Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Bende aynı durumu yaşadım 60. Sayfalarda bıraktım bi süreliğine :slight_smile:

2 Beğeni

İsimler ve kalabalık ortam biraz kafa karıştırıcı gelmişti bana. Sonra karakterler sabitlendi, mekanlar ve insanlar sanki bir düzene girdi okuması daha bir rahat oldu. Bana göre tabi😄

2 Beğeni

Tess Gerritsen - Cerrah

Uzun süredir polisiye okumuyordum. Başlamışken çoktandır ertelediğim Tess Gerritsen ile başlıyım dedim. Gayet güzel ilerliyor :+1:

7 Beğeni

Tam bir sırası var mı bilmiyorum ama ben sonrasında bağlantılı diye Çırak’ı da okumuştum. Hatta daha çok beğenerek. :slight_smile:

3 Beğeni

Maya Kitap’tan çıkan Okuma Sanatı’nı okudum. Kitabı ne sevdim ne sevmedim. Bazı kısımlarında sıkıldım bazı kısımları güzel geldi. Kitap okumanın felsefesini yapmış yazar ama tam anlamıyla doyurucu bir eser değildi. Yine de okuduğum için pişman değilim. Okuma ve kitaplar üzerine kitap okumayı seviyorum.

2 Beğeni

Dokudünya - Clive Barker

Bilincimizin, gerçekliğin karmaşıklığını ya da belki de içinde yaşadığımız gerçekleri tam olarak kavradığına inanmıyorum. Hayallerimiz bize başka olasılıklar, diğer varlık durumları, diğer boyutlar hakkında fikir veriyor. Bir gün o seviyeye erişebileceğimize inanıyorum.

İyi bir fantazi psikolojik gerçekliğe derinden bağlıdır, eğer detayları doğru şekilde elde edemezseniz, sadece anlaşılması zor helezonlar (başkası tarafından anlaşılmayacak kapalı anlatımlar) elde edersiniz.

PEOPLE Online’ın Clive Barker’la yaptığı 1998 tarihli röportajdan

Barker, sanat anlayışına ve fikirlerina liyakatle romanını kaleme almasını bilmiş. Kitabı yarıladım.

Olay örgüsünde “Neden orası belirtilmemiş/atlanmış?” diye eksikliğini hissettiğim üç yer oldu ve onların eksikliği, geri kalan kısımların anlatımsal ve manasal değerlerinin gözümde bir kez daha kıymetlendirdi. Barker’ın, uygun ile uygunsuz arasındaki sınırları kaldırarak tersyüz edip çarpıtarak betimlediği deneyimleri düşününce, bu eksiklikler sanki romanın güzelleştiren yönlerine işaret etmek için varmış gibi. Barker, o eksiklikleri bilinçli olarak yaptım, dese, inanırım. Çünkü hikâyeyi basit açıklamalarla gayet güzel ilerletebiliyor, yeri geldi mi karakterlerinin aklına gelen soru işaretlerini cevaplamaktan kaçınmıyor. Şİmdiye kadar okuduğum kısma dayanarak şunu belirtirim ki, o atlamalar olmasaymış kesin aday olduğu ödülleri de alır, alınmadığı ödül listelerine bile girermiş.

Gizem ve belirsizliği mucize, ideal mutluluk vb. şeylerle ilişkilendirilirken, aşırı akılcılığın ve kesinliğin hatalara ve kötücüllüğe yol açabilmesi teması, ideal ve normal kabul edilenin nasıl çarpıtıldığı ve çarpıtılabileceği tam da Baker’ın kaleminden basit ama etkin bir anlatımla, akıcı biçimde (burada çevirmen Cihan Karamancı’yı da tebrik etmek gerek) aktarımlanıyor.

Karakterlerle duygudaşlığa girilemiyor ve bu kesinlikle sorun değil. Amaç onların macerasına tanıklık etmek. Ve zaten buna gerek duyulmuyor. Deneyimleri üzerinden düşünmeye ve kendimize pay çıkarmaya yarayacak, yaşananlarla farklı türden bir bağ kurmaya yetecek bir tabiatı var romanın.

Ne diyeyim, şey gibi, hikâyedeki büyülü halı Füg gibi. Onun gibi özenle işlenmiş.

Okumaya devam!

6 Beğeni

Aynı durum bende de var. Kumar masası falan filan vardı en son bıraktığımda. Devam etsem mi acep ben de?

1 Beğeni

Bugun bitti ve anlatıldığı kadar vardı bana göre çok daha muhteşem bir kitaptı. Kararsız olanlar varsa hiç çekinmeden alıp okuyabilir. Kitap Osmanlı dönemin de geçsede konu o kadar fantastik bir şekilde ele alınmış ki bitirmeden bırakmak istemiyor insan. Çizimlere gelirsek dc ve marvele kıyasla daha yaratıcı ve daha kaliteli. Kitap ansiklopedi kadar büyük boyutta ve her çizim bol ayrıntıya sahip.indir

10 Beğeni

Gece Yarısı Gezegeninden Raporlar
Nola Hopkinson

Kitapta iki öykü,fantastik ve bilimkurgu edebiyatında ırkçılığı eleştren bir konuşması ve yine yazarla bir röportaj yer alıyor. İlk öykü sonuna kadar gizemini koruyan sürükleyici bir öykü. İkinci öykü anlatımı ve betimlemeleriyle çok güzel aktarılmış bir yaşam.

4 Beğeni

Sissoylu: Matem Bantları
4 ve 5 e göre oldukça başarılı olduğunu söyleyebilirim belki de bu çağın en sağlam kitabı olabilir.Yan karakterlerin Wax’dan daha ilgi çekici olduğunu düşünüyorum.

2 Beğeni

Aman tanrılar !! Sen kitabın içine zaten girmişsin niye ciktin arkadaşım :blush:

1 Beğeni

Lucky Strike
Kim Stanley Robinson
1945 yılı ağustos ayı yer Japonya ve gizli bir bomba atılacak. Yazar hazırlanma sürecini ve sonucu farklı açıdan yorumlamış. Sonuna kadar sürükleyici askeri uzun bir öykü. Kitapta yine bir makale ve yazarla röportaj var. Okuması keyifli bir kitaptı. Keşke savaşlar olmasa.

5 Beğeni

Göbekli Tepe ve Tanrıların Doğuşu - Andrew Collins

Yakın zamanda Göbeklitepe’yi gitme planım varken okuduğum bu eseri ikiye ayırabiliriz: 1. Kısım Göbeklitepe’yi anlatırken, 2. kısım Hristiyan inancında geçen yazarın yeryüzü cennetini arayışını konu ediyor.Yazar rüya görüyor falan ve Muş’ta buluyor kendince yeryüzü cennetini. Tabi hayalkırıklığı yaşıyor gittiği yer harabe bir manastır, cennet pınarı olacak yerde suyun içinde plastik tabak, bardak, bira şişeleri falan görüyor. Adamın hayal gücü böylece Türkiye gerçekliğine çarpıyor.

Neyse bu ikinci kısım bana pek mantıklı gelmedi ama Göbeklitepe kısımları ilginçti. Ben zannediyordum yapıyla ilgili herşey çözüldü şimdi gittiğimde oraya birkaç bilgi satarım diye ama yapı hala gizemini koruyor. Yazarda olası nedenler sunuyor ama kesin bilgiler değil tabi bunlar. Kitap yerine National Geogphic’in ilgili sayısından çok daha sadeleştirilmiş bilgi sahibi olunabilir, yani kitapla vakit kaybetmek yerine.

Bir tapınak olduğuna kesin gözüyle bakılıyor yapının. Dünya tarihini değiştirdiği kısımı ise kabaca tarih olarak M.Ö 8500’lü yıllarda başladığına inanılan neolitik çağın, Göbekli tepe’deki buluntularla aslında M.Ö 9500’lü yıllarda başladığı ortaya konuyor. Aradaki fark 1000 yıl!

Maalesef keşfedenin de Klaus Schmidt adında Alman bir arkeolog olması bu topraklarda hala sosyal bilim insanı yetiştirmede sıkıntımız olduğunu yüzümüze vuruyor. Arkeolojinin belki de hiç bitmeyeceği Anadolu’da maalesef önemli kazılar ve buluntular yabancı arkeologlarca bulunuyor ve gerçekleştiriliyor.

Ülkemizde olmasında ötürü sahip çıkmalı,imkanınız varsa gidilip görülmeli ve hakkında var olan bilgileri bilmemiz,çocuklarımıza öğretmemiz gerektiğini düşündüğüm bir yapı Göbeklitepe. Yabancı bir devlette ortaya çıksa bu ne reklamlar ne kurultaylar yapılır ne makaleler yazılırdı üstüne.

12 Beğeni

Yıl bitmeden hedeflediğim kitap sayısını bulayım diye yeğenimin kitaplarından okuyayım dedim, Tokyo Gûl serisine başladım. O nasıl bir işkenceydi yahu! Hep kan hep vahşet, tamam giriş fikri fena değil de diğer tüm kitapları ayrı saçma sapan. Ölmedim ama sürünüyorum resmen. Yıl içinde hiç kitap okumamayı buna tercih ederdim yahu, gözlerimi kapatıyorum ağzıma ayak sokuyorlar sanki yemem için. Kaneki ile Touka mıydı neydi bari iki öpüşsünler iki aşık olsunlar diye altı kitap dayandım yeğenim “yok öyle bir şey teyze yaa” diyince fırlattım attım kucağımdaki seriyi.

Pişmanım çok pişmanım…

4 Beğeni

İyi Akşamlar: Az önce Doktor Moreau’nun Adası bitti. İyiydi ama heyecanı eksikti sanki Zamanına göre ilginç sayılabilecek bir konu olmasına rağmen daha iyi anlatılabilir mıydı diye düşünüyorum haddim olmayarak. Wells’in kullandığı teknik terimler olaya ciddi ve bilimsel bir hava vermesine rağmen ne gereği vardı sorusunu sormadan duramadım. Bir insan, bir doktor neden ömrünü hayvanları kesip biçip ve sonradan da birleştirip yeniden yapılandırmaya harcasın ki. Tanrısallık mı? Belki. Sonuç olarak bir klasik olarak iyi bir kitaptı.

3 Beğeni

Bir de Tokyo Gul’un ikinci serisi var Tokyo Gul:Re diye. Kaneki ve Touka aşık olması orada oluyor ama serinin sonu baya saçmalıyor giriş fikrinden. Bırakmanız iyi olmuş ilk seri zamanlarında ve re’nin ilk yarısında baya seviyordum ama artık kimseye tavsiye etmem. Sonu çok saçmaladı çünkü öyle böyle değil.

3 Beğeni

Georges Perec-Uyuyan Adam okuyorum. Anlatım tarzı değişik, hoşuma gitti. Okunması kolay bir kitap değil ama akıyor bir şekilde.

2 Beğeni

Öyle çok sevindim ki buna! :pray: Şuan o çektiğim acıların bir anlamı var artık! :heart_eyes:

Tek benim kötü bulduğumu sanıyordum seriyi, iyi ki öyle değilmiş ya.

1 Beğeni

Yazar Horace Walpole gotik edebiyat türünün ilk örneği olan bu kitapla ün yapmış. Kitabın arka kapağında ise şöyle bir açıklama var:

““Gotik” terimini edebiyat alanında ilk kullanan kişi olarak bilinen Walpole, 1764’te kendi özel basımevinde hazırladığı Otranto Şatosu’nun toplumda nasıl karşılanacağını kestiremediği için, kitabı XVI. yüzyıldan kalma İtalyanca eski bir elyazmasının çevirisi olarak sundu. İlk baskının kapağında “Otranto Aziz Nicholas Kilisesi Kilise Heyeti Üyesi Onuphrio’nun yazdığı İtalyanca aslından William Marshal tarafından çevrilmiştir” ibaresi vardı. İkinci baskıdaysa ne çevirmen adı vardı, ne de yazar.”

Çevirmen Zeynep İnce gerçekten güzel bir çeviri yapmış. Hiç takıldığım yer olmadı veya hata bulamadım. Kitap gerçekten sorunsuzdu.

Yazarın anlatım dili çok hoşuma gitti. Diyaloglar ve ünlemler o kadar hoştu ki kendimi tiyatroya gitmiş gibi hissettim. Tüm karakterler gözümün önünde bu eseri canlandırıyorlardı adeta. Otranto Prensi Manfred’in bencil ve günahkar olmasının sonuçlarını ayrıca benmerkezciliğinin etrafındakilere etkilerini güzel bir şekilde anlatmış. Karakterlerin affediciliği beni çok etkiledi. Eğer bu türe biraz ilginiz var ise okumanızı tavsiye ederim. Oldukça akıcı ve keyifli bir kitap.

9 Beğeni

Seride güzel kitaplar var ama uzun zamandır göz ucuyla kedi ciğer ilişkisi yaşadığım bir seri: Ekonomik durum, hâlihazırda devam eden serileri tamamlama içgüdüm ve eldekileri okuyup bitirme çabam sayesinde bir türlü alıp okuyamadığım seridir kendileri…

1 Beğeni