Yakın zamanda bitirdiklerim:
Gitmeliydin - Daniel Kehlmann
Uzun hikaye. 72 sayfa.
Alman Edebiyatı’nı seviyorum, en çok da o doğrudanlığını.
Gitmeliydin, kısacık yapısına rağmen The Shining’i oldukça andıran bir uzun öyküydü. Senaryosunu yazabilmek ve “yoksa ikinci film için başkasını buluruz” imalarındaki prodüktörünü susturmak için AirBNB’den bir dağ evi kiralayan kahramanımız, buraya eşi ve 4 yaşındaki kızıyla taşınır.
Kasabaya sadece araçla ulaşım sağlanabilmekte ve yakın başka hiç kimse bulunmamaktadır. Bir yanda çiftin sorunlu evliliği, diğer yanda 4 yaşındaki çocuğun yarattığı yük ve sorumluluklar… Başkarakterimiz senarist baba bu ortamda senaryosuna hiçbir şekilde odaklanamamakta, ama kitap sık sık yazılan senaryoya dair karakterin aklına gelen sahnelerle kesilmekte. Neden mi? Çünkü başkarakter çevresindeki her şeyi ama her şeyi defterine not ediyor. Senaryoyu yazamadığı için yaşadıklarını not ediyor.
Gelelim işin daha da The Shining olduğu kısma: Evin kendisi tekin değil. Kiraladıkları evin bir “öncesi” var. Kendi mitine sahip bir ev bu ve senaristin yazma cehenneminde okuru umulmadık anda geren bazı şeyler yapabiliyor.
Gitmeliydin, araya sık sık giren senaryonun ve stres yüklü başkarakterinin sık sık bölünen düşünceleri ile yarım bırakmış cümleleri nedeniyle okuması zor bir kitap. The Shining’e benzemesi ise itici gelmedi.
Beğendiğim, yazarını takdir ettiğim bir eser oldu. Evet, kurgu aman aman özgün değil, fakat anlatı ve gerektiğinde gerilimi, gerektiğinde karakterin kendi iç sıkıntısını veriş şekli oldukça başarılı.
Son olarak, eserin sonunda yapılan seçim de adeta evin psikanalizi olmuş.
Bilinmeyen Sular - Mevsim Yenice
Tekme Tokatlı Şehir Rehberi adlı ilk eseriyle tanıştığım yazarın ikinci kitabı. Epeydir kendisinden yeni bir şeyler okumayı bekliyordum.
Everest’ten Can Yayınları’na geçmiş yazarımız, kendisi adına oldukça mutlu oldum. Ancak yarattığı karakterler itibariyle Tekme Tokatlı Şehir Rehberi’ni daha çok benimsemiştim. Oradaki karakterlerin kusurlu yapılarının ardındaki özgünlükleri epey hoşuma gitmişti.
Bilinmeyen Sular’da ise bir hayli bilinen karakterlerin modern çağdaki tökezlemelerini okuyoruz.
Eser gayet başarılı. İster bir günde bitirin, isterseniz öykülerin tadına vara vara okuyun. Benim bu kıyası yapmamdaki tek nedenim şahsi zevkim. Diyorum ya, ilk eserindeki karakterler bana daha çok hitap ediyordu
Yazarın ileriki eserlerini de aynı merakla bekleyeceğim.
Şu anda okuduğum:
Su Kürü - Sophie Mackintosh
Man Booker finalisti distopya. Üstelik Can Yayınları’ndan Begüm Kovulmaz’ın çevirisiyle çıktı.
Kitap ilk olarak çevirmeni ile dikkatimi çekti bu arada
Anlatısı oldukça farklı. Yazarı genç. Konu ilginç. Kızların yetiştiriliş yöntemi yer yer iğrenç.
Erkeklerden izole biçimde bir adada büyütülen ve erkekler karşısında dezavantajlı konumda bulunan fiziksel özelliklerine karşı akla hayale gelmez şekillerde eğitim gören üç kız kardeşin hikayesini okuyoruz. Bunları yapan ve kararı alan ise anne babalarından başkası değil.
Kitapta üç kız kardeşten ikisi dönüşümlü olarak anlatıya katılıyor. Her bölümün başında anlatıcının adı yazıyor. Bir de üç kız kardeşin birlikte anlatımı mevcut.
Sonra ne oluyor? Kaza sonucu adaya 3 erkek düşüyor.
Şimdilik güzel gidiyor. Kitabı öven de var yerden yere vuran da. Şu ana dek seven taraftayım.