Gerekli malzemeler: Dil otu, yılan otu, kereviz sapı, saçından bir tutam, tükürüğünden bir damla, kirpiğinden bir tel, domuz yağı. Ayakları. Domuz yağı? Domuz. Bulamam. Büyü iptal. Malzemeler aklımda kalmıştır sanıyordum. Ayakları gerekmiyor olabilir mi? Ayaklarını kesersem gitmez zaten. Büyü meşakkatli. Ayak kesmek de. Kemiği tek hamlede nasıl bölüyorlar acaba? Gözlerimi bir türlü açamadığım filmlerde kolunu… (DEVAMI…)
Bu ay temayı görüp de yazmamazlık etmeyeceğini biliyordum. Hem gülümseyerek hem de merakla okudum. Gülümsedim çünkü yazı dilin okuyucuya hızla geçen bir kapsayıcılığı var yani dışlayıcı değil, sadece kendin için değil okuyucuyu düşünerek de yazıyorsun. Merakla okudum çünkü senin öykülerinin vazgeçilmezi süpriz öğesini nereye yerleştirdiğini bulmak genelde şizofrenik bir tecrübe oluyor (kesinlikle iyi manada söyledim).
“Canavarlar yatağın altında değil, kafanın içindedir” diye bir söz hatırlıyorum. Senin öykünde bunu masala döküp ortaya çıkarmış.
Kesinlikle atlayamayacağım bir temaydı. Tam da yoğun masal araştırmaları yapmam gereken bir aya denk gelmesi, benim için komik bir işaret gibiydi. Senin için öykünün vazgeçilmez sürpriz öğesi ne oldu? Çok merak ettim.
“İştah açma, yüz yıllık masala yollama, iştah kap… Masala yollama!”
“Kocaman bir kazanın içinde dönüp duruyorum. Boyum kadar kazan. Ben boyum kadar değilim. Uf, ısındıkça kazanın dibindeki ayaklarım yanıyor. Ne oldu birden?” ile başlayan paragrafın hepsi ile de sonlanıyor.
Son derece neşeli ve masalsı bir anlatımla ancak çok hüzünlü ve acı bir olayı anlatmışsın. Cadının kaşığı, …izm ve devamında mühimizm konseptlerini çok beğendim.
Ama hepsinin sonunda çok üzücü bir şeydi olan biten.