Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Sonunda seriyi bitirdim. Geçen sene mart ayı gibi başlamıştım. 3 kitabı bitirmem 1 seneden fazla sürdü. Araya başka kitaplar koyarak bu kitaptan aldığım hazzı uzun bir zamana yaymış oldum. Bu sene başka Sanderson kitabı okuma planım yok ama belki Elantris’i veya Savaşkıran’ı okuyabilirim. Sissoylu’nun 2.çağını yayınevinin ne yapacağını bilmediğimden seneye bıraktım.

Gelelim seriye. Sanderson’un tarzını çözdüm. Kitaplarda gereksiz olayları uzun uzun anlatırken önemli olayları bir çırpıda anlatıyor. Böyle olunca kitap başlarda yavaş akarken sonlara doğru uçup gidiyor. Seride yaşanılan dünyanın tasviri, buna neden olaylar ve olayların birbine bağlanışı gerçekten çok başarılı. Sonradan ekleme hissi vermiyor. Büyü sistemi ise aslında bu seriyi diğer fantastik serilerin önüne taşıyan bir olgu. Sanderson’ın büyü sistemlerini çok iyi kurguladığını söyleyebilirim. Ayrıca çoğu fantastik kitapta yer alan benzer büyülerden çok farklı ve yeni bir şey. Karakter bazında ise tek bir karakter yerine birden fazla karakterin iç dünyasını yansıtıyor. Her birinin gelişimine kendi açılarından tanık oluyorsunuz. Bu yönden de başarılı. Tek eleştirebileceğim nokta başta belirttiğim gibi gereksiz olayların biraz uzun tutulması. Onun dışında olay örgüsüyle, büyü sistemiyle, karakterleriyle alanında kendini tekrar etmeyen, ortaya yeni bir şey koyan, başarılı bir seri.

Sana puanım 5/5 kanka.

14 Beğeni

Üüüüü!!! aglamak istiyorum.

1 Beğeni

Yaşamak - Yu Hua

Dun gece okudum. Uzun soluklu bir hikayeyi soft bir dille gayet akici sekilde anlatmis yazar. Bas karakterin basindan gecenleri okurken fitik olmamak elde degil, kac defa eehh bu kadar da olmaz ama dedigimi hatirlamiyorum bile. Karakteri evire cevire dovdurmek istedigin anlar mevcut, baska bi an acimaktan icinin yandigi kesitler de. Guzel tavsiye ederim

7 Beğeni

images%20(1)

Sait Faik okumayalı yıllar olmuş. Özlemişim. Buna rağmen kitabı bitirmem bir buçuk ayımı aldı. Sorun kitapta değil tabi benim memleket ve İstanbul arasında mekik dokumamla ve çayla alakalı. Neyse, sonunda bitirdim kitabı. Her zamanki Sait Faik yine karşımızda. Küçük insanların gündelik yaşamlarındaki hayalleri,acıları,sevinçleri ve hayata tutunma çabaları var öykülerde. Öykülerin bazılarını çok severken bazılarını sevemedim. Ki bir öykü kitabında bütün öyküleri sevmek nadir rastlanan bir durum.

9 Beğeni

İthaki Bilimkurgu Klasikleri için de bütün Rus külliyatı ona emanet sanırım ve ben de çok başarılı buluyorum. Su gibi berrak ve hep gayet özenli.

1 Beğeni

Mükemmel bir insan ya sayesinde Rusça eserleri okumayı sevmeye başladım.

1 Beğeni

İyi akşamlar, Necip Mahfuz “Miramar” kitabını okuyorum.

2 Beğeni

İroni mi yapıyorsunuz yoksa gerçekten mi çok iyi :smile:

Ben Türkçesini anlamakta çok zorluk çektim siz İngilizce okumuşsunuz. Helal olsun. Her seferinde çeviri kötü argümanının arkasına sığınıyordum.

İlk bölümlerde “acaba bu adam ne anlatmak istiyor?” duygusunu ben de yaşadım :smiley: ama hikayeyi ucundan bir yakalayınca gerisi geldi.

Yok canım ne ironisi :d Gerçekten iyi yani hayran kalmamak elde değil hani Rusça bilsem daha iyi anlatabilirdim ama bilmiyorum maalesef, bana öyle geliyor. Daha önce hiçbir çeviriyi bu şekilde okumamıştım.

1 Beğeni


Bıçağın Kendisi - Joe Abercrombie
Kitap serinin ilk kitabı olduğu için ağır ilerliyor doğal olarak, 350 sf okudum ve hâlâ karakterlerin ne iş göreceği belli olmadı. Bu kitabın sıkıcı olduğu anlamına gelmiyor tabii ki yazar okuyucuyu elinde tutmak için kitaba bol miktarda aksiyon (cıngar) yedirmiş, karakterler oldukça vahşi ve gizemli. Arka kapakta “iyi ve kötü sınırı bıçak kadar keskin” yazıyor ama ben öyle bir şeye rastlamadım. Zaman Çarkı’nın “lanet olasıca” hafif hakaretlerinden sonra bu kitabın sansürsüz küfürleriyle karşılaşmak çok iyi oldu, küfürler gırla gidiyor. Kendilerine iyi diyen karakterler çocuk dahi öldürebiliyorlar. Şöyle ki;

Yanisi ben beğendim puanım şimdilik 4/5

13 Beğeni

Gri tonlarda karakterler var demek. Güzellll :drooling_face:

2 Beğeni

Brandon Sanderson’dan Kralların Yollarını okumayı bitirdim.

Öncelikle bundan önce Sissoyluyu okumuş biri olarak Sanderson’unun yazımını oluşturduğu zekice , yaratıcı büyü mekanizmalarına oldukça alışkınım ki bu romanında da en çok takdir ettiğim yine yaratıcı şekilde oluşturulmuş bu mekanizması oldu. İlk başta o Zaman Çarkı’nın vermiş olduğu yavaşlık bu romanda da bulunuyor. Ama bunun için kimseyi tam olarak suçlayamam burada başka kelimelere dayalı farklı bir dünya anlatmaya çalışıyorsun. İlk başta sana o adrenalini ya da zevki vermek baya zor , bu yüzden bu yavaşlık beni rahatsız etmedi. Hatta zevkli bir yanı olduğunu da bile düşündüm. Roman tempolu , bazen temposuz bir şekilde ilerliyor bunun sebebi çoğunlukla başka karakterden başka karaktere atlayışımız ama bu tempoların iniş çıkışları yerli yerindeydi insanı ne tam olarak yoruyor ne de tam olarak sıkıcı bir kurguya dönüştürdü. Kitapta geçen kelimelerin bazıları oldukça yaratıcı hatta neden ben düşünemedim diye kafanıza vuracağınız cinsten - kitabı okuduğunuzda beni daha iyi anlayacaksınız.- Karakterler üzerine yoğunlaşmak isterim. Karakterler bana göre bu kitabın en zayıf halkasıydı evet biliyorum. Daha ilk kitap çıktı , daha sonraları düzelebilme şansı yüksek bunun yüzde yüz farkındayım ama benim demek istediğim karakterlerin bir miktar klişe ve özenti kokan özellikleri olmasıydı. Onun dışında kurguda oldukça başarılı şekilde yedirilmiş yerleri olsa da hayır benim hoşuma gitmeyen yerleri oldu. Tam olarak şuan parmak basamıyorum. Daha taze bitmesinden dolayı kafamda canlandıramadığımdan olsa gerek. Karakterler dışında kurgu merak uyandırıcı ve yaratıcı diyebileceğimiz bir yolda ilerlerdi. Kitabın diyalogları betimlemelerden daha çok düşünülmüş kafa yorulmuş yerleri vardı. O diyalogları takdir ettiğim söylemem gerekir.

Eğer bu kitaba on üzerinden bir sayıyla ölçmek durumunda kalsaydım. Bu dokuz olurdu herhalde , şimdi bakalım ikinci kitap bana ne vaat edebilecek.

5 Beğeni

Karekterleri iyidir ya. İnceden klişe kokusu var ama heyecan katıyorlar.

Ben de İngilizcesi ile beraber okumuştum Işık Tanrısı’nı. Yığınla dizgi hatası var maalesef. Her zamanki İthaki, n’aparsın. Ama orijinal dilinde cidden daha açık ve sade. Bir klasik dizisi yapıyorsun ve mühim cümleleri jdjdjdm şeklinde yarım bırakıyorsun. Olacak iş mi yahu!?

3 Beğeni

Kaladinin geçmişini okurken duygulandın mi? Ben çok duygulanmıştım.

Fırtınaışığı Arşivi’nde bölümlerdeki olayların bitmeden bölümün sonlanması çok rahatsız ediciydi. Şöyle ki; başrolde Kaladin olan bir bölümü okuyoruz, sonlara doğru heyecanlanmaya başlıyoruz tam olay sonuçlanacak hop bölüm bitiyor Shallan bölümüne başlıyoruz.

images%20(1)

Bitti. Anayurt Oteli ile tanıştığım Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam kitabını okudum.

Kitap, kalabalık arasında yalnız kalmış bir aylak aydını anlatıyor. Aylakın üzerinden modern kent ilişkilerindeki ikiyüzlülüğü ve yapaylığı da ayrıca ele alıyor, bir bakıma yenileşen ve betonların arasında kaybolan bir toplum tablosu ortaya çıkarıyor.

“Alafranga züppe tipi” dediğimiz, Tanzimat yazarlarının da bolca bahsettiği tipten oldukça farklı bir karakter C. Aylaklığının bilincindedir, mirasını babasından öc almak için yer. Çevresine duyarlı olduğu kadar kendi de duyarlıdır, toplumun işleyişine duyarlıdır. Yalnız kalmasının yegane nedeni “sorgulamaktır” sadece. Sistemin çarklarından biri olmayı reddeder, bu sisteme ruhsuz bir dişli olmayı reddeder. Bu sorgulamadan ötürü bir tür çıkmazdadır. Ekonomik açıdan rahat olsa dahi ruhsal açıdan bir çöküntü içindedir. Yazmaya çalışır, biraz yazar, sonra onda aksayan toplumu görür, yırtar atar. Hareketsizce durarak bir sanat eserine, bir resme dönüşmeye (resim öğrencileri tarafından arada sırada resmi çizilmektedir.) çalışır ve sanat, tekrar gelen ve her gelişlerinde yüzlerin farklı olduğu ressem öğrenciler seansında bir alışkanlığa dönüşür. Ondan da bıkar. Kendisi alışkanlığın düşmanıdır: Monotonluk ve kölelik onun nezdinde aynı kavramlara gelir. Alışkanlık ayrıca bir derece de yapaylık gerektirir. Tiksinir bunlardan.

C.'nin en büyük hedefi, hayallerindeki kadına ulaşmaktır. Hayallerindeki kadın, ona koşulsuz sevgiyle bağlı bir kişidir; hatta bir kişiden çok bir fikirdir. Kendisine zamanında bakmış olan Zehra teyzesini örnek alarak yapar bu arayışı. Aylak dolaştığı sokaklarda kadınların peşlerine düşer, özellikle bir kadınla birden çok kez karşılaşsa da bir hamlede bulunmaz. Bu buhran, C.'nin sorgulama halidir. Durmadan arar, didinir. Hayalindeki kadın, işte bu sorgulama halinin bitişine dalalet eder. Koşulsuz sevgi, bir tür uyuşma halidir, “sevişmedir.” Sevişen bir kadın olmalıdır. Kim bilir, belki de aramızda hala dolaşıyordur.

Kent panaroması arasında dertli kadınlar da vardır. C. üzerinden Türk toplumunun tabu konularını (özellikle tensel yakınlaşma) ortaya döker yazar. Anayurt Oteli’nde bu cinsellik durumu daha farklı olsa da yazar, bu durumu karakterlerinin ruhsal durumlarını bir nevi tarumar yaratan olaylar olarak aktarır. 15 dakika yaşayan “yeni aylak”, arka localarında öpüşülen ve etek altlarının yoklandığı sinemalardan çıkar.

Anladıklarım bunlar, mutlaka kaçırdığım yerler vardır.

Önerir miyim? Öneririm. Okuyan olur mu? Bilmem, çok olmaz herhalde. Şahsen birçok “Siz Yaşayasanız Diye” alındığını gördüm burada, yakın zamanda ben de edineceğim. Umarım alanlar, kendisine küçük de olsa şans verirler.

9 Beğeni

Kumsalda kitabını okumuş olup kitap hakkında yorum yapabilecek olan var mı? :smile: