Ben okudum. Hoş kitap, beğendim. Ama Bradbury’nin değişik bir tarzı var; şiirsi bir dil, zaman zaman günlük kesik konuşmaların yazıya aktarımı vs… Herkes sevmez böyle bir tarzı; zevk meselesi…
Cadılar Bayramı Ağacı’nın anlatımı çocuk kitabına da kayıyor. Dediğim gibi, ben beğendim…
Kapak seçiminde İthaki harika iş çıkardı gerçekten. Ama Ray, Cadılar Byaramı Ağacı kitabındaki kurduğu fantastik dünyayı kendi tarzıyla anlatınca, yazarın kalemine alışık olmayan kişiler eseri okurken tökezliyor maalesef. Ben yine de yazarın anlatım tarzını seviyorum.
Burada sorun Bradbury’de değil çevirmende… İngilizce’de normal olan kullanımlar bire bir Türkçe’ye çevrilince sırıtıyor tabi… Makul düzeyde uyarlama gerekiyor…
Dediğiniz gibi yazarın üslubu çok değişik. Sadece bir kitabını okudum ama ben sevemedim. Nasıl anlatsam okurken bir süre sonra paragrafta neyin anlatıldığından kopuyorum. Konu neydi ya diye dönüp baştan okuyorum. Bu da beni sıkıyor. Forumda bir yerlerde birisi gene benim gibi düşünen birine Mars yıllıkları öyle değil diye bir şey söylemişti. Kim olduğunu hiç hatırlamıyorum. Belki bir umut Cadılar bayramı ağacı da öyledir diye sorayım dedim. Ama Fahrenheit gibiyse sanırım okumayacağım.
Doğru; Bradbury öyledir… Ama dediğim gibi zevk meselesi; yoksa, iyi yazardır. Ama tabi keyif vermeyince bir kitabı okumak işkence olur insana; yazarı kim olursa olsun…
Örnek olarak geçenlerde başladığım Doris Lessing’in “Beşinci Çocuk” adlı kitabı sarmadı beni (Nobel ödüllü olmasına rağmen). Yarıda bıraktım, daha keyif alacağım bir kitaba el attım…
Yazar olarak kötüdür diyemem. Tarz meselesi bu. Hitap ettiği kitlenin sevip saygı duymasının da bir sebebi olmalı. Ama dediğiniz gibi keyif vermeyince kim olursa olsun işkenceye dönüyor.
Ancak Ingilizce bakınca da aynı sorun var. Betimleme tarzı çok garip, hiç bana göre değil. Hatta kötü bir betimleme tarzı olduğunu düşündüğümden dolayı bununla ilgili bir dosya hazırlıyorum ama adamın çoğu eserini okumak birkaç yıl sürer benim için. Burada da paylaşırım eğer linç yemezsem.
İlk tepik benden. Şaka bir yana zevkler ve renkler klişesi devreye giriyor burada. Seven sever, sevmeyen sevmez. Mesela ben o çoook çooook övülen Godftaher’ı hiç mi hiç sevmedim.
Yani zevkler ve renkler meselesi olduğu doğru ama bunu hazırlamak istememdeki en büyük neden betimlemelerinin "gibi"lerden oluştuğunu kanıtlamak. Hatta Marslı hikayesi için hazırladım da sonra telif meliften korktuğum için yayınlamadım. Neyse sonuç olarak hepsi sizinki gibi tepkiler olsa keşke ne güzel olurdu.
Ben şu an Douglas Adams’ın Otostopçunun Galaksi Rehberi Serisi’ni okuyorum. Bazıları şöyle bir eleştiri yöneltiyor: “DNA (Douglas Adams) bulabildiği her bilimsel geek terimini (Evrim, İhtimalsizlik Motoru, Galaktik Ansiklopedi vs.) kitaba katmış ve bu yüzden çok övülüyor ama hiç bir derinliği yok.” Açıkçası ben serinin absürtlüğünü ve geekvari atmosferini sevdim ama derinliği olup olmadığı hakkında kararsızım. Sizce?
Domingo’nun Aklayakın serisine dahil ettiği David Runciman Politika’yı okuyorum.
Hani bazı kitaplar vardır, gerekli gördüğünüz yerlerin altını çizmeye başalrsınız. Çizersiniz, çizersiniz, çizersiniz, sonra bir bakarsanız ki tüm kitabı çizmektesinizdir Bu da öyle bir kitap.
Kitap 3 ana bölümden oluşuyor. Şiddet, Teknoloji ve Adalet. Anlaşılabilir bir anlatımı var ama piyasadaki popüler bilim/felsefe kitapları ile karıştırmamak gerekir. Örneğin ilk bölüm Thomas Hobbes, Machiavelli ve Max Weber gibi dünya siyasetine yön veren insanların felsefelerini ve doktrinlerini irdeliyor. Yani görece kısa bir kitap ama hayli yoğun. Düz okumayla belki 3 satte bitebilir ama anlatılanları özümseyebilmek için kesinlikle bir kez daha okumalısınız.
Kitabın içinde nerdeyse her 2-3 sayfada bir çok güzel illustrasyonlara da yer verilmiş.
Kitapları inceledim. yayınevinin sitesinde örnek sayfalar da varmış. Güzel kitaplardan haberdar ettiniz @Leingrad arkadaş, bu ay sonu 3 kitabı da alır, okurum ben.