Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Yky’nin bastığı “Genç Olmak, 80 Yazar 80 Öykü” adlı öykü derlemesini okuyan var mı? Yazarlara baktığımda çok ilgimi çekti ama YKY’nin sitesinde kitap 13-14 yaş aralığı için tavsiye edilmiş.

image

Kreutzer Sonat bitti. Kitap çok akıcıydı ve Tolstoy’un bugüne kadar en rahat okuduğum kitabı olduğunu kolaylıkla söyleyebilirim. Tolstoy’un kadın-erkek arasındaki ilişki ve aile kavramına olan bakış açısını anlamamız bakımından kıymetli bir eser olduğunu düşünüyorum. İnsan Ne ile Yaşar ile birlikte Tolstoy’a başlamak için ideal kitaplardan birisi aynı zamanda. Çevirisi de çok iyiydi, okurken hiç zorlanmadım.

6 Beğeni

THE WISE MEN’S FEAR(KINGKILLER CHRONICLES 2)

İlk kitabın “para ara > Denna’yı ara > para ara” döngüsünden çıkıp yol maceraları havasına bürünmesine çok sevindim. Üniversitedeki Elodin ve Auri ile diyalogları, Severen’deki saray entrikaları ve Ademre eğitimi en zevkli kısımlardı. Felurian kısımları ve Ademrelerin insan üremesinden bihaber olması gibi detaylar beni kitabın atmosferinden çıkardı.

Üçüncü kitabı çıkarsa alıp okurum ama o güne kadar da durup durup “KKC acaba nasıl bitecek” diye düşünmem veya teoriler üretmem. Acaba Rothfuss’un kendisi biliyor mu hikayenin nasıl biteceğini? Biliyorsa niye ilerlemiyor, bilmiyorsa bu iki kitaptaki detaylar üzerine düşünüp geleceği tahmin etmeye çalışmak ne kadar anlamlı?

Benim için hikaye bir yemek gibi, piştiğini izlemek güzel, pişerken ki kokusu güzel ama sonunda oturup yiyemeyeceksem ne anladım o işten.Tamamlanmış veya düzenli çıkan o kadar güzel seri varken 10 senedir ilerlemeyen bir hikayenin benim gözümde hak ettiği bu kadar.

11 Beğeni

Krizalitler - John Wyndham

Kitap mutasyon ya da resesif genlerin bir araya gelmesi sonucu oluşan kusurları bulunan insanların mutant, sapkın, anormal, şeytanın yolundan giden olarak adlandırıldığı ve çeşitli cezalara çarptırıldığı hatta öldürüldüğü bir hikayeyi anlatıyor. Sadece insanlar değil bitkilerde de aynı durum söz konusu, arı döle sahip olmayan mahsül yakılarak yok ediliyor.

İnsanların yanlış inanç ve düşüncelere saplanınca ne kadar canavarlaşabileceği, gerçeklere karşı nasıl bu kadar kör olabileceğini çok güzel bir şekilde anlatılmış. David isimli karakterin gözünden okuyoruz kitabı, David’in yaşadığı topluluk en ufak bir farklılığı kabul etmeyen Waknuk köyünde yaşıyor. Tabi değişik yerleşim yerleri ve burada yaşayan insanlarda var. Kitap çok akıcı ilerliyor sadece düşünceler değil aksiyonu da olan bir macera okuyoruz. Ama tam olaylar olgunlaşmış keyifle okumaya başlarken bitti gibi geldi bana. Sanki devamı olabilirmiş gibi hissettim.

Özellikle ilk başlardaki saplantılı düşünceleri okurken aklıma Atatürk’ün şu sözü geldi.

Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümlerin geldiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişmesini inkar etmek olur.

Mustafa Kemal Atatürk

26 Beğeni

IMG_20190711_190419
İki arkadaşı okudum. Gerçekten belli bir yaş sınırının okuması gereken (+13 gibi) şiddet, ölüm ve vahşet içermekte. Toplam 211 masal bulunmakta. Ancak bazı masallar tekrar etmekte sadece başlık değişmektedir. Bunun sebebide büyük ihtimalle bu masalların halk ağzından dinlenerek derlenmesidir. Neyse masalları güzeldi ve akıcılık anlaminda ufak tefek yazım hataları dışında bir sıkıntı yoktu. ( Pinhan yayıncılık’ dan almıştım.Ve kitap ciltli gerçekten cok güzel) iyi okumalar

12 Beğeni

Burası gerçekten ilgi çekici ve iştah açıcı.

Peki çok fazla tekrar eden masal var mı ve bu masallar neredeyse birebir mi yoksa farklı versiyonları mı ?

Birebir aynı olanlarda var, farklı versiyonu olanda ama o kadar çok değil. Ayrıca bu masallar ardı sıra geldiğinden okuyucu sıkmıyor.

1 Beğeni

Teşekkürler cevap için :grinning: listeme ekledim fakat liste o kadar çok kabarık ki sıra ne zaman bunlara gelir, bilmiyorum.

2 Beğeni

Acaba Grimm Masalları’nın YKY baskısını okumuş olan var mı? İçerik olarak arada fark var mı -sansür vs gibi? Ona göre almayı planlıyorum da.

Biraz klansman dışı olacak; Joseph von Hammer - Osmanlı Tarihi

Kitap, Osmanlı tarihi için ciddi bir kaynak olarak kabul ediliyor. Hammer, dönemin oryantalist görüşlerinden sıyrılmayı ve tarafsız bir inceleme yapmayı başarmış. Şu sıralar ilk cildini okuyorum. Osmanlı’nın kuruluş hikâyesini anlatıyor ve bunu bir roman akıcılığında yapıyor.

4 Beğeni

Kitap: Kralkatili Güncesi: 1. Gün - Rüzgarın Adı
Özgün Ad: The Kingkiller Chronicle: Day One - The Name of the Wind
Yazar: Patrick Rothfuss
Yayın: İthaki
Baskı: 2018 Aralık, 10. basım
Çeviri: Cihan Karamancı
Sayfa: 736
Özgün Basım: 2007 Mart, ABD

Kitabı geçenlerde bitirdim. İlk izlenimlerimi şurada yazmıştım. İlk başlardaki yüksek beğenim sayfalar ilerledikçe bir miktar azaldı. Çünkü kitabın ortalarında tempo düşmeye başlıyor. Özellikle son bölümlerde, Kvothe ile Denna’nın ejderus’la olan çekişmelerinde sıkıldım. Kitabın sonu biraz havada bitiyor ama bunu bin küsür sayfalık devamını göz önüne alarak önemsememek gerek. Bütün bu yazdıklarımdan kitabı beğenmediğimi sanmayın, tam tersine beğendim; yalnızca -kendime göre- eksik gördüğüm yanlarını belirtmek istedim.

Bilen biliyor ama yine de konusuna -sürprizbozan katmamaya çaba göstererek- biraz değineyim… Öykümüz Newarre kasabasında Yoltaşı adlı bir han işletmekte olan Kote’yi tanımamızla başlıyor. Kote, esas oğlanımız Kvote’nin bu kasabada kullandığı ad. En yakın yoldaşı da, aynı zamanda öğrencisi olan, Bast adında biri. Kasabaya asıl adı Devan Lochees olan ama kitap boyunca “Tarihçi” olarak anılan biri geliyor ve Kvothe’nin ağzından onun öyküsünü yazmaya başlıyor; böylece serüveni okumaya başlıyoruz.

Tarihçi, Kovothe’nin anlattıklarını yazdıkça kahramanımızın çocuk yaşlardayken bir kumpanyada (gezgin sanatçılar topluluğu ki böyle kişilere Edema Ruh deniyor) yaşadıklarını, Tarbean kentinde tek başına çektiği güçlükleri, bir Gizemci olmak için Üniversite’ye girişini, Üniversite’de yaşadığı olayları, İmre kentindeki Eolian adlı tavernada sahneye çıkıp lavtasıyla müzik yapışını öğreniyoruz vs…

Bir de gözüme şu hata çarptı: Kvothe, Trebon kasabasına giderken İmre kentinde bir “kısrak” satın alıyor. Ama kısrağa “oğlum” diye hitab ediyor. Kısrakların dişi olduğunu bilmeyen yazar mı, çevirmen mi, yoksa düzeltiyi yapan mı? Patrick Rothfuss’un böyle bir hataya düşeceğine pek ihtimal vermiyorum. Ama hem çevirmenin, hem de düzeltiyi yapanın gözünden kaçması düşündürücü…

Kitabı okurken yer yer fantastik bir zamanda değil de ortaçağda, bazen de daha ileriki zamanlarda geçermiş gibi izlenimlere kapıldığım anlar oldu. Belki de Rothfuss’un yapmak istediği de budur. Zaten kitabın başındaki harita da Avrupa’ya epey benziyor.

Sonuç olarak “Rüzgarın Adı” beğendiğim, kitaplığımda kalıcı yer edinmeye hak kazanan bir kitap oldu… Devamı olan "Bilge Adamın Korkusu"nu ise ileride okumayı düşünüyorum…

11 Beğeni

Mule(katır) diye hatırlıyorum ben orijinalinde.

Edit: Khershaen atını diyorsun sanırım, kitapta erkek o. Neden kısrak yazmışlar ben de anlamadım.

2 Beğeni

O zaman çevirmene neden “kısrak” olarak çevirdin diye sormak gerek… Ayrıca kitapta anlatılan koşuşu, katır gibi değil, at gibi…

Khershaen atını diyorsun sanırım, kitapta erkek o. Neden kısrak yazmışlar ben de anlamadım.

1 Beğeni

Momo - Michael Ende

Ne zaman hayatımda köklü değişiklikler olması gerektiğinde veya karar verdiğimde Michael Ende’yi okumuş olsam bile bir kez daha okurum. Ben bir kitabı mümkünse ikinci defa okumayan ama istisnaları olan birisiyimdir. Ende’de benim istisnalarımdan birisidir.

“Dünyadaki bütün anlaşmazlıklar kasıtlı ya da kasıtsız, aceleye getirilerek söylenmiş birtakım yalan yanlış sözlerden kaynaklanıyordu.”

Sayamayacağım kadar dile çevrilmiş ve ödül almış bir kitap olan Momo’yu hâlâ okumadıysanız sizi içimdeki benlerle birlikte lanetliyorum! :buyucu:

Başlamadan hemen önce (Belki biraz başlamış olabilirim…) bir detaya dikkat çekmek isterim. Kabalcı yayınevinden çıkmış baskısını okudum. Bu baskıda kullanılan mürekkep bordo renklidir. Aslında bilenler bilir “Bitmeyecek Öykü” kitabı da çift renkli basılmıştır ve içinde harika çizimler bulunmaktadır. Burada önemli olan bir nokta var. Kabalcı’nın ilk Bitmeyecek Öykü baskıları yeşil ve bordo olarak yapılmıştır ve illüstrasyonlar da renklidir fakat Pegasus’a geçmeden önceki son Kabalcı baskısında renkli mürekkep kullanılmasına rağmen illüstrasyon kısımları simsiyah bırakılmıştır. Ende’nin haklarını Pegasus aldıktan sonra Momo siyah mürekkeple basılmış olmasına rağmen Bitmeyecek Öykü çift (yeşil-bordo) basılmaya devam etmiş ve illüstrasyonlara da renkli yer verilmiştir.

Artık şimdi başlayabiliriz… 1973 yılında çıkmış olan bir kitabın günümüz dünyasına bu denli ışık tutması ve şimdilerde çağın hastalığı dediğimiz şeyi işlemesi gerçekten etkileyici. Özellikle zaman tasarrufu konusunda değindiği noktalar çok dikkat çekici. Çocuk kitabı denilmesine rağmen önce ebeveynlerin mutlaka okuması gerektiğini düşündüğüm bir eser. Sonra kendilerini seçimleri konusunda tartacaklarına eminim. Bana kalırsa hem çocuklara hem de yetişkinlere ayrı ayrı noktalarda hitap eden bir kitap. Gelişen teknolojinin ve yaşadığımız düzenin içinde neden zamansızlaştığımızı, çalıştığımız işlerde neden mutsuz hissettiğimizi çok güzel anlatıyor.

“Zaman tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değildi. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tekdüze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı.”

Hikaye’nin ana karakteri ve kitaba ismini veren Momo’dur. Kendisinin bir özelliği vardır; insanları çok güzel dinlemektedir. Hatta zamanla etrafındaki büyük-küçük herkes ona gelip dertlerini anlatır. Bu adet zamanla bir sözün ortaya çıkmasına neden olur fakat sonraları ortaya çıkan Duman Adamlar yüzünden Momo zor zamanlar geçirir. Buradan sonrası da artık okuyanların bileceği şeyleri içeriyor. Özellikle bu çağda herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum. Bana inanmıyor ve Agape yine Ende reklamı yapıyor mu diyorsunuz, o zaman Barış Bey ile sizi yalnız bırakıyorum.

Not: Videoda kitabın bir kısmını okuyor Barış Özcan. Sürprizbozan duymak istemiyorsanız eğer videoyu 4 dakika 36 saniyeden itibaren izleyebilirsiniz.

12 Beğeni

Evet; “Keth-Selhan” adındaki, Siaru dilindeki anlamı “Tek Çorap” olan at…

kitapta genel olarak ülkelerin gelişmişlik ve refah düzeyleri arasındaki farkın üzerinde durulup bu güç zenginlik ve refah farkı ekonomik ve politik yönden örneklerle inceleniyor. Genel olarak neden bazı ülkeler güç sahibi ve zenginken bazı ülkeler geri kalıyor sorusu inceleniyor. Konu itibariyle çok ilgimi çeken severek okuduğum bir kitap oldu. Ülkeler arasındaki farklılıklar ve bunun nedenleri ve bu farklılıkların tarihsel süreci örneklerle çok güzel anlatılmış. Çok hızlı ilerlemeyen okuması zor ama bu tip konulara ilgi duyanların severek okuyacağı bir kitap.

Romanda zeka seviyesini artırmak amacıyla fareler üzerinde yapılan bir deneyin başarılı olması sonucu deneyin düşük iq seviyesine sahip charlie üzerinde uygulanması ve deneyin başarısı/ başarısızlığı anlatılıyor. Gerçekten son zamanlarda en çok beğendiğim romanlardan biri oldu. İnsana bir çok şeyi sorgulatan inanılmaz etkileyici bir roman. Charlie nin ameliyat yapılmadan önceki ruh hali ve daha sonraki karakter gelişimi ve gerçek dünyanın nasıl bir yer olduğunun farkına varma süreci mükemmel anlatılmış. Kitap çok akıcı okuması kolay bir kitap herkese tavsiye ederim.

8 Beğeni

Michael Marder - Toz (İthaki)

Minima serisinin ikinci kitabı. Toz ile ilgili bilimsel kısma üstün körü değinilip daha çok felsefesi yapan bir kitap olmuş. Bazı yerlerde İngilizce ve Latince kelime benzeşmeleri, Türkçe’de kullanılmayan deyimler üzerinden ve İncil’den alıntılar üzerine yapılan önermeler çok da fazla anlamlı olmadı benim için. Toz konusuna birçok açıdan bakmış tabi zaman zaman konudan bayağı sapıyor. Bilimsel kısmına da yer verilse daha iyi olurdu. Sonuç olarak bana birşey katmadı bu haliyle kitap. Muhtemelen seriye üçüncü kitapla devam etmeyeceğim. Başarılı bulmadığım bir seri oldu Minima.

Gordon McAlpine - Romanından Kaçan Kahraman (Editura)


Yazar genelde çocuk kitapları yazıyor ama bu yetişkinlere yönelik bir fanstastik polisiye diyebileceğimiz bir kitap. Çok farklı bir şekilde kurgulanmış bir polisiye, gayet hoşuma gitti tarzı. Kitapta, 1 roman, 1 roman taslağı ve bu kitapları yazan yazarın editörü ile yaptığı yazışmaları okuyoruz. Kİtabın konusu kısaca şöyle (bunları ilk 10 sayfada öğreniyorsunuz); Taslak romandaki karısının polis tarafından çözülemeyen cinayetini çözmeye çalışan Japon Sam karakter’in kitabın yazılmasından vazgeçilmesi ile bir anda kendi basılmış olan Japon çetesinin peşine düşen Koreli bir ajanın hikayesi anlatan diğer kitabın içinde bulmasını konu alıyor. Bir yandan da taslağın nasıl ikinci romana evrildiğini okuyoruz. Keyifle okuduğum değişik tarzda bir polisiye oldu. Tavsiye ederim.

7 Beğeni

Kitap: Küçük Sırlar Dükkânı
Yazar: Murat Erşahin
Yayın: Ötüken Neşriyat
Baskı: 2019 Temmuz, 1. basım
Kapak ve Resimler: Murat Erşahin
Sayfa: 112

Kitap kısa, hem de epey kısa, on iki öyküden oluşuyor. Öyküler tekinsiz yapıları, hafif karamsar tarzları, kimi kez bazı unsurların belirsiz bırakılmasıyla Lovecraft’ın kısa öykülerini anımsatıyor (Lovecraft gibi yazılmış öyküler anlamı çıkmasın). Hepsi de İstanbul’da geçen öykülerin oluşturduğu kitabı beğendim. Bu tarz tekinsiz öyküleri sevenlere öneririm.

Ama yabancı kökenli sözcüklerin (muhteviyatı muhtelif, müteveffa, kat’a, kürreiarz, zelzele, evladüiyal, nevi, mütevellit vb) kullanılması hoşuma gitmedi. Türkçe’leri varken bunların inatla kullanılmasında bir anlam göremiyorum. Ancak tümcelerin akıcı olduğunu, öykülerin (zaten çok kısalar) bir çırpıda okunduğunu ve heyecan verici olduğunu belirtmeliyim.

Güzel kitaptı… Keyif aldım…

Aşağıda öykülerin adlarını kısa açıklamaları ile birlikte veriyorum:

  • Dördüncü Tepede Tuhaf Bir Kayboluş: Kendini içinde yaşadığı çağa değil de geçmişe ait hisseden Antikacı’nın işleri kötü gitmektedir. Bir gün dükkanına gelen bir adam evindeki konsolu satmak istediğini söyler. Antikacı, adamın verdiği adrese gider. Eve girince ilk dikkatini çeken şey duvar saati olur. Saat, dükkanındaki saatle aynı markadır ve aynı zamanda durmuştur: On ikiyi iki dakika geçe…

  • Kadim Denizin Bekçisi: Balıkçı Yusuf Reis’e tanımadığı bir adam iş önerir. Buna göre Yusuf Reis onu iki akşam üst üste kayığıyla istediği yere götürecektir. Yusuf Reis akşam onda adamı alır, denize açılırlar. Adam yolculuğun ortasında kalkıp kendini karanlık sulara bırakıverir…

  • En Uzun Gece: Esnaf emeklisi Adnan Bey, İhsan’ın kumaş dükkanından çıkarken “Gün ağır, hava sıkıntılı, kuytulara dikkat et.” der. İhsan o kış akşamı nargile içmek için çocukluk arkadaşı Salim’le buluşur. Salim, nargile kahvesinde otururlarken, eski bir gazetede çevre ahalisinin kış gecelerinde tuhaf yaratıklar gördüklerine ilişkin bir habere rastladığını anlatır…

  • Acısız Bir Ölümün Kefareti: Yaşamdan bezmiş, dünyaya hevesi kalmamış adam belediye otobüsüne biner. Biraz uyukladıktan sonra otobüsteki herkesin uyuduğunu fark eder. Yanında oturan adam ise kendisine tuhaf bir biçimde bakmaktadır…

  • Küçük Sırlar Dükkânı: Eski eşya alıp satmakla uğraşan Nafiz Bey bir eşyaya dokunduğunda, eski sahibi olan ölünün kimse tarafından bilinmeyen sırlarını öğrenebilmektedir…

  • Tekinsiz Bir Deniz Kuşunun Tuhaf Tasallutu: Şirket-i Hayriye kaptanlarından rahmetli Faik Bey’in torunu, her pazar günü iki yıl önce ölen babasının mezarını ziyaret etmektedir. Son ziyaretinde, yandaki eski bir mezarın üzerinde kendisine ters ters bakmakta olan bir martı görür. O gece balkonundan gelen bir takırtı işitir. Pencerenin perdesini aralayınca mezarlıktaki martıyı görür…

  • Beyaz Gece: Ekrem ile Sabri, karlı bir kış akşamı her zaman gittikleri Gür Baba Kıraathanesi’ne gelirler. Kıraathanede ürkütücü konular üzerine konuşmalar geçer. Gerilen ortam üzerine Ekrem ile Sabri tam gideceklerken elektrikler kesilir. Ocakçı Mustafa gaz lambasını yakınca, cam kenarındaki masada nereden çıktığı belli olmayan tedirgin edici bir adamın oturduğunu görür…

  • Arzın Damarlarına Esrarlı Bir Seyahat: Orta yaşlı tuhaf bir adam Musa ve Harun adlı iki arkadaşa, Zeyrek Mahallesi dolaylarındaki eski bir evin altından ulaşılan dehlizlerde büyük bir Bizans hazinesinin olduğunu anlatır ve hazineyi çıkarmak için kendisine yardım etmelerini ister…

  • Eski Deniz Fenerleri ve Geçmiş Gönül Meselelerine Dair: Daha İstanbul’un iki yakasını birbirine bağlayan köprülerin olmadığı bir zamanda, deniz feneri bekçiliği yapan Vasıf Bey gece nöbetine başlar. Derken, Marmara girişi tarafında beyaz bir gölge görür. Yaklaşan gölge, fenerin dibindeki kayalıklarda yok olur. Ardından, fenerin demir kapısına üç kez vurulur…

  • Soluk İmajlar ve Acı Çeken Ruhlar Üzerine Küçük Bir Hikâye: İstanbul’un eski zamanlarında Mahir Efendi, körüklü Kodak kamerasını Sultanahmet Meydanı’ndaki Alman Çeşmesi’nin önüne yerleştirerek tezgahını kurar. Bir bankta otururken yanına gelen kadın “ruhunu çaldığını” iddia eder…

  • Rayihanın Kanatlarında Seyrüsefer: İşten çıkan Hasan, hemen hemen her gece yaptığı gibi, liseden edebiyat öğretmeni Asaf Bey’in Beyazıt’ta Sahaflar Çarşısı’ndaki dükkanına gider. Hasan ile Asaf Bey kah kitaplardan, kah metafizikten, kah mistik konulardan konuşmaktadırlar. O akşamın konusu ise ruhen ya da bilinç yoluyla boyut yolculuğudur…

  • Geçmişten Gelen Küçük Bir Hediye: Kumar borcu olan diş hekimi, muayenehanesinin kapı önünde üzerinde herhangi bir etiket ya da ibare olmayan bir koli bulur. Ardından yeni hastası randevusuna gelir…

16 Beğeni

Antika Titanik’i az önce okumayı denedim, bir iki sayfa geçtim. Şimdi ön yargılı davranmak istemiyorum fakat bu nasıl kitap yahu? Aforizmalardan ve güzel sözlerden oluşuyor gibi salt. Tabii ki şans vereceğim fakat soruyorum:Çağdaş Türk romanının zirvesi bu mudur? İnsanların zevklerine laf söylemek istemem ama soruyorum yine de.

4 Beğeni