Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Vahşetin Çağrısı-Jack London

Çocukken Beyaz Diş’i okuyup okumadığımı unuttuğum için bu kitap yazardan okuduğum ilk kitap diyebilirim. Yıllardır aklımda olup da okuyamadığım bir yazardı Jack London. Kitap Beyaz Diş gibi bir köpek hikayesi. Güney’in sıcak topraklarından kuzeyin vahşi ve soğuk doğasına sürüklenen Buck adlı köpeğin hikayesini okuyoruz kitapta. Yazarın dili, betimlemelerini beğendim. Kitap bitince yazarın bir sürü kitabını daha listeme ekledim.

Gelelim kitabı okuduğum baskıya. Yabancı Yayınları’nın ciltli baskısından okudum bu kitabı. Cildin hem kalitesi hem kapak resmine bayıldım. Çevirisi de yeterliydi. Üç dört yazım yanlışı/eksik-fazla kelime dışında bir hataya da rastlamadım. Okumayanlar bu baskıyı edinebilirler.

5 Beğeni

Dante - İlahi Komedya(Cehennem)
Dante’nin en büyük eseri ve dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinin ilk cildini bitirmiş bulunmaktayım. Bunun üzerine de birkaç söz söyleyeyim dedim.

Konu: Bu destan Dante’nin Vergilius rehberliğinde cehennemden geçmesini konu edinir. Cehennem dokuz daireden oluşur ve her sonraki daire bir öncekinden daha dardır ve daha büyük günahkarları barındırır. Cehennem yolcuğu birinci daireden başlar.(Ki burası İsa’dan önce yaşamış ve vaftizsiz olan, değerli insanların yeridir. Burada Homeros, Platon, Aristoteles, Sokrates vb. değerli bilginlerle karşılaşırlar.)
Ve bu yolculuk dokuzuncu dairenin dördüncü bölmesinden geçilmesiyle son bulur.(Ki burada Lucifer(Şeytan) yaşar ve en büyük günahkarlar, yani kendisine iyilik edenlere ihanet eden insanlar burada cezasını çeker, üç başlı şeytanın ağızlarında.)

Çeviri: Bendeki Oğlak Yayıncılık’a ait olan Rekin Teksoy çevirili baskısı. Daha önce sinema bölümü okuduğumdan dolayı adını çokça duymuş ve sinema alanındaki kitaplarına biraz göz gezdirmiştim. Ve buna güvenerek onun çevirisini aldım.
Çeviri konusunda başarılı diyebilirim. Tabii ki aşırı akıcı değil veya bir kere okuduğunuzda her şeyi anlayabileceğiniz bir metin yok ortada. Ama bunun sebebi Dante’den ve dilinden ve de eserin düzyazı olmamasından kaynaklı. Yani ortada kaliteli bir iş var diyebiliriz.
Metnin diline örnek vermek gerekirse, Homeros destanlarındaki gibi bir dili olduğunu söyleyebilirim.

Bu yolculukta dinlerden, tarihten, mitolojiden vs. tanıdığımız kişiler ve varlıklarla, cehennemin değişik dairelerinde karşılaşmak ayrı bir güzeldi. Şu anda bu eserin güzelliğini övecek kelimeler bulmak istiyorum, lakin pek bir şey söyleyemiyorum. Neredeyse 1000 yıl önce yazılmış bu eserde, bilginin ve hayalgücünün bu derece muhteşem harmanlanmasını hangi kelimelerle övebilirim ki! Ancak diyebilirim ki okuyun. Yani okuyun. Gerçekten okuyun. OKUYUN.

Notlar:

  • Her kantonun sonlarında o kantoyla ilgili şahane bir resim bulunuyor. Görsel anlamda da yolculuğa dahil oluyorsunuz.
  • Her sayfanın altında şöyle notlar mevcut.

    Mümkünse ilk önce kantoyu okuyun.(Her kanto 8 sayfa civarı sürüyor.) Sonra dönüp notları okuyun. Eğer çok sevdiyseniz notları okuduktan sonra tekrar kantoyu okuyun. Her cümlenin altında başka bir anlam yattığı için, bu anlamları bilip de destanı okumak ayrı bir haz verir.
  • En son daire olan ve en büyük günahkarların bulunduğu dokuzuncu dairede hoşunuza gitmeyecek şeylerle karşılaşabilirsiniz.
20 Beğeni

Victor Hugo-Bir İdam Mahkûmunun Son Günü

Yani bu kitap hakkında ne söyleyebilirim bilmiyorum. İçimi acıtan bir kitap. Henüz bitirmedim ama sıkıcı olduğu için ya da akıcı olmadığı için değil. Hemen bitmesini istemiyorum. Aslında bir günde bitirilebilecek kadar kısa ama konu olarak hazmedilmesi zor bir kitap. Özellikle hukuk okuyan, avukatlık yapan ya da hukukla ilgilenen arkadaşların dikkatini çekeceğini düşünüyorum.

10 Beğeni

Şu an ben de bu kitabı okuyorum ve hemen bitirmek istemediğim, hatta rahatsız olduğum için (ki bu Hugo’nun ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor) 41. sayfada bırakıp yarına erteledim. Düşüncelerimi başka birinden okumak çok tuhaf geldi.

2 Beğeni

Hiç bir şey değilse bile herhalde 150 yıl önce yazılan bu kitapta anlatılanlar, düşünceler Victor Hugo’yu bizim çağdaşımız yapmak için yeterlidir.

3 Beğeni

Dipnotların çoğu hakikaten çok bilgilendirici. Nerdeyse “Açıklamalı Notlarıyla” özelliği katmış kitaba fakat bazı yerlerde fazla aşırıya kaçmıştı. Şöyle dipnotlar vardı ;

Usta = Vergilius
Ustam = Vergilius
Büyük Usta = Vergilius

Anladık Usta Vergilius :slight_smile:

8 Beğeni

Zaten dipnotların yarısı Vergillius’un sıfatlarından oluşuyor. Vergilius aşağı, Vergilius yukarı😁

Burada iyi combo yapmışlardı:

5 Beğeni

Ben, Efsane kitap ve film çok çok farklı. Ama kitap bir dehşet ve sonu o son insanlığın son… Bence de herkes olumalı

Sinema bölümünü bıraktığımdan beri -psikolojik midir bilmiyorum- film izleyemiyorum. O zamanlar günde 3 film seyrederken, son 3 yıldır toplasan 10 film izlememişimdir. Çerezlik filmlerle tekrardan bu dünyaya girmeye çalışırken Lars Von Trier izlemek, harakiri yapmaktan farksız olur herhalde😟
Yinede film güzele benziyor. Eğer geri dönüş yapabilirsem filmi mutlaka izlerim.

Beni anca Bergman kendime getirir🙂

1 Beğeni

Yedinci Mühür’le başlayacağım. Önce ölümle bir dans etmek istiyorum.

1 Beğeni

Yaklaşık 6 aydır elimde olmasına rağmen bugün okuma fırsatını yakalayabildim. Aslında okumaya korkuyordum bir anda bitip kötü hissettireceğini düşündüğüm için, ne kadar ertelesem de öyle oldu :smiley: Yazar/çizerin tarzını beğendim, duygusal bir hava katabilmiş. Özellikle atmosfer değişimlerini çok iyi resmederek başarmış bunu. Anlatmak istediği şey ise insanı güçlü olmaya iten türden. Bazı şeyler ne kadar istesek de engellenemiyor ve bizi böyle bir duruma sokan şeylerin de zaten engellenmemesi gerekiyor. Bazen mücadeleyi o duruma karşı değil arkada kaldığımızda elimizdekilere karşı vermemiz gerekiyor. Tam olarak nelerden bahsettiğine değinmek istemiyorum okumak isteyen olursa alacağı zevke etki etmemek için. Gününüzün 45 dakikasını hoş bir şekilde; günlük, haftalık, aylık ve yıllık tüm dertlerinizden uzaklaşarak geçirmek isterseniz bence bu kitabı tercih edebilirsiniz. :slight_smile:

15 Beğeni

Madamların Mösyölerin, Markilerin Markizlerin, Baronların Baroneslerin, Kontların Konteslerin diyarından geldim ey ahali :smile:

Toplamda 1500 küsür sayfalık, iki ciltten oluşan İş Bankası Hasan Ali Yücel Klasiklerine dahil olan edisyonu 15 günde bitirdim. 8 sezon boyunca hafta hafta bölüm bölüm takip ettiğiniz bir dizi bittiğinde insan nasıl bir boşluğa düşüyor ise ben de şu an aynı boşlukta, içimde bir burukluk ile kalakalmış durumdayım. Bir cilt daha olsada okusam dediğim ender romanlardan oldu. İyiki zamanında kırpılmış edisyonlarını okumamışım.

Monte Cristo Kontunun, edebiyat ile ilgili olmayan kişilerin bile bir şekilde bildiği, sinema, tiyatro, opera, müzikal, resim vs. gibi binlerce farklı sanat eserine ilham kaynağı olmuş ve halen “intikam hikayesi” denildiğinde akla gelen birkaç temel eserden biri olan bir başyapıt ünvanını gani gani hak ettiğini kendi adıma gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.

“Klasikler gereksiz uzundur, okuması zordur, sıkıcıdır, anlatımı akıcı değildir, betimlemeleri bayıcıdır…” gibi önyargılarınız var ise bunu kıracak olan romanların başında kesinlikle Monte Cristo Kontu gelir.

24 Beğeni

Bir oturuşta bitirdim.Akıcı bir hikayeydi kendisini okutturuyor.Yazarın her ayrıntıyı açıklamayıp okuyucunun hayal gücüne bırakmasını sevdim dozunu çok iyi ayarlamış.Kafa dağıtmak için güzel bir hikayeydi tavsiye ederim.

15 Beğeni

Andromeda Nebulası (Ivan Yefremov) kitabını okudum.

Öncelikle şunu belirteyim. Kitap çok uzun olmamasına rağmen uzun bir sürede bitirdim. Rus bilimkurgusu zor okunan bir çeşitmiş bunu anladım. Bazı Rus yazarların (Strugatski biraderler) kitap incelemelerinde bunu görmüştüm ve nedenini anladım. Kitabın içeriğine gelecek olursak; içeriğini, içindeki evrim-biyoloji-uzay terimlerini çok beğendim. Çünkü uydurma terimler değilmiş bunlar. Araştırmasını yapınca anladım. Bazı yerlerinde sıkılmadım desem yalan olur. Konudan konuya, karakterden karaktere atlayınca biraz kopukluk oldu ama o kadar olur herhalde.

Kitapta insanlık muhteşem bir düzende. Herkes refah içinde yaşıyordu. Bazı alanlar uzay için gerekli maden alanlarına dönüşmüş ve buralara çalışmaya gidebiliyorsunuz. Bir diğer sıkıldığım konu ise karakter isimleri çok değişik geldi. Zaten bazı yerlerdeki yazım yanlışlıklarından dolayı isimler iyice karışmaya başladı.

Kitabı bazı olumsuzluklarına rağmen (benim açımdan) yine de tavsiye ederim. Puanım 8/10.

11 Beğeni

Bu kitabı bir ben sönük buldum herhalde. :roll_eyes:

2 Beğeni

Yok yok yalnız değilsiniz hocam :grin: ağır betimlemelere sahip olan kitaplardan sonra böyle daha hafif kitaplar okuyunca oluyor.

1 Beğeni

Yalnız olmadığımı görünce sevindim açıkçası. :smiley: Bu arada Merdivenler Kenti’ni sevemeyen azınlıkta da yer alıyorum. :sweat_smile::sweat_smile:

Lady Anne Susuyor - Saki

Bildiğiniz üzere Babil Kitaplığı çeşitli yazarların kısa öykülerinden oluşan Jorge Luis Borges’in hazırladığı bir seçki. Şu ana dek seçkiden sanırım dört ya da beş tanesini okudum ve hepsinden fevkalade memnun kaldım.

Saki’nin hayat hikayesini detayına kadar yazmak isterdim ama bu pek mümkün değil fakat detaylı bir biyografi için Notos’un İnsanlar, hayvanlar ve yırtıcı hayvanlar kitabını alabilirsiniz. Yaklaşık yedi sayfalık bir biyografi var ve gerçekten yazarın bu öykülere nasıl ulaştığını kanıtlıyor. Teyzeleriyle yaşamak zorunda bırakıldığı ve sürekli baskıcı bir şekilde yetiştirildiği için neredeyse tek dostları hayvanlarmış. Bu sebeple öykülerinde hayvanlara oldukça yer vermiş. Diğer yandan I. Dünya Savaşı çıktığında gönüllü olarak askere yazıldı. Onun sakin, içe kapanık ve insanları alaya alan bakış açısının ardında gizli bir ölüm isteği olabileceğine değinmişler. Bu sebeple de savaşa gönüllü katıldığını söylüyorlar. 1916 yılının 14 Kasım’ında Hector Hugh “Saki” Munro’nun vaziyet aldığı siperde, yanındakine “Söndür şu uğursuz sigarayı!” diye haykırdığı duyuldu. Aradan bir saniye geçmeden başına aldığı kurşunla yere yığıldı…

Toplamda on iki öyküden oluşan kitap -kimse kusura bakmasın- harika! Burada kendisine bir parça hayran olduğumu itiraf etmem gerekir. Okudukça hayranlığım artmaya başladı. Her öyküde hem güldüm hem de acınası yaşamları okudukça ibret aldım. O günlerden bu günlere hiçbir şeyin değişmediğini ve bu tip insanlardan Saki’nin sivri diliyle intikam aldığını düşünmeden edemedim. Hani bazı kitaplarda nefret ettiğiniz, tiksindiğiniz insanlar vardır ya işte Saki bunlardan bir bir dalga geçe geçe intikam alıyor. Onları hep küçük düşürüyor ve insanların ne kadar basit olduğunu gözler önüne seriyor. Bu öyküleri okudukça öyküdeki karakterleri hayatınızdaki bazı insanlara benzetiyorsunuz ve kendinizdeki o basit, avam noktalarınızı keşfedip hayatta ne kadar da anlamsız şeyler için efor kaybettiğinizi anlıyorsunuz. Hem ders veren hem de etrafınızda sizi sürekli çileden çıkaran insanlar gibi olanların hak ettiğini alması bakımından ferahlatıyor. Hayvanların bazıları küstah, bazıları düz hayvan bile olsa çocuklar için başka değerleri var. Çocukların ve hayvanların yetişkinlerden daha yetişkin olduklarını anlatmış Saki.

Özellikle; Lady Anne Susuyor, Gabriel-Ernest, Tobermory, Derisi ve Gerisi, Açık Pencere, Siredni Vaştar, Araya Girenler adlı öyküleri kesinlikle okumalısınız. Zaten bu öyküleri okuduktan sonra daha fazlasını okumak isteyeceksiniz.

Öyküler:

  1. Lady Anne Susuyor
  2. Masalcı Amca
  3. Tavan Arası
  4. Gabriel- Ernest
  5. Tobermory
  6. Derisi ve Gerisi
  7. Dinlenmeme Kürü
  8. Mowsle Borton’da Huzur
  9. Bıldırcın Yemi
  10. Açık Pencere
  11. Siredni Vaştar
  12. Araya Girenler

Arka Kapak Yazısı:

“Thackeray, Kipling ve diğer birçok İngiliz aydın gibi Hector Hugh Munro da Doğu’da dünyaya geldi. Munro soyadını köklü bir İskoç ailesinden, Farsçada kadeh sunan anlamına gelen Saki takma adını ise Rubailer’den almıştır.

Munro’nun yapıtları, yalnızca varlıkları bile çevresindeki insanların hayatını zehir etmeye yeterli, yaşı geçkin, iğrenç, kendi istekleri doğrultusunda hareket eden insanlar ve dostlukları bir tür büyü olan hayvanlarla doludur.

Saki bir tür alçakgönüllülükle acımasız ve acıklı öykülerine önemsiz bir hava verir. Bu incelik, ha­fiflik ve vurgu eksikliği Wilde’ın tadına doyum olmaz komedilerini anımsatıyor.”

  • Jorge Luis Borges -

Ölümlü Ölümsüz - Mary Shelley

İçimdeki bunalımı atmak için ince bir şey ararken gözüme takılınca “Nasılsa otuz altı sayfa yirmi dakikada biter,” diyerek okumaya başladım. Maria Brzozwska’nın resimleriyle süslenmiş bir kitap. Açıkçası ben resimleri pek fazla beğenmedim. Benim sevdiğim bir tarz olmadığı için olabilir. Ayrıca sert kapak olduğunu da belirtmek isterim. Bu kadar ince bir kitap için neden sert kapak tercih edilmiş pek anlayamadım. Olmasa da olurmuş… Hikayeye gelince bir aşk hikayesi aslında. Sevdiği kadını mutlu etmek için bir simyacının yanında işe giren ve yaşadığı duygusal bunalımdan ötürü yanlış bir karar alarak bir sebepten -bunu söylemeyeyim- ölümsüzleşiyor. Daha çok genç yaşamaya devam ediyor. Yani ne desem bilemiyorum aslında. Çok da harika değildi. Bir çırpıda okunuyor doğru ama çok da iyi diyemem. Beni Mathilda’daki gibi etkilemedi. Hatta Mathilda’nın yanından bile geçemez. :slight_smile: Takdir sizin.

13 Beğeni

Oathbringer, Brandon Sanderson.
Kitabı bitireli iki gün oluyor aslında, sanırım yarın yeni bir şeyler okumaya geçebileceğim ancak. :joy: Geçen hafta Audible’dan alıverdim.
Ne diyebilirim ki, klasik, verdiğini hakkıyla, güzelce veren Sanderson bu. Pek çok soruya cevap bulmakla birlikte yeni sorular da getiriyor kitap bizlere. Umarım şu Akılçelen karmaşası son bulur da deliler gibi tartışırız hep birlikte. Şu an bir şey diyemiyor olmak üzücü bir durum doğrusu.

12 Beğeni