Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Valla filmi bana o izlenimi vermişti.Bir kaç şey haricinde başka bişey görmedim ilk kitapta.

Hem çizgi romanlarda hem de kara kule kitap serisinde Western bir atmosfer var, Giysiler, silahlar, evler, kasabalar, başkarakter Roland’ın kılık kıyafetiyle kullandığı çift silahı vb. şu an nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama King Roland’ı yaratırken kafasında Clint Easwood’e benzeyen biri olarak düşündüğünü yazmıştı.

Filmi izlemedim, uyarlama olduğu ve izleyenlere göre serinin genel havasının çok dışında olduğu için Kara Kule serisi içinde değerlendirmemek lazım.

Kara Kule roman serisinin içinde King’in kendisi de var; Fazla yazıp sürpriz bozan olmak istemem ama Roland, Stephen King’i ziyaret ediyor, daha doğrusu bir şeylere engel olmaya çalışıyor. Bu arada Stephen King’in 99’da bir trafik kazası geçirdiğini, ölümden döndüğünü ve hem bu seri de hem de Duma adasında o olaya ilişkin göndermeler olduğunu da yazmadan geçmeyeyim.

5 Beğeni

Sonda ne yaptı yazar öyle yav? Bir sonraki kitap Bastille vs diye çıkacakmış, Bastille’in gözünden.

1 Beğeni

Burayada bırakayım canı Diskdünya çeken olur belki. :grin::grin::grin:

Terry Pratchett -Eşit Haklar

Çoook beğendim. Konusu hakkında bilgi vermemeyi tercih ederim. Nedeni kitapta öğrenmek daha güzel. Diskdünya serisi okurken arka kapak yazılarını okumuyorum. Acaba beni bu sefer ‘Ne bekliyor?’ Diye kendime sorup kitaba dalıyorum. Kısaca bu kitapta sizi çook güzel bir macera bekliyor diyebilirim sadece. Serinin diğer kitabında neler olacak çok merak içindeyim. Ama arada iki kitap var daha. :grin::grin:

5 Beğeni

Carol Gömülmeden’i bitirdim an itibariyle. Öncelikle isim çevirisi güzel olmuş, kitabın genel çevirisi de iyiydi. Buradan @Asli_Dagli’ya teşekkürlerimi ileteyim.

Kitap hususunda forumda o kadar çok şey duydum ki beklentiyi biraz yükseltmiş olmalıyım kendi adıma. Hikayenin fikri oldukça güzel. Bir zamanlar Lost’un bilmem kaçıncı bölümünde izlediğim diri diri gömülme olayını hatırlattı bana. İçim o zaman da bir kötü olmuştu.

Ancak işleniş konusu kimi noktalarda benim nazarımda aksadı gibi ancak tam olarak sebebini oturtamıyorum. Açıkça ifade edebileceğim kısımlara geçersek;

Birincisi, yazarın tarzı farklı geldi - ki bu giriş kitabının keyfini benim için bir nebze baltalamış olsa da sonraki kitaplarda aşabileceğim ve keyfine varabileceğim bir farklılık gibi duruyor- ama çok önemli değil. Anlatım tarzının evrensel olması ve bir bölümde 3-4 farklı kişinin - çoğu zaman öyle olmasa da- bakış açısından okuyor oluşumuz dikkat dağıtıcıydı. Bazı durumlarda acaba şu anda bize aktarılan düşünce hangi karaktere ait gibisinden ikileme düştüğüm oldu. Ayrıca kurgu içerisinde gelecekte olacak olaylara gönderme yapılması da hep canımı sıkmıştır. “Ancak zamazingonun yolun yarısında kırılacağından habersizdi…” gibi.

Kitaptaki küfürler dünyada var olmayan ve pek de kullanılmayan küfürler, lakin sıkı bir Zaman Çarkı hayranı olan bana hiç de yabancı olan bir şey değil bu. O yüzden epey hoşuma gitti. Ama keşke biraz daha geniş bir küfür yelpazesi olsaymış. Bir süre sonra “Hay cehennemdeki cennetinize de cennetteki cehenneminize de!” diye darlandığım olmuştur :smiley:

Yazarın bölüm başlıklarında temasal kelimeler kullanmak yerine o anki durumu açıklayan başlıklar kullanmasını çok sevdim. Çoğu zaman acaba şimdi kimi okuyorum ben yahu kargaşasının önüne geçmiş oldum bu sayede. Başlıklar “Duman şunu yapıyor.”, “Carol Uğultu Kasabası’nda” gibiydi.

Kitaptaki birkaç ters köşe cidden hoşuma gitti.

Özellikle Moxie’ nin Carol hala tabutta sanıp çıplak elleriyle tabutu kırması,
Tüm kitapta Carol’u kurtaracak olanın Moxie olacağını sanıp kazın ayağının öyle olmaması epey iyiydi.

Kimi yerlerde ruhsal tahlillerin sıktığını, onlardan ziyade görsel tasvirlerin olması gerektiğini yeğlediğim yerler oldu. Dwight’ın suçluluk psikolojisi ilk başta ilgi çekiciydi ama sonlara doğru baydı, yalan yok.

Kokuşma güzel bir karakterdi ancak kanlı canlı bir doktor rolüne büründüğü ve olaya doğrudan müdahale ettiği an gözümden düştü. O ana kadar epey gizemli idi benim için. Bu tarz karakterler benim nazarımda “akıl sır erdirilemez” olduğu sürece etkilerini koruyorlar. Yazar bilerek ya da bilmeden Kokuşma’nın elinden bunu aldı. Her ne kadar derinlemesine bir karakter analizi yapacak bir bilgimiz olmasa da ölüm ve yaşamın ötesinde diye tasvir edilen bir varlığın gözlerinde korku ve endişe görmek pek inandırıcı değildi.

Özetle kurgu ilginçti ancak olayların çok daha yaratıcı gerçekleştiği, ters köşelerin daha etkileyici yapıldığı ve karakterlerin daha kaliteli olduğu eserler gördüm. Keyifli bir okumaydı ancak bunu seneler sonra bir daha okurum deyip kütüphaneme yerleştireceğim bir kitap değildi. Eyormlamam bu kadar. 4/5.

9 Beğeni

Teftiş- Josh Malerman

Söze hemen çemkirerek başlamak istiyorum. :smiley: Ne demek onca çırpınışıma rağmen @Asli_Dagli’nın adı çevirmen olarak ön kapakta yok? Arka kapağa koymuşlar ama kimse kusura bakmasın o kadar ufacık ve kör bir noktaya yazılmış ki ilk bakışta “Made in Turkey” filan sandı bilinç altım. İthaki’yi esefle, şiddetle, tek kaşımı kaldırarak, öteki kaşımı kaldırıp diğerini indirerek kınıyor (:face_with_raised_eyebrow:) Aslıcığıma da sevgilerimi ve öpücüklerimi gönderiyorum. :kissing_heart::smiling_face_with_three_hearts:

Bu sebepten ötürü gönlümdeki kapağı aşağıya iliştiriyorum.


(İthaki yapmazsa Agape yapar. :face_with_raised_eyebrow:)

Evet, çemkirme kısmı bittiğine göre gelelim kitabın içeriğine. Kimileri şuna, kimileri ise buna benzetmiş. Bazıları da şununla bunun falancası gibi yorumlarda bulunmuş. Ben bir kıyas yapmadım. Mutlaka başka serilere gözümüzü çevirirsek alakası olsun veya olmasın bir esinlenme bulabiliriz. Yazarı kendi içinde değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Kafes kitabını hâlâ bu kitaptan daha başarılı bulanlar olmuş fakat bende Kafes’in öykü eklentili baskısı henüz olmadığından okuyamadım. Bu sebeple böyle bir kıyasa da giremeyeceğim. Daha önceleri “Gölün Dibindeki Ev” kitabını okumaya çalışmış ama dilinin bana hitap etmemesinden ötürü devam edememiştim. Yani bu bağlamda bakarsam bana göre en iyi Josh Malerman kitabı "Teftiş"tir.

Konusunu aslında buraya çok yazmak istemiyorum. Arka kapağın okunmasını da önermiyorum. Ha okursanız da öyle çok bir spoiler olmadığını ama tek bir açıdan dolayı okunmaz ise daha keyif vereceğini belirtmek isterim. Kısaca ve en yüzeysel şekilde ele almak gerekirse; Alfabe’nin harflerinden adları oluşan bir gurup oğlanın Ebeveyn denilen (Kapakta da görülen bina) bir çatı altında toplanarak bir çeşit dahi yetiştirmeyi amaçladığını söyleyebiliriz. Bu amaç doğrultusunda bu oğlanlar kendilerinin kirazlıkta büyüdüklerini düşünmekte ve karşı cinse karşı hiçbir şey bilmemektedir. Diğer yandan her sabah çocuklara “Teftiş” yapılmakta ve türlü türlü hastalıklar aranmaktadır. Hastalığa yakalanan bir oğlanın da çürüyüp kokuşacağı belirtilmektedir.

Planlar bu yönde olsa da işler asla planlandığı gibi gitmez bilirsiniz ki. Söylemek istemediğim bir sebepten işler sarpa sarmaya başlar ve tüm gizemler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlarken hikaye de gittikçe soluksuz bir hal almaya başlıyor. “Ha şimdi ne olacak? Amanın şimdi ne olacak? Anam o da ne ola ki? Evladım yapma, etme yakalanacaksın!” derken bir bakmışsınız kitap bitmiş. En azından benim için böyle oldu.

Kitabın başlarında “Teftiş” konusunda biraz tekrar var. Bu belki bir parça sıkılmaya yol açabilir ama ben kendimi sanırım hikayeye fazla kaptırdığımdan olacak ki sıkılmadım. Ben her ne kadar başka kitaplarla benzerlikleri bulunmasına rağmen konuyu özgün buldum ve bu hoşuma gitti. Çevirisi, düzeltisi her şeyiyle gayet güzel bir kitaptı. Yine de birkaç tane gözden kaçan hata vardı ama hatırladığım kadarıyla bu ya dört ya da beş taneydi. Bu benim için gayet makul miktarda sayılacak yazım hatalarıydı.

Okuma işlemini yürürken, otururken, boya yaparken, çizim yaparken, oturmazken gibi nefes almaya vakit bulduğum her dakika elimden düşürmeden yaptım. Bu yüzden kafama tek takılan nokta “Bu insanlar bu parayı nereden buldu?” oldu. Belki gözden kaçırmış olabilirim bu mevzuyu. Diğer açıdan çocukların gerçekler ortaya çıktıktan sonraki tutumları beni ürküttü. Daha önce çürüyüp kokuşmak olarak adlandırılan bir konudan bir anda öldürmek kavramına dönüşmesini biraz yadırgadım. Kafamda soru işareti bırakan bir nokta da testerenin kullanımı oldu. Hayatlarında ilk defa gördükleri bu aleti sürterek kullanmaları bana kalırsa yazarın bilinçaltının verdiği bir tamamlama olmuş. Burada o bilinmezliği biraz olsun beklemiştim. Her halükarda böyle vahşi katliam yapan ve bundan zevk alan çocukların bir süre sonra gerçek dünyaya açılacak olmaları beni korkuttu. Bilmiyorum belki de fazla üstüne düşerek düşündüğüm için ama ne olursa olsun bana biraz merhametsizlik olarak geliyor. Bu benim yapımla alakalıdır muhtemelen. Ben olsam o denli canice katledemezdim insanları. İntikam bazen gözüme çok vahşi görünüyor. Her ne kadar haklı olsalar da öldürme sahneleri resmen beynime bıçak gibi saplandı. :smiley: Bu kadar kafamda yer etmesi de bunların ufak çocuklar olmasından mütevellit olsa gerek.

Bu kitapla birlikte “Gölün Dibindeki Ev” yüzünden oluşan negatif bakış açım kırıldı. Carol Gömülmeden kitabını da merak ediyorum ama göğsüm daralır mı yoksa klostrofobi yaşar mıyım diye de içten içe düşünüyorum. Henüz bir karar veremedim. Artık bu sorunları da gelecekteki ben düşünsün diyerek incelememi noktalıyorum. Unutmadan ben tavsiye ederim. Puanım 4/5.

@Asli_Dagli Bir kez daha teşekkür ederim. Okuduğum belki de en kıymetli kitaplardan birisiydi manevi olarak. :smiling_face_with_three_hearts:

12 Beğeni

Dünyanın Merkezine Tünel Kazmak - Kevin Wilson

Bu kitabı okuyalı baya oluyor ama o zamanlar çok yorum yazmadığım için paylaşamamışım. Okuyor olduğum bir kitaptaki bölüm bu kitabın içindeki bir öyküyü aklıma getirdiği ve atlanmasını istemediğim okunması gereken bir kitap olduğu için geç de olsa yazmak istedim :slight_smile:

Yazar aslında Fang Ailesi kitabı ile tanınıyor genelde, ben o kitabını henüz okumadım. O kitabın da farklı okumadığım tarzda bir kitap olduğuna bu kitapta okuduğum öykülerden sonra eminim.

Kitap birbirinden tamamen farklı ilginç öykülerden oluşuyor. Ne tarz ararsanız var diyebilirim. Normalde okuduğum kitapları tekrar okumak istemem ama bu kitabı şimdi tekrar okuma isteği duyuyorum. Her öykü bitince çok farklı hissettiriyor insana bazıları da aslında bir sonuca bağlanmamış öyküler. Kitapların konusundan keyif kaçırmamak için pek bahsetmeyi sevmiyorum zaten bu kitaptaki her öykü o kadar farklı ki spoiler olmadan anlatmam çok zor. Kitabın sonundaki yazarla olan röportaj da çok güzeldi.

Eğer farklı öyküler arıyorsanız denemenizi tavsiye ederim :slight_smile:

7 Beğeni

Patricia Highsmith/Yetenekli Bay Ripley

0000000145184-1

Kitap 312 sayfa ve ben 120. sayfadayım. Devam etmekte çok zorlanıyorum.

Paragraflar fazla uzun ve Ripley’in geçmişi ve düşündükleri hakkında yazarın ağzından yapılan bir anlatımı var. 100. sayfaya kadar hiçbir aksiyon, ilgi çekici hiçbir olay yok. Baş karakterin aşırı ölçüdeki sıkıcı, sıradan hayatını; ilgi çekici olmayan fikirlerini okuyoruz. Ripley’in bir suçlu olabileceğine dair hiçbir ipucu yok bu kısımda. Bu yüzden heyecan da yok.

Çeviriden mi kaynaklı, yoksa yazar mı böyle tercih etmiş, bilemiyorum; ama özne olarak zamir yerine sürekli ve sürekli isimler kullanılıyor.

Kız tramvaya yetişmesi gerektiğini söyledi. Dickie itiraz etmedi. Dickie bir taksi tuttu. Dickie ile Tom katlanır koltuklarda kollarını kavuşturup birer uşak gibi gayet düzgün bir biçimde oturdular; Dickie kızla konuşuyor, onu güldürüyordu. Tom, Dickie’nin söylediği hemen hemen her şeyi anlayabiliyordu.

Buradaki ikinci Dickie’ye gerek yoktu, üçüncü ve beşinci Dickie ise güzelim “o” zamiriyle yazılabilirdi. Tüm kitap bu şekilde olunca okumak gerçekten çok zorlaşıyor.

Dilin de pek çekici olduğunu söyleyemem. “Geldi, gitti, gördü” gibi art arda gelen fiil cümleleri anlatımı sıradanlaştırıyor.

Antikahraman kitaplarında gereksiz bilgi vermemek çok önemli. Burada Ripley’in gereksiz her şeyini okurken suç işleme motivasyonu yalnızca bir sayfada anlatılıyor. Bana sorarsanız zaten çok da okunası bir suçlu değil. Psikolojik altyapısı yeterince verilmemiş. Ya da yalnızca sıradan bir suçlu kendisi.

Bu kitabı, Highsmith’in polisiyenin en iyi yazarlarından olduğu ve Yetenekli Bay Ripley’in de kült olduğu vaadiyle almıştım ama sanıyorum benden bu kadar. Üç yüz sayfalık kitap ilk yüz sayfada sarmıyorsa son iki yüz sayfanın bence bir numarası kalmıyor, dünyanın en harika hikâyesini anlatsa dahi.

3 Beğeni

Sandman serisi için puan verebilecek var mı? Sipariş vermek üzereyim ilk cildini fakat kararsiz kaldım. Detaylı bir incelemede bulamadım. Okuyanlardan kısa bir yorum alabilir miyim ? 10 üzerinden lütfen :slight_smile:

Gaiman’ın tarzını seviyorsan, bayılacaksın. Nasıl bir yorum yapabilirim inan bilmiyorum. Anlattığı her hikaye seni içine çekiyor, fazlasıyla etkiliyor. Sayısız göndermesi, yaptığı eleştirileri her şeyi mükemmel. Anlatmak istediği kadar çizimleri de güzel. İthaki’den alacaksan çevirisi de şairane. Sadece ilk cilt biraz zorlayabilir. Çok fazla karakter olduğundan takip etmesi biraz zor olabiliyor ama sonraki ciltlerde bütün taşlar oturmuş oluyor, Sandman’i tanımış oluyoruz, bir sorun yaşamıyorsun. İlk cilde 9/10 versem, tüm seriye vereceğim 10/10dur benim.

3 Beğeni

1-2-3 kitaplar büyük maceralar barındırıyor.3-4 kitapta hikaye biraz duraganlaşıyor ama yinede keyifle okunuyor.Hiç çekinmeden al bence ama 6-7-8-9-10 heralde 5-6 yılda ancak çıkar ithaki hızıyla ne yazık ki.Zamamında 10 cilt bulmuştum Laika baskısı aptallık edip almadım.:frowning:

2 Beğeni

Yazar Arthur Machen’in okuduğum ikinci kitabı olan Yüce Tanrı Pan’da tüm olaylar Dr. Raymond’un Yüce Tanrı Pan’ı görmek istemesiyle yaptığı bir deney sonucunda başlar.
Bu deney sonucunda Londra sokaklarında gizemli intihar haberleri başgösterir. Fakat intiharların aynı şekilde gerçekleşmesi ve intihar edenlerin hep erkek olması nedeniyle, halk şehirde karanlık bir varlığın dolaştığını düşünmeye başlar.

Kısa sayılabilecek kitap içindeki gizemi, kurgusu ve tüyler ürpertici karanlık atmosferiyle sizi oldukça etkileyecektir.

Daha önceki Üç Sahtekâr ile aynı tadı aldım diyebilirin. Yazarın tarzına ve olayları kurgulamadaki ustalığına hayran kaldım. Umarım daha birçok eserini okuma fırsatı buluruz.

13 Beğeni

Edward Lucas White - Lukundoo ve Başka Korkular isimli öykü derlemesini okuyorum.

Derlemenin içinde 20-25 sayfalık 9 adet hikaye bulunuyor. Derlemeye adını velen Lukundoo içindeki en kısa hiyelerden birisi.

Ben genel anlamda -özellikle hikayelerin çok kısa oluşundna ötürü- bir Poe, Machen yada Lovecraft derinliği bulamadım. Bu hikayelerin kötü olduğu anlamına gelmiyor tabiki. Benim gibi 19.yy korku/gerilim hikayelerini seviyorsanız beğenirsiniz diye düşünüyorum.

10 Beğeni

Çalınan Mektup - Edgar Allan Poe

Okuyalı iki hafta geçtiği için ayrıntılı bir yorum yazamayacağım ama Babil kitaplığıyla aşkımız son hız devam ediyor :smile: Tadı damağımda kaldı resmen iyi ki kütüphaneden değil satın alarak okumuşum. Eve gelir gelmez yaptığım ilk iş Auguste Dupin’in öyküsünü tekrar okumak oldu. Keşke o öykünün devamı da olsaydı Bakan o olduğunu anlasaydı, karşılıklı zekalarını çarpıştırsaydılar falan…

(Niye Dupin’in daha fazla öyküsü yoktu sahi, çok sevdim karakteri :pleading_face:)

Sonraki öyküyü ilk okuduğumda anlamamıştım, pusula nerede ne oldu falan diye tekrar okuduğumda kavrayabildim. Bu öyküyü okurken aklımda ne olurdu Dupin öyküsü olsaydı gibi bir düşüne vardı ama Poe gemide mahsur kalma ve görünmezlik hissini çok iyi anlatmış.

Diğer öyküler için de aynı şeyi söyleyebilirim ki Poe tam bir duygu ressamı. Biraz olumsuz duygular ama olsun.

Kalabalıkların Adamı öyküsünde takip ettiği adamla konuşsun, o adamla ilgili somut bilgilerimiz olsun istemedim de değil hani

6 Beğeni

image

Bir Ömür Nasıl Yaşanır? - İlber Ortaylı

İlber Ortaylı’nın okuduğum ilk eseriydi. Kitap bittikten sonra fark ettim ki hem kendisini okumak için, hem de hayata dair bazı şeyleri yapmak için biraz geç kalmışım sanki. İlber Hoca her ne kadar “Dil öğrenecekseniz 15 yaşına kadar, bir hobide uzmanlaşacaksanız 25 yaşına kadar vaktiniz var” diyerek başlarda beni üzse de, kitabı okudukça aslında ne demek istediğini çok daha iyi anlayabildim.

Bu güzel eser vesilesiyle verdiği tüm tavsiyeler ve belirttiği tüm görüşleriyle İlber Ortaylı’nın kendisini de en iyi şekilde tanımış oluyoruz aslında. Bu konuda şanslı sayabilirim kendimi. Çünkü kendisini tanımak adına en uygun başlangıç kitabu bu kitaptan iyisi olamazdı herhalde.

Beğendiği filmlere, kitaplara, müziklere ve mekanlara dair düşüncelerini paylaştığı kısımlar ve bölüm sonlarında paylaşılan listeler oldukça ilgi çekici. Her yaştan insanın ama özellikle ve özellikle gençlerin kesinlikle okuması gereken bir eser.


“Mesele hayattan ne kadar aldığına bakar. Ne yaşadıysanız yüzünüze yansır. İnsanın yüzü bir kitap gibi okunabilir. İfadeniz bomboşsa da hiçbir şey yaşamadığınız fark edilir. Yaşayın, monotonluktan uzaklaşın, gezin, görün, keşfedin, başkalarıyla ilgilenin, okuyun, sevin. Bunları dolu dolu yapın ki izleri yüzünüze yansısın. Yüzünü ifadesiz kalmasın.”

9 Beğeni

Cam Kent - Paul Auster

Quinn isimli kahramanımız, takma adla polisiye romanlar yazan eşini ve oğlunu kaybetmiş bir yazar. Her şey birgün evine gelen garip bir telefonla başlıyor. Telefon konuşmasından sonra, Quinn’in merak duygusuyla içine düştüğü durumu ve bu duruma tuhaf bir şekilde ayak uydurmaya çalışmasını okuyoruz.
Tuhaf diyorum çünkü aradaki bu merak duygusunun nasıl oluştuğu tam işlenmemiş. Kendinize ''Şimdi neden böyle bir işe girişti? Bunu neden yaptı? ‘’ diye soruyorsunuz.

İlk bölümü zorlanarak okumama rağmen, ne olacağını merak ettiğim için ikinci kısma hemen devam etmek istedim. İlerleyen bölümlerde hikaye farklı noktalara gitti. Mistik, gizemli bir havaya büründü. Ne okuyorum ben demeye başladım. Şunu kesinlikle belirteyim polisiye okumak için okuyacaksanız, kitap kesinlikle polisiye değil bu beklentiyle alıyorsanız hayal kırıklığına uğrarsınız. Bir kaç noktada bu atmosfere bürünse de kesinlikle alakası yok, hatta polisiye olmaya çalıştığı yerlerde çok boşluklar var. ‘‘Şimdi nasıl hemen bunu böyle çözdü?’’ diye sordum kendi kendime o bölümleri okurken.

Murakami seviyorsanız onun tarzına yakın bence yazar. Dili sade fakat anlattıkları çok karmaşık, çok karıştı kafamda herşey ara ara sıkıldım ama hikayenin içinde barındırdığı gizem duygusundan dolayı okumaya devam ettim. Bitiresiye kadar devamını okumam derken sonunda bıraktığı yeri gördükten sonra devam etmeli miyim? diye düşündüm.

Kitap New York üçlemesinin ilk kitabı yazarın da sanırım ilk kitabıymış. Okurken çok sevmesem de bitirince bende farklı bir tat bıraktı yazar. Sanırım seriye devam ederim. Herkese göre olmadığını belirterek, ilginizi çekiyorsa tavsiye ederim.

@Agape neden bu yazarı sevdiğini anladım :slight_smile:

10 Beğeni

Bir ara bana da anlat. :sweat_smile: Seviyorum neden bilmiyorum ama şunu söylemem gerekir ki Paul Auster’in biraz tarzı böyle. Neden oluyor? Şimdi bu nereden çıktı? gibi sorulara boğuyor insanı ve evet, biraz okuması zordur. Alışana kadar tabii. Alışmak da belki herkese uygun olmayabilir ama Paul Auster’in o spontan havası hoşuma gidiyor sanırım. Hep bi’ beklenmedik, hep bi’ garip. Aynı hisleri “Yazı Odasında Yolculuklar” kitabında yaşamıştım. Okurken tatildeydim ve sürekli kendi kendime konuşuyordum. Bu ne şimdi? Eee, orada ne var? Neden çıkmıyorsun be adam! İçime sıkıntı basmıştı fakat günler geçtikçe ne kadar da farklı anlattığını anladım olayları. Dayanabilirsen bu kitabı da tavsiye ederim. Tuhaftır ve hâlâ Bay Hiçkimse’nin orada olması da ayrı gariptir. Tıpkı bizler gibi. Biraz merak katayım. :sweat_smile:

3 Beğeni

Eğer bir olay akışı bir hikaye varsa denerim onu da :slight_smile: Ben de anlatımına biraz biraz alıştım ama şimdi tekrar okumaya başlasam gene sinir olurum. Hikaye bir yere giderse katlanabiliyorum sanırım, diğer türlü sorun var :joy:

Bir ara anlatırım. Kısa ve net aslında :joy: Yazıyorum :writing_hand:

Bir hikaye var. Bir olay akışı var. Bay Hiçkimse’nin neden odasında olduğunu anlatıyor ama yine de bilemedim. :smiley: Dene zaten çok kısa bir çalışma.

1 Beğeni

Hıfzı topuz başın öne eğilmesin okuyorum. Hem sonunu merak ediyor hem de bitmesini hiç istemiyorum. Sabahattin Ali ye ait çok çarpıcı anekdotlar var içerisinde. Kesinlikle okunmadı gereken bir kitap oldugunu düşünüyorum.

3 Beğeni