Öncelikle belirteyim, son zamanlarda buraya yazmak istediğim 6 - 7 kitap oldu. Bu nedenle üşenmezsem hepsini bu mesajda toplamayı düşünüyorum.
Aslan Asker Şvayk - Jaroslav Hasek
Jaroslav Hasek’in klasiği Aslan Asker Şvayk, aslında 6 kitap olarak düşünülmüş ancak yazarın ölümüyle 4. kitapta yarım kalmış bir eser. Zaten kitabın bir anda bıçakla kesilir gibi bitmesinden de yazarın kitabı toparlamaya bile vakit bulamadığı anlaşılıyor. Buna ve İngilizce’ye tam metin olarak ancak 1973 yılında çevrilmiş olmasına rağmen klasikleşebilmesi ise eserin seviyesini anlatmaya yeter aslında. Kitap Şvayk isimli, bakış açınıza göre salak veya salak taklidi yapan inanılmaz zeki bir askerin başından geçenlerin öyküsünü anlatıyor.
Kitabın ortalarına kadar kitabı zaten fazlasıyla beğenmiştim ancak özellikle son 250-300 sayfasında beni güldüren kuvvetli mizahıyla ve bu mizahla beraber esere yedirilen güçlü mesajlarıyla en sevdiğim kitaplar arasına girdi. Kitap 880 sayfa olmasıyla sizi hiç korkutmasın, temposu hiç düşmüyor, hatta kitap ilerledikçe daha da kuvvetleniyor anlatım. Bu nedenle bence okuması kesinlikle kolay ve eğlenceli.
Kitap savaşın hemen üstüne savaş psikolojisiyle yazılmış bir kitap ve mizahın yanında kuvvetli bir realizmi de var. Hasek Savaş ortamını öyle bir dille anlatıyor ki o ortamı yaşıyorsunuz diyebilirim. Ayrıca yazar Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bitişini ve nedenlerini de kitapta kendi açısından açıklamış bence. Ordunun dağınıklığı ve iş bilmezliğinin geldiği noktada, emir komuta zinciri ve anlamsız emirlerle doğru düzgün hareket etmekte bile zorlanan bir ordu görüntüsü de var. Pislik, hastalık ve yokluk da kitapta dikkatimi çeken diğer öğelerden. Bu tarz çok ağır İmparatorluk ve savaş eleştirileri bütün kitap boyunca hakim.
Forumdan biri Joseph Heller’ın Madde 22’yi yazarken bu kitaptan çok etkilendiğini belirtmişti. Kitabı okurken bu fazlasıyla hissediliyor, 2 kitap özellikle yapısal bakımdan benziyor bayağı. Örneğin merkezdeki bir karakter ve arada bir küçük hikayelerle desteklenen yan karakterler bunun bir örneği.
Ayrıca çeviriyi de editörlüğü de çok beğendiğimi söylemeliyim. Kitapla ilgili belki de tek eleştirim Çekçeden değil de İngilizceden çevrilmiş olması, ancak bunu da günümüz şartlarında beklemek abartılı olurdu diye düşünüyorum. Çevirmen Celal Üster de önsözünde umarım bir gün orijinal dilinden çevirilir diye not düşmüş zaten.
----------
The Bourne Identity - Robert Ludlum
The Bourne Identity, ülkemizde Matt Damon’un başrolünde olduğu filmleriyle bilinen meşhur Bourne Serisinin ilk kitabı. Türkçe baskısı bulunmayan seriyi bayağı bir süredir okumayı düşünüyordum, bir ihtimal Türkçesi tekrar çıkar diye bekledim. Çıkmayınca ve geçenlerde bir sahafta İngilizcesine denk gelince aldım. Bu arada, Ankara Kitap Fuarı’nda Altın Kitaplar standına Robert Ludlum kitaplarını sordum ve telifi bizde değil cevabını aldım. Zaten telifi onlarda olunca da metni kısalttıkları için çok da üzülmedim Belki bir süre sonra Türkçesi yeniden çıkar.
Kitabın konusu kısaca Jason Bourne isimli bir adamın hafızasını kaybedip kendi geçmişini ortaya çıkarma çabasından ibaret.
Kitaba gelirsek, kesinlikle edebi ağırlığı olan bir kitap değil. Daha çok kafa dinlemek için çok da üzerinde durmadan rahatça okunabilecek bir kitap. Konu ilgi çekici ve bence filmden de güzel. Aksiyonlu bir kitap, her sayfada istisnasız bir olay oluyor. Ölümler, dayaklar, silahlar gırla. Zaten kitap olduğu gibi çevrilseymiş tek kitaptan belki 2 3 film çıkarmış, öyle yoğun ve aksiyon dolu. Kitap diyaloglar açısından ise zayıf diyebilirim. Bazı diyaloglar o kadar bayağı ki, öğlen kuşağında yayınlanan pembe dizi seviyesinde. Hatta kitaba girmesine bile şaşırdım diyebilirim.
Bir de aksiyon filmlerinin ve kitaplarının olmazsa olmazı, ana karakterin bir kadınla yaşadığı aşk da var kitapta. Ancak yazar bu aşkı o kadar eforsuz ve basitçe kurguluyor ki neredeyse göze batıyor bu ilişki. Bu durum da pek kafama yatmadı diyeyim, bu işler böyle basit değil Ludlum Bey.
Tabii bu kadar eleştiriyorsun nesini beğendin kitabın o zaman diyebilirsiniz. Bence bu kitap tatil kitabı. Aksiyon filmlerini seviyorsanız, polisiye ve uluslararası polisiye türleri hoşunuza gidiyorsa, casusluk filmleri hoşunuza gidiyorsa seversiniz. Ayrıca kitap neredeyse film temposunda, yani heyecanı azalmıyor ve 600 sayfalık bir kitap için büyük başarı bence bu. Özetle, diyalogları zayıf ama kurgusu fena olmayan bir eser diyebilirim.
Filmini de beğendiyseniz düşük bir beklentiyle okuyun derim, pişman olmazsınız. Son olarak, Goodreads’te okuduğum bir yorumu paylaşayım: Robert Ludlum havalimanlarında zaman öldürmek isteyen orta yaşlı beyaz erkekler için kitap yazıyor demişti bir kullanıcı. Bana da çok haksız gelmedi.
Bence bu tarz eserlerin beğenilme kriterleri zaten benim eleştirdiğim kısımları pek kapsamıyor. Tabii ben yine de eleştirilerimi esirgemek istemedim