Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Hocam seri ne kadar uzunsa sonunda kötü bir hikayeye dönüşebiliyor misal n52’deki Batmanler’de bile son 2-3 ciltte cılkını çıkarmışlar.Kingdom come’u bende okudum ama o kadar ahım şahım bir hikayesi yoktu hatta çok vasat bir hikaye sahip diyebilirim.Ben çizgi roman okurken cımbızla seçtiğim için çok nadir kötü hikayelere denk geliyorum her hikayeyi okumak çizgi roman okuma istegini baltalayabilir.

Aa cılkını çıkarmış olur mu hiç Hüseyin can damarımdan vurdun beni. Son iki ciltte Bruce Wayne’in tekrar Batman olması ve tüm olası alternatif Bruce Wayne’lerin bu nedenle ölmesi durumu çok epik değil miydi?

Her gördüğümde ağlıyorum. :cry:

Endgame finalinde Joker ve Batman’in efsanevi dövüşü etkilemedi mi? Her iki karakterin de hafızalar gidik bir şekilde bankta oturarak ettikleri muhabbet vs. Çok unutulmaz epik anlar vardı Endgame ve Superh[/spoiler]eavy hikayelerinde.

Benim Yeni 52 döneminde en az sevdiğim Ailenin Ölümü cildiydi sanırım.

1 Beğeni

Çizgi roman sevmem ama spoiler yağmuruna tutulmuş gibi hissettim ama serileri okumadığım için bilemiyorum belki değildir.

Yeni olaylar olmadığı için dikkat etmemişim. Spoiler içine aldım kusura bakmayın.

1 Beğeni

Benim için sorun yok çizgi romanı hiç sevmem, sevseydim bile DC’yi zaten sevmezdim. :smiley:

Ben de bayılmadım kingdom come’a,ahım şahım değil ama ama sizin seçerek okuma fikriniz gerçekten çok mantıklı.Aslında hem film hem kitaplarda va diğer materyallerde de seçici olmak lazım.

Bu cizgi romanlari hangi sirayla okuyorsunuz cok merak ediyorum? Yok New 52 yok efendim Rebirth her önüne gelen evreni sifirdan baslatiyor. Marvel tarafi daha’da karisik en son Spiderman zengin oldu diyorlardı,Ölen karakterlerde 50 kere diriliyor.

Long live Vertigo Comics :slight_smile:

1 Beğeni

Sandman yada Watchman ile baslamayi düşünüyorüm.

Gömülü Şamdan - Stefan Zweig

Zweig’ın 20 kadar hikayesini okumuştum ama en az sevdiklerimden oldu. Biraz fazla bağnaz yahudi kafasındaki karakterler yüzünden muhtemelen.

Bu kitaptan sonra Mikrobiyota’ya başladım yeni alma hevesiyle ama bir yandan ders notları okurken bir yandan da öğretici bir dili çekemedim. Kitap kötü değil ama sanki 1.sınıfımın tekrarı gibiydi o yüzden ders çalışmak zorunda olmadığım bir hafta geri döneceğim ona.

Şu anda ise Vişnenin Cinsiyeti - Jeanette Winterson okuyorum. Okuduğum ilk Winterson hikayesi ama hepsini almak istedim onun anlatımına düşünce bir kez. Kendisi de önsözünde kendini tarif ettiği gibi, zaman ve mekandan bağımsız, hayalgücünün tüm olanaklarını kullanan ama bir yandan da onu gerçeklikmiş gibi hissettirebilen bir yazar. Aynı zamanda yazdığı tüm karakterlerde kendini, kendi yaşantısını anlattığını söylüyor ama bie kere karakterleri ve olayları okumaya başlayınca ‘nasıl ya?’ diyorsunuz. Çook ekzantirik ve çook sürükleyici. Bitirdikten sonra da yazarım.

9 Beğeni

Taze taze bitirdiğim Carol Gömülmeden’in yorumunu yapayım. Açıkçası ben Kafes’i okumamıştım. Filmini izledim ve hoşuma gitti. Yazarın da yeni kitabı çıkınca hemen aldım ve okudum. Kitap gerilim, macera, gizem türlerini kapsıyor.

Kitabın ilk yarısını üç günde kalan yarısını bir buçuk günde bitirdim. İlk yarısı zaman zaman can sıkıcı olsa da ikinci yarısı oldukça sürükleyiciydi. Yazar hayali olarak kurguladığı kasabaları yeterince olmasa da iyi tasvir etmiş. Ama en çok karakter yaratımını beğendim yazarın. Özellikle Duman karakteri son zamanlarda okuduğum en iyi kötü karakterdi. Kitabın puanı oldukça düşük Goodreads’te. O yüzden beklentim de düşüktü. Fakat beklediğimden iyi çıktı kitap. Ayrıca @Asli_Dagli 'nın çevirisi de çok iyiydi.

12 Beğeni

Jeanette Winterson’dan “Tek Meyve Portakal Değildir” romanını öneririm. Beğeneceğinizi düşünüyorum :slightly_smiling_face:

2 Beğeni

Size katılıyorum. Seneler önce Zweig’dan Acımak romanını okumuştum bi yayınevinden, şimdi Can Yayınları “Sabırsız Yürek” ismiyle basıyor diye biliyorum. O zamanlar kitabı elimde görenler “Zweig kim?” diye sorarlardı. Şimdi Zweig’ı tanımayan kalmadı, üstüne iyice kahve yanına kitap konseptli instagram sayfalarının parçası oldu…Tanınması ve okunması tabi ki çok güzel bir durum ama insanların fazla abartma huyları da göz ardı edilemez bence.

4 Beğeni

Ben severim Zweig’ı. Zaten sevme nedenlerimden biri ulaşılabilir olması. Bir de süslemesiz bir dili olsa da insanı tamamen edebiyattan soğutan anlatımı olmaması güzel. Etkileyici (bu etkileyiciği genellikle hikayelerini kötü sonla bitirirerek sağlar ama) hikayeleri olması, hemen okunup bitmesi güzeldi benim için. Ama sanırım okunabilecek belli başlı güzel hikayelerini okumuşum. Artık o kadar da eğilmeye gerek yok üstüne :d

@raispecial Çok teşekkür ederim önerinizee :slight_smile: İlk romanı galiba ya da yanlış hatırlıyorum. Tutku ve dediğiniz kitabı listeme ekledim bundan sonrası için. :slight_smile:

5 Beğeni

Zweig aynı zaman da iyi bir biyografi yazarıdır. Onları da okumanızı öneririm.

6 Beğeni

https://www.iskultur.com.tr/dosyalar/2019/01/omerin_cocuklugu-255x420.jpg

Ömer’in Çocukluğu - Muallim Naci

Küçük bir çocuğun o çocukça korkularını, isteksizliklerini dile getirmiş. Anlatım dili çok güzeldi. Bu seride okuduğum ilk kitaptı. Günler önce bir parça okuyabilmiştim. O günden beri bir vakit bulsam da devam etsem diye fırsat kolluyordum.

Babası vefat edene kadar kendisinin yaşadıklarını anlatmış Muallim Naci. Asıl adı Ömer. Muhayyelat-ı Aziz Efendi romanındaki Naci karakterinden etkilenerek bu adı kendisine mahlas olarak seçmiş.

Bir çocuğun gözünden anlatılan harika hatıralar okudum. Zaman zaman kendi çocukluğumdan izler aradım. Zaman zaman da yaşamadığım bu döneme büyük hayranlık duydum. Dönemi çok güzel yansıtmış gerçekten. O dönemlerde çocukların nasıl yetiştirildiğini bazen gıpta ederek bazen de sinirlenerek okudum. Babasına olan özlemini dindirmek için, belki de onu yâd etmek için yazmış olabilir. Kendisi buna bir neden aramamış. Yazmak isteyip yazdığını dile getirmiş.

Otuz dokuz sayfalık incecik bir kitap. Bazen okurken aklımdan “Keşke ortaokul sıralarında anlayamacağım veya beni zorlayacak kitaplar yerine bu okutturulsaydı,” dedim. Kendisine yeniden yer vereceklermiş. Mutlaka okumayı düşünüyorum.

Arka Kapak Yazısı:

Muallim Naci, nam-ı diğer Ömer, sekiz yaşına kadarki çocukluk hatıralarını pek sevimlice, neredeyse o yaşından anlatıyor. Babası, abisi, annesi, kedisi Fındık, Hoca Efendi, mahalledeki komşular… Bir çocuğun çevresindeki herkes var bu anlatıda. Sokakta karşılaştığı köpeğin saldırması üzerine yaşadığı korku, eve alınan oğlakla bahçede geçirdiği keyifli vakitler, oynarken düşüp yaralanması, babasıyla ders çalıştığı saatler, mektepte falakaya yatıran Hoca Efendi’den ve karanlıktan korkusu, bilmediği bir yerde kaybolduğunda duyduğu çaresizlik… Muallim Naci, hepimizin çocukluğundan tanıdığı bu duyguları öyle canlı anlatıyor ki tek başımıza gidemeyeceğimiz bir mazinin içine bizi bırakıveriyor; üstelik eski İstanbul da semtleri ve yaşayışıyla yanımızda olarak.

Muallim Naci (Ömer) (1850-1893) Muallim Naci, Saraçhanebaşı’nda saraçlık yapan Ali Bey ile Fatma Zehra Hanım’ın oğulları olarak Fatih’te dünyaya geldi. Babasının vefatı üzerine annesi ve kardeşleriyle Varna’ya, dayısının yanına yerleştiler. Fatih Fevziye Mektebi’nde başlayan eğitimine Varna’da devam eden Naci, bir yandan medrese eğitimi görürken bir yandan da özel hocalardan Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi. Hattatlıktan icazet aldı. Muhayyelat-ı Aziz Efendi romanındaki Naci karakterinden etkilenerek bu adı kendisine mahlas olarak seçti ve ilk şiirlerini de Naci mahlasıyla bu dönemde yazdı. Tercüman-ı Hakikat’e şiirlerini gönderen Naci, Varna’dan İstanbul’a döndüğünde bu gazetenin edebi sütunlarını yönetmeye başladı. Burada yayımladığı eski tarz şiirler eski-yeni tartışmasında bir kutuplaşma yarattı ve gazetenin sahibi Ahmet Mithat’ın tepkisini çekti. Arkadaşlarıyla beraber gazeteden ayrılan Muallim Naci Saadet ve Mürüvvet’te yazılarını yayımladı; Mecmua-i Muallim dergisini yönetti. Mekteb-i Sultani ve Mekteb-i Hukuk’ta edebiyat öğretmenliği yapan Muallim Naci, Tanzimat Dönemi edebiyatımızın meşhur ve önemli simalarındandır. Yeni kültüre sahip, milli değerlere bağlı, edebiyatta eskiyi savunur görünmekle beraber dilin sadeleşmesi ve edebiyatın yenileşmesine hizmet etmiş bir yazardır. Şairliği, sözlük çalışmaları, çevirileri ve yazarlığıyla Tanzimat edebiyatının yine çok yönlü isimlerinden olan Muallim Naci’nin seçme eserlerine Türk Edebiyatı Klasikleri Dizisi’nde yer vermeyi sürdüreceğiz.

13 Beğeni

John Scalzi - Yaşlı Adamın Savaşı 1
Kitabı yariladim. Çok iyi bir kitap değil. Kötü de değil. İçinde biraz Ender’in Oyunu, birazda Avatar var. Uzayda geçen bir konu.
Hikayeyi ana karakter anlatıyor. Yarısına kadar geldim ama bu karakterin daha hiç bir farkını görmedim. Bu tür kitaplarda ana karaktere bazı farklı özellikler yuklenmeli bence.
Sayfa sayısı çok değil, kitabın sonunu merak ediyorum bi de Goodreads’da puanı 4.24, bu kadar yüksek bir puanı neden almış, görmek istiyorum.

8 Beğeni

Doğrusu bu kitabı merak ediyorum. Bitirirseniz bir yorum daha bırakın lütfen

2 Beğeni

Geçtiğimiz günlerde okuduğum ama yorumlamaya üşendiğim kitaplardan kısa kısa bahsetmek isterim.

Okur Postası-Nalan Barbarasoğlu

Bir öykü kitabı bu. Fakat belli bir çerçeve içinde yazılmış öykülerden oluşuyor. Yazar, sevdiği yazarlara mektup yazarak kurgulamış öykülerini. Her öykü farklı bir yazara yazılmış bir mektup niteliğinde. Öykülerin içerikleri ise yazıldığı yazarın eserleriyle öyküyü yazan kişinin kendi hikayelerini birleştirmiş. Ne çok iyi ne çok kötü diyebilirim bu kitap için. Bazı öyküler insanı hüzünlendiriyor. Bazıları çok donuk. Genel olarak farklı bir deneyimdi benim için.

Siyah Kuğu Parkı-David Mitchell

Bu romanı sevdim diyemem, sevmedim hiç diyemem. :slight_smile: Okurken de hep ikilemde kaldım. Yeri geldi çok iyi ya dedim, yeri geldi bu ne ya dedim. Yazarın üslubundan kaynaklandı bu. Yazar o kadar çok isim, marka, yer ismi kullanmışki ilk başlarda kitabı bırakacaktım. İlerledikçe bu isimler azaldı neyse ki. Kitap bir çocuğun büyüme öyküsü. Yer yer kahkaha attım, yer yer içim burkuldu. Ama yazarın çok seveni var, hafif post-modern tarzda yazıyor sanırım. Benim de post-modernizmle aram çok iyi değil. Bir başkası kitabı daha çok severdi eminim. Kötü kitap değil neticede.

Küçük Şeyler-Samipaşazade Sezai

Edebiyatımızdaki ilk öykü kitaplarından birisi Küçük Şeyler. Yıllardır okumak istediğim bir eserdi. İş Bankası’nın harika baskısı çıkınca alıp okudum. Adı gibi küçük ama hayata dair öyküler anlatıyor yazar. Betimleme seven birisi olmama rağmen kitaptaki bazı betimlemeler beni yordu açıkçası. Onun dışında hoş, küçük bir kitaptı.

4 Beğeni

Kitabın konusu hakkında İthaki’nin bu baskısı veya Alfa’nın baskısının tanıtım bültenleri fazlasıyla bilgi veriyor okumadıysanız o arka kapak ya da tanıtım bültenlerini okumayın.

Kitabın tamamını okuduktan sonra, giriş bölümünü yeniden okuyun ve İthaki baskının kapağına yeniden bakın.
Şimdi her şey çok daha anlaşılır olacaktır.

Kim yalan söylüyor, gerçek hangisidir, doğa üstü karanlık varlıklarla son sayfasına kadar merak ve heyecanla okudum…

Kitabı okumanız bitince giriş bölümünü tekrar okuyun tüm hikaye çok daha anlaşılır olacak.

20 Beğeni

Kitap: İntihar Kulübü
Özgün Ad: The Suicide Club
Yazar: Robert Louis Stevenson
Yayın: Maya Kitap
Baskı: 1. basım, Ağustos 2016, İstanbul
Çeviri: Macidegül Batmaz
Editör: Selin Saraçoğlu
ISBN: 978-605-9902-46-5

Ünlü “Define Adası” (dönüp dönüp okuduğum, çok sevdiğim bir kitaptır) ve yine ünlü “Dr. Jekyll ile Mr. Hyde’ın Tuhaf Öyküsü” adlı yapıtların yazarından -birbiriyle bağlantılı- üç öykü…

Kitabın başında yer alan yaşamöyküsünden babasının Robert Louis Stevenson’a yazar olması için destek verdiğini, ailesinin geleneksel mesleği olan mühendisliğe ilgi göstermeyip hukuk eğitimi aldığını ama hiç avukatlık yapmadığını, dini reddedip ateist olduğunu, yaşamının son yıllarını Samoa’ya bağlı bir adada geçirdiğini ve yerlilerin ona “öykü anlatıcısı” anlamına gelen Tusitala adını verdiğini, müzisyenliğini ve 123 bestesi/düzenlemesi olduğunu, pek çok ünlü yazarın hayranlığını kazandığını öğreniyoruz.

“İntihar Kulübü” adlı bu yapıt, Stevenson’ın “Yeni Bin Bir Gece Masalları” (New Arabian Nights) adıyla bir araya getirdiği öykülerinin ilk cildinin bir bölümünü oluşturuyor ve içinde birbirine bağlı üç öykü var: “Kremalı Turta Dağıtan Genç Adamın Hikâyesi”, “Doktor ve Saratoga Sandığının Hikâyesi”, “Fayton Macerası”.

Öykülerin iki ana karakteri Londra’da yaşayan hünerli Bohemya prensi Florizel ile sırdaşı ve yaveri olan Albay Geraldine.

Serüven, Prens Florizel ile Albay Geraldine’in kılık değiştirip Londra’da gezerlerken yoğun sulusepken yüzünden bir istiridye restoranına sığınmalarıyla başlıyor… Daha sonra restorana genç bir adam geliyor ve herkese kremalı turta dağıtmaya başlıyor, ikramını geri çevirenlerin turtasını ise kendi yiyor. Prens Florizel, ikram sırası kendilerine gelince akşam birlikte yemek yerlerse kabul edeceğini söylüyor. Akşam yemeğinden sonra kremalı turta dağıtan genç adam onları bir kulübe götürüyor. Külübün adı ise “İntihar Kulübü”… Burada, yaşamlarına son vermek isteyen ama bunu gerçekleştirecek cesareti gösteremeyenlere yardımcı olunmaktadır…

Beğendiğim bir kitap oldu. "Define Adası"nın yapısından uzak bir kitap; daha çok "Dr. Jekyll ile Mr. Hyde’ın Tuhaf Öyküsü"nün tarzında… Gotik bir kokusu var…

12 Beğeni