Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Çağdaş Türk romanının zirvesi olduğunu kim söylemişse fazlasıyla yanılmış. Kendine has bir tarzı var ve bunun dışına çıkmayı hiç düşünmüyor. Değişik ama daha fazlası değil. Zirve de değil.

1 Beğeni

Çağdaş Türk romanının zirvesi olduğunu söyleyenler kimmiş? Ben de merak ettim.

Herhalde Şeyma okuyanlar bilmem ne…

1 Beğeni

Arkadaşlar 4 yıldır sadece fantastik kitap okuyorum. Artık Türk edbiyatına da biraz yonelmek istiyorum. İlk kitap olarak kendime ince Mehmedi belirledim sizce hangi yayınevinden almalıyım? Tüm Türk klasiklerini aynı yayınevinden toplamayı düşunüyorum.

İnce memed’i YKY dışında alabileceğiniz yayınevi yok.Belki ararsanız sahafta Adam, Görsel, veya Tekin yayınları bulabilirsiniz

Türk Edebiyatı klasikleri için ise İş Kültür Türk Edebiyatı klasikleri dizisi bence iyi tercih olur. Forumda okuma rehberinde başlığı var.

4 Beğeni

Türkçe karşılıkları varken böylesine tuhaf sözcüklerin kullanılması beni de fazlasıyla rahatsız ediyor doğrusu. Üstelik örneklediğiniz sözcükler artık günlük yaşamda pek kullanılmıyor.

3 Beğeni

İhsan O. Anar eski tarih hissi vermesi için arapça farsça kelimeler kullanıyor. Tanpınar ise bunu dil zenginliği olarak gördüğünden yapıyordu.

Ne dili yabancı kelimelere boğmak ne de hepten saf Türkçe kullanıp cılız bir anlatım ortaya koymak sağlıklı . En iyisi ikisinin ortası.

1 Beğeni

Saf Türkçe’nin cılız bir anlatıma sebep olmasını tarihi kitaplar için mi söylediniz, yoksa genel olarak tüm kitaplar için mi?

Eski tarih hissi vermesi için… bilemiyorum, eski tarih hissi vermesi için illa Arapça-Farsça sözcüklere gerek yok bence. Biz zaten kitabı okurken hangi zamanda geçtiğini biliyoruz.
Aklıma Yüzüklerin Efendisi filminden bir sahne geldi: Eomer, Grima’ya “… hanidir hemşireme bakarsın…” diyor. Burda ‘kız kardeşime bakarsın’ dese, biz olayların modern çağda geçtiğini mi düşüneceğiz… Tabi ki hayır. Benzer örnekler çok…

Farkındayım, ben de yukarıdaki tümceleri yazarken bazı Arapça-Farsça sözcükleri kullandım (kitap, zaman vs).
Ancak bunlar yerleşmiş sözcükler, yerlerine Türkçelerini yerleştirmek zaman alacak. Fakat yukarıda @Faust arkadaşımızın örnek verdiği sözcükler artık kullanılmıyor, Türkçesini kullanmak daha kolay. Tabi bunlar benim kişisel düşüncelerim.

Neyse, konu fazla uzamasın :slight_smile:

2 Beğeni

24494241

Yemin ve Öç - M. İhsan Tatari (@mit)

Kendi adıma imzalattığım yetmiyormuş gibi bir de içimdeki benlere de imza aldığım doğrudur. :joy: Bugün bu muzip kitabın incelemesiyle karşınızdayız.

Her zaman söze başladığım gibi bu kitapta da istisna yapmayarak tam olarak “BEŞ” tane yazım yanlışı bulduğum için kendimle gurur duyuyorum. :sweat_smile: Bu yanlışları bulabilmek çok zor oldu arkadaşlar. :smiley: Aslında dört tane buldum ama sağ olsun @mit beşe tamamladı. :rofl: Böylece kusursuz bir kitap diye aklımı yitirmekten beni ve içimdekileri kurtarmış oldu. İçimdeki benler bir sevindiler, bir sevindiler anlatamam. Neyse, olur böyle hatalar diyerek bu konuyu burada kapatıyoruz.:stuck_out_tongue_closed_eyes:

Kitabın içeriğine gücüm yettiğince değinmek isterim. Sevgili @mit 'in de sorularıma sabırla cevap vermesi ve beni aydınlatması sonucunda kitabın Unutulmuş Diyarlar mekanlarında geçen bir fan macerası olduğunu söyleyebiliriz. Kitap Aşkın Güngör’ün “ÖN(SÜZ)SÖZ” girişiyle başlıyor ve İhsan Tatari’nin önsözü ile devam ediyor.

Ve macera… Buzyeli Vadisi’deki barbarların başına gelen elim bir olayla serüven de başlamış oluyor. Ana karakterimiz olan Brann’ın başından geçenlere tanık oluyoruz. Kah güldüren kah üzen bir kitap olmuş. Özellikle belirtmek gerekir ki Korban Boltforger karakteri bir harika. Benim favori karakterlerimden birisi oldu. Korban her “Pöh” dediğinde ister istemez güldüm. Bi’ süre sağa sola “Pöh” yazacağım doğrudur. :rofl: Korban’ı bir kenara koyarsam en favori karakterim hancı Trappy idi. Tam hikayeye dalmışım ciddi ciddi okuyorum, bir anda sahneye Trappy girdi ve beni benden aldı. :smiley: Sanırım her aklıma geldiğinde kahkahalarla güleceğim kendisine. :smiley:

Korban’ın müthiş yön duygusu sayesinde pişmiş tavuğun bile hayretle bakacağı olaylar silsilesinden sizlere bahsetmeyeceğim fakat bir serzeniş yapmazsam olmaz. Sevgili @mit neden Largo ha? Neden? Sorarım sana? (Bunun bir bedeli olur.) :smirk:

Artık sadede geleyim… Okurken çok keyif aldım. Devamı olmadığı için 0,7 puan kırıyor ve beş üzerinden 4,3 puan veriyorum. (O 300 sayfayı bekliyorum, bilesin.) Son olarak senelerdir bir şey yazmıyor olduğum halde içimde bir şeyler karalama hissiyatı oluşturduğu için daha bir hoşuma gitti. İçimdeki bu istekle başa çıkabilir miyim yoksa çıkamaz mıyım bilemiyorum…

Bu güzel ve keyifli kitap için kendisine teşekkür ediyorum. :blush: Buraya yazmayı unuttuğum bir şey var ise muhtemelen iki gündür söylemişimdir diye düşünerek yorumumu bitiriyorum. :buyucu:

Unutmadan kitabın ilk iki bölümü de Rıhtım’da yer almakta.

Birinci bölüm
İkinci Bölüm

22 Beğeni

Kitapta yazarın eski tarih duygusu vermeye çalıştığını sanmıyorum. Çünkü öyküler hepi topu 30-35 yıl eskiyi kurguluyor. O zaman konuştuğumuz dil böyle sözcüklerle dolu değildi.

Eski dönemleri vurgulamak için anlatımı Arapça, Farsça sözcüklerle doldurmak bir efsanedir aslında. O günlerden kalma yazılı yapıtlarda ağdalı bir dil kullanılması zihinlerde eski zamanların Türkçe’sinin böyle olduğu izlenimini -yanlış olarak- uyandırmıştır.

Oysa halk duru bir Türkçe konuşurdu. Çok daha eskilere gidelim, Yunus Emre’nin koşuklarını düşünelim. 13. yüzyılda yaşamış bu ozanın koşuklarını okuyunca kim anlamaz günümüzde? Örnek:

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Karşı görüş olarak Mevlana’nın şiirlerini ortaya sürecek olanlara şimdiden söyleyelim ki Mevlana Farsça yazardı…

Sözün özü halk duru bir Türkçe kullanırken, saray sosyetesi vıcık vıcık sulandırılmış acayip bir dil kullanır olmuştu. Bu yüzden Karacaoğlan’ın koşukları dün yazılmış gibidir. Oysa Divan şairleri yedi sözcüklük bir tümcede altı tane Arapça, Farsça sözcük kullanmayı büyük bir hüner sanıyordu.

Ve günümüzde de Arapça, Farsça sözcüklerle dolu tümceler kurmayı hüner sayan, daha da kötüsü bu tür tümceler kuranları hünerli sayanlar var. Ama sevindirici olan şu ki sayıları oldukça az…

11 Beğeni

Aklıma Dağlarca’nın (ışıklar içinde uyusun) şu şiiri geldi.

TÜRKÇE KATINDA YAŞAMAK

Seslenir seni bana “sonsuz”
Der ki çoğal,
Der ki uzan mutluluğuna
Usun, iyiliğin, doğruluğun,
Bir bilinmeyenden bir bilinene dek
Türkçe, varolduğumuz…

Türkçe, nice desem seni,
Onca güzelim.
Görünmek, derinleşmek,
Dolmak;
Seni düşünürüm, düşünürüm, yarı karanlıklarda, dal,
Anlarım onca.

Bir bölü beş, bir bölü dokuz,
Bir bölü bin üç!
Ayrılık anlamların öylesine azar azar dağılır,
Ta doğudaki balık,
Duyar kokusunu
Ta batıdaki yoncanın.

Seslenir seni bana yakın uzak,
Yeryüzü mavisinden gökyüzü yeşiline,
Tutsak uluslar var ya, geceler boyu
Onlar için,
Yitik özgürlükler için,
Türkçe haykırmak…

O süre yaradılış dar iken
Düz iken, yassı iken,
Daha’lar,
Daha’lar,
Daha’lar daha’lara karışmış,
Sınırsızlığın getirmiş yarınları.

Konuşamaz iken, o yusyuvarlakta,
Diyemez iken,
Artısı eksisi almış götürmüş
Toprağın bitkilerden arta kalan sağlığını,
Sıcak uzun
Bir kişiler geleceğine.

Seslenir seni bana bir duru su,
İçinde masallar, uygarlıklar saklayan,
Eski ozanlar kazımış ilk yazıları ilk anıtlara,
Yankılanır
Alandan alana, uçsuz bucaksız,
Evrenden akınlarının uğultusu.

Ama bağışla beni, unutmuşum,
Yıldızını, güneşini, ayını, utanmadan…
Öyle köksüz günlerim gelmiş bozkır çadırlarında çırılçıplak,
Unutmuşum ana demesini bile,
Öykünmüşüm türküsünü ellerin,
Ağzıma bir kara düşmüş, bağışla beni.

İşte and içiyorum,
Bütün ölüler adına,
Bütün gençler, bütün doğacak çocuklar adına,
Varacağım deyişine gündüz gündüz,
Varacağım Tanrı’ya dek,
Soluğumda soluğun…

Seslenir seni bana "ova"m, "dağ"ım,
Nere gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki akar ötelere,
Bir ak… ki yüce atalar, bir al… ki ulu oğullar,
Türkçem, benim ses bayrağım…

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

7 Beğeni

KIZIL MARS

Bilimkurgu itibariyle gayet doyurucu bir kitap olduğunu söylemekle başlamak istiyorum. Bilimin yanında insan gruplarının sosyolojisi de kitapta ciddi bir yer buluyor kendine. Hatta sosyoloji ve bilimi neredeyse yarı yarıya diyebilirim.

Olay örgüsü olarak maalesef diyaloglar az, serinin ilk kitabı olduğu için çok fazla betimleme ve anlatım var. ‘Ay Zalim Bir Sevgilidir’ kitabına konu itibariyle çok yakın olduğunu söylebilirim. Farklı gezegendeki toplum Terra(Dünya) nın sömürme çabası ve kaçınılmaz olan devrim isteği.

Çok fazla aksiyon olduğunu söyleyemem ama güzel bir serinin başarılı bir giriş kitabı. Mars, toplumun yapısı ve olay örgüsü vurgulana vurgulana ezberliyorsunuz artık, sadece harita yetersiz baya takip etmeye çalışırsan güçlük oluyor.

Tekrar tekrar değinmeden edemeyeceğim ama maalesef baskı kalitesi çok yordu beni…

Genel olarak kitaba puanım 4/5.

20 Beğeni

Postacı okurken sayfanın inceliğinden arkasınıda okuyabiliyordum. Şu an Yıldız Gemisi Askerlerini okuyorum İthaki kaliteyi bozmamış, yok etmiş. Gerçekten önceden sayfa kalınlığı çok iyiymiş. İkisi de aynı sayfa sayısına sahip nerdeyse ama gramajda büyük fark var.

9 Beğeni

Hepsi bi yerde tahammül edilebilir ama sayfalar kopunca insanın tadı kaçıyor. Eski kaliteyi mumla arıyoruz.

3 Beğeni

Son zamanlarda, İthaki’nin bastığı kitaplarla ilgili olarak gerek kağıt kalitesi, gerekse de yazım yanlışları gibi sorunlar sık sık dile getiriliyor. Umarız İthaki yetkilileri bu şikayetleri dikkate alır.

7 Beğeni

Ben son zamanlarda Öztürkçe’ye sonuna kadar bağlı kalan yazarları okuyorum ve nedense hepsinde dil yönünden bir… basitlik mi desem renksizlik mi desem karar veremedim ama bir şey var ve okuma zevkini bozuyor. Dili yabancı kelimelerden arındırmak istemelerini bir yere kadar anlayabiliyorum fakat bu da bir yere kadar gider. Önünde sonunda bazı kavramların ve nesnelerin Türkçe karşılıkları olmadığını, karşılığı olmayanlar için yeni sözcük türetmenin nafile olduğunu ve başka dillerden kelime almanın doğal olduğunu fark etmelerini isterdim. Bu tür yabancı kelimelerin sadece tarih türündeki romanlarda kullanılmasına gerek yok. Bence.

2 Beğeni

Tésekkürler alper (20 karakter zırvalığı)

Keşke daha önceden okusaymışım dediğim bir kitaptı. Özellikle son bölümdeki reklam imgelerinin irdelendiği kısım, sanata bakış açısından ziyade içinde bulunduğumuz sisteme dair çok vurucu önermeler içeriyor.

Şu an Dünyanın Ölçümü’nü okuyorum. Carl Friedrich Gauss ve Alexander von Humboldt’un hayatlarını ve yolculuklarını anlatan Tarihi Kurgu türünde bir roman. Beğenerek okumaktayım.

18 Beğeni

Ursula K. Le Guin - Güçler

Serinin son kitabında da önceki iki kitapta olduğu gibi bir çocuğun büyüme, hayatı sorgulama ve kendini bulma hikayesi okuyoruz.
Bu serideki hikâyelerde büyük kahramanlar yok, büyük savaşlar, tarihi değiştirecek olaylar da. Ama serideki olaylar öyle başarılı bir şekilde anlatılıyor ki bunların hiçbirinin eksikliğini hissetmedim.

Ursula öyle bir dil kullanıyor ki resmen olayların içinde kendimi buluyorum. Sanki çocukluğumdaki kış gecelerinde soba başında annemin anlattığı masallardan birindeyim.

Neden bilmiyorum ama Ursula’nın yazdığı her kitapta öyle bir hüzün var ki. Kelimelerin ne kadar etkili olabileceğinin göstergesi resmen yazdığı her kitap. Her kelimesi resmen iliklerinize işliyor.

Bugüne kadar hep merak ederdim; acaba bu son, bu zirve diyeceğim bir kitap okuyacak mıyım, diye. Belki öyle bir kitap yoktur ama kesinlikle Ursula öyle bir yazar. Son kitabını okuduğum an biliyorum ki artık hiç bir kitaptan yeterince haz alamicam. Hiç bir hikaye, onun hikayeleri gibi etkilemeyecek beni. Neyse ki daha okuyacağım kaç kitabı daha var ve onları uzun bir zamana yaymak istiyorum.

16 Beğeni