel gelenleri kopardı, kokladı ve çantasına attı. Rüzgarı ve onun taşıdığı tüm kokuları içine çekti ve yola doğru ilerlemeye başladı.

5 Beğeni

öncelikle merhaba,

Anlatımın ilgi çekici, kendini okutursun sen. Bu yüzden takipteyim, devamını mutlaka bekliyorum.

Şimdi gelelim ‘bana göre’ bir kaç eksikliğe- tam olarak eksiklik değil de gözden kaçan diyelim- bu beni okurken biraz duraklayıp düşünmeye sevk etti.

Başlangıç olarak güzel bir giriş görüyorum. Lakin -yor ile biten kelime çokluğu giriş için bir yandan avantajken diğer yandan biraz dezavantajlı. Şöyle ki okurken sanki koşuyormuş hissi verir bu cümleler. Çünkü kelimenin sonundaki -yor,-du ne kadar fazla olursa okur ister istemez duraksıyor. Bu cümleleri daha güzel betimlemelerle ve bağdaştırarak bize aktarabilirsin.

Bir diğer husus bu forumda ve genelde yazmaya hevesli arkadaşlarda sıklıkla gördüğüm acelecilik. Örnek vermek gerekirse Eg karakteri, kendini doğaya kaptırmışken bir anda gözünü açıp ayağa kalkması olmamış. Bu biraz uyku halindeyken bir anda yataktan fırlayıp ayağa kalkmaya benzemiş. Aslında bu gibi durumlarda karakterin yerine kendini koymanı öneririm.

Diğer bir konu diyaloglarda biraz sıkıntı var gibi. Giriş için diyaloglar fazla uzun ve süslü. Özellikle Sorg karakteri çok ruhani konuşuyor. Şimdi diyebilirsin ki " Bu karakterin özelliği bu, ya da tüm eser boyunca bu şekilde olacak" Kabul ederim bunu. Lakin; sen bize bu karakterleri hiç tanıtmadın. Bizim için sadece isimden ibaretler. Hayalimizde canlanmadı bu yüzden yakınlık kuramadık. Belki bir cümle ile Sorg’un abartılı konuşmayı sevdiğini söylesen bize, aa gerçekten öyle diye düşünürüz.

Bir diğer değinmek istediğim nokta diyaloglara girişinde, her karakterin ruh halini illa diyalog öncesi vermek zorunda değilsin. Bunu “dedi” den sonraya da atabilirsin. Bu şekilde akıcılık bozuluyor.

Başarılı kalemin var. Biraz daha ağırdan alarak devam edersen başarılı olacağına inanıyorum. Kalemine sağlık

1 Beğeni

Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim. Aklımda canlandırdığım dünyadan ne kadarını okuyucuya aktarabildiğimi ve bu sırada nerede hata yaptığımı görmemi sağlıyorsunuz.

Aslında hikayenin bu kısmını bitirdikten sonra bazı şeylerin çok havada kaldığının farkındaydım, hatta bu ilk kısımda geçen üç isim hakkında hiçbir detay olmamasının da okuyucuya sıkıntı yaratacağını anlamıştım. Hikayenin devamında neden Eg dışındaki karakterleri betimlemediğimi ve betimleyemeyeceğimi anlayacağınıza eminim.

Tam olarak yapmak istediğim de buydu. Bunu görmeniz beni mutlu etti. Eg’in aklında tek bir düşünce ile bir anda gözlerini açışı ve ayağa kalkışını; hayata bir anda gözlerimizi açışımız, çocukluktan bir anda çıkışımızla dünyanın, bilinmezliklerin ve zor seçimlerin yüzümüze sertçe çarpışına benzetmek istemiştim.

Haklısınız. Sorg maalesef hep böyle konuşur. İlk sözü ona vermem hata olmuş. Hikayemin devamında onu daha iyi tanıyacağınıza eminim.

Diğer eleştirilerinizi de dikkate alacağım. Yeniden teşekkür ederim. :slight_smile:

1 Beğeni

Tam olarak yapmak istediğim de buydu. Bunu görmeniz beni mutlu etti. Eg’in aklında tek bir düşünce ile bir anda gözlerini açışı ve ayağa kalkışını; hayata bir anda gözlerimizi açışımız, çocukluktan bir anda çıkışımızla dünyanın, bilinmezliklerin ve zor seçimlerin yüzümüze sertçe çarpışına benzetmek istemiştim.

Şimdi bunu bize yine geçiremediğini belirteyim. Düşünce güzel lakin uygulamada sıkıntılar var. Örnek verecek olursak: Dört kişilik bir ortamda olduğunu farz et. Yemek yapacaksın ve televizyona dalmışsın. Yanındaki arkadaşların senden bir hareket bekliyor. Kalkıp yemeği yapmanı bekliyor ama sen dalmışsın televizyona. Aradan zaman geçmiş ve diğer arkadaşların artık dikkatini senden ayırmış ve sen bir anda ayağa kalkıp mutfağa gidiyorsun. Şimdi o arkadaşlarının reaksiyonu ne olurdu?

Biz burada Eg’in ne kadardır orada olduğunu bilmiyoruz. Bir tahmin yürütecek olursak kendini kaptırdığına göre uzun zamandır o vaziyette. E diğer herkesin, Eg’in bir anda ayağa kalkıp hareketlenmesini beklemeyeceğine göre, şaşırmaları- hatta- irkilmeleri bile gerekebilirdi. İşte sen bunu aktarsaydın bu benzetmeyi tam anlamıyla yapacaktın. Demek istediğim bir noktada bu.

1 Beğeni

Devamı gelsinn. :smiley: Eg’in ilerlemesine Sorg ne diyecek merak ediyorum. Eg yola giderken Sorg geride mi kalacak yoksa onun bu yolda değişmemesi için bir şeyler yapacak mı? Yoksa öykünün bunlarla hiçbir alakası yok mu?

1 Beğeni

Buraya adımımı attığımda, içerisinin bu kadar kalabalık olacağını hayal edebilir miydim ki? Nasıl da benzer dünyalar barındırıyoruz aslında. Bu benzerlik yüreğimi ısıtırken Sorg’un endişesi bana küçük bir kızın endişesini anımsattı. O endişeyi hissedince garip bir duygu kapladı içimi yine. Bu dünya, bu tanımadığım ama tanıdık olduğunu hissettiğim dünyanın geri kalan yönlerine de bir göz atmayı umarım fazlasıyla. Kraliçe gibi, Monet gibi birilerini görebilmek içimdeki duyguları böylesine kabartabilirmiş gerçekten de!

1 Beğeni