Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Evet, doğru. Kemp ona ihanet ettikten sonra insan öldürdü. Ama ihanetten önce terör planlıyordu. Belki Kemp ihanet etmeseydi, böyle olmazdı.

Kısa, bir solukta okunan Jack London hikayesi “Genç Boksör” şehirlerden ve insanlardan uzakta büyüyen ahlaklı ve erdemli bir gencin babasının isteğiyle başladığı boks yaşamında kısa sürede yükselmesini ve…… arkası kitapta. :slight_smile:

85 sayfalık kısa bir kitap olması nedeniyle devamını yazarsam tüm hikayeyi anlatmış olacağım. :slight_smile:

16 Beğeni

JK Rowling - Harry Potter ve Felsefe Taşı

Potter’ın bende yeri ayrıdır. Nasıl Asimov, Philip K Dick beni bilimkurgu okumaya heveslendirdiyse, Potter da fantastiğe yönlendirdi beni. Hala Kitapçıyı her gün arayıp geldi mi diye sorduğum günleri hatırlıyorum. Hatta Yüzüklerin Efendisini de Harry Potter’dan sonra okuduğumu itiraf etmeliyim sanırım.

Diyeceksiniz ki madem yıllar önce okudun ve hayranısın neden yeni okumuş gibi yorum yapıyorsun. “Çünkü yeniden okudum.” Ancak bu kez normal metinden değil de Jim Kay’in harika çizimleriyle beraber okudum.

Seriyi ilk defa duymadınız belki ama ilk defa okuyacaksanız ve azcık daha tuzlu olmasını göze almışsanız kesinlikle bu baskıları tercih etmelisiniz. Ben filmleri izlerken bile “Bunu böyle hayal etmemiştim be ya…” dediğim çok yer hatırlıyorum. Jim Kay tam olarak bu noktada çizimleriyle imdada yetişiyor. Özellikle Minerva, Hagrid ve Dumbledore çizimleri tam da hayal ettiğim gibiydi mesela.

Çeviri zaten eski çeviri ile aynı yine Ülkü Tamer çevirisiydi.

Kitabın içeriğinden fotoğraflar da ekledim bu kez. Hem okurken hem de çizimleri incelerken çok keyif aldım.

15 Beğeni

"Kadın, Uyan!" - Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi - Olympe de Gouges (çeviren: Berna Günen)

&

Kadınlara Ayrımcılığa Hayır - Olympe de Gouges - Elsa Solal (çeviren: Ali Berktay)

“Devrimler sonsuzdur!” diyordu Zamyatin, evrensel ve zamansız bir gerçeğin altına kalın bir çizgi çekerek. “Son devrimin imkansızlığı” en çok da feminist hareketin merkezinde bir nabız gibi atıyor yüzyıllardır. Bir çağ yangınının ardından "özgürlük, eşitlik, kardeşlik"i yalnızca insanlığın yarısına “bahşeden” Robespierre’lerin "erkek devrim"inin kalbine bir bıçak gibi saplanan Olympe de Gouges da, çağdaşı Mary Woolstonecraft’la birlikte, farklı yerlerde ama benzer ruhla, birinci dalga feminizmin belkemiğini yaratıyordu. Kadının doğal haklarını erişebilmesinin peşinde patriyarkanın devamlı baskısını işaret eden tarihi bir belgeye, Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi’ne, imza atan Gouges; eril devrimin kadını idam sehpasına çıkarmakta gösterdiği istikrarını onu kürsüye çıkarırken de göstermesini talep ediyordu. Bu cesur uyanış çağrısı, her devirde olduğu gibi “küçük karakterlerce” vatan hainliğine dek uzanan bir suçlamalar silsilesinin de köşe taşlarından birine dönüşürken Gouges devrimin Medusa’sı ilan ediliyor, giyotinin parlak kenarında sırıtan “kadın delirticilerin” iştahını kabartıyordu. Devrin(m)in kız kardeşlerini gözbağlarını çözmek ve onları aynı bayrak altında toplamak için sesini kahramanca yükselten Gouges aynı zamanda, Kıta feminizminin ilk dalgası için çağının ötesinde bir kapsayıcılıkla, bir Fransız olarak ardından sürüklediği kolonyal günahlara da sessiz kalmayıp sömürgelerdeki siyahların haklarını dillendirerek köleliğin sistematikleştirilmesinin karşısında duruyordu. Kendine verdiği adla yeniden doğan bir birey olarak Gouges, her kesimin bir başka açıdan muhalifi olmakla suçladığı bir "tavan arasındaki deli kadın"a dönüştürülerek tarihe kirli damgasını vuran Robespierre’lerin imzalarıyla 1793 yılının soğuk bir kasım sabahında esen rüzgarda dimdik idama yürürken de intikam isteyen ruhunu kadınlara miras bıraktığını ilân ediyordu. Onun toprağa bulaşan kanı, mor renge bürünüp bir hareketin damarlarında bugün de dolaşıyor. Çünkü devrimler sonsuz, yol uzun, düşman güçlü ama fikirler ölümsüz. Başlar kopar ama köklerimiz sonsuza dek bizimle. Dün olduğu gibi bugün de.

Kırmızı Kedi “Kadın, Uyan!” başlığı altında çıkardığı derlemede Gouges’in yalnızca Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi’ne değil fikir hayatında önem arz eden diğer önemli metinlere de yer veren bir derlemeye imza atmış. Berna Günen’nin özenli dipnotlarıyla dilimize kazandırdığı derleme Türkiyeli okuru Gouges’a ulaştırma açısından çok önemli bir konuma sahip. Ayrıca bu kitaba başlamadan Alfa Kitap etiketiyle çıkan “Kadınlara Ayrımcılığa Hayır-Olympe de Gouges” kitabını okursanız daha doyurucu bir okuma için metinlere biyografik bir hâkimiyet de sağlayabilirsiniz. Ve her zaman Feminizm Kitabı’nı başucunuzdan ayırmayın, tarihsel izlekte raydan çıkmamak adına.

7 Beğeni

Kara Kule 4.5 olarak nitelendirilen Anahtar Deliğinden Esen Rüzgar kitabını okuyorum. Kitap hakkında bir şeyler söylemem gerekirse eğer kısaca seriye kısa bir kahve molası tadında olduğunu söyleyebilirim. Silahşor Roland ve ka-tet’i bu kitapta bir müddet soluklanma arası veriyor. Şu an için gayet keyifli ilerliyor. Stephen King’in yazım dilini ve aktardıklarını her daim sevmişimdir. Kara Kule serisini okumayanlar bu kitabı rahatlıkla okuyabilirler. Seri ile olan bağlantısı aşırı derecede az. Kitap birkaç husus dışında pek bir sürpriz bozan barındırmıyor. Bu sebeple de ayrıca okunmasında bir sakınca yok. Bununla birlikte seriye başlamayı düşünenler için de kitap güzel bir fragman tadında. Kısacası okumayan herkese gönül rahatlığıyla önerebilirim. Ama bana kalırsa ilk dört kitabı okuduktan sonra bu kitabın okunması daha anlamlı ve güzel oluyor. O sebeple öncelikli önerim dördüncü kitaptan sonra okunmasıdır. Ama aksi bir durumda da çok bir kayıp yaşanmamaktadır.

16 Beğeni

Yazarı tarafından iptal edildi. Silinmesini istemiyor, böyle kalsın. Kapladığı yer için özür diliyorum.

5 Beğeni

image

Az - Hakan Günday

Mükemmel. 10/10. 2020 de dahil, okuduğum (dinlediğim) en güzel kitap.

Uzun zamandır beni bu kadar duygu yoğunluğuna sürükleyen, boğazımda bir yumru ile bu kadar uzun süre okutan bir kitap olmamıştı. Mükemmel. Kitap biteli 1-2 saat oluyor ama sanki hala okuyorum, hala kafamın içinde olaylar oluyor. Bir sürü şey yazmak istiyorum ama hiçbir şey yazamıyorum. Kitabı resmen özümsedim, tıpkı Derda’nın meşhur romanı ilk okumasında özümsemesi gibi.

Eleştiri olarak da belki bu kadar olayın ve kişinin birbiri ile bağlantısı ve karşılaşılan rastlantılar söylenebilir, biraz abartı denebilecek seviyede idi ama sanırım o da yazarın bilinçli bir tercihi.

Sevmeyenlerin de neden sevmediklerini anlayabiliyorum. Herkese göre değil, depresif bir kitap. Argo’dan kaçınmaması, yaşanan olayların şiddeti bazı okuyucuları rahatsız edebilir. Yine de bence mutlaka bir şans vermek lazım.

Araştırmadım ama eğer yoksa keşke İngilizce’ye çevrilip yurt dışına da açılsa. Çok ses getireceğine eminim. (Edit: Şimdi baktım çevirisi varmış, bunu biraz araştıracağım).

Kitabı sesli kitap olarak Storytel’den dinledim. Çok başarılı olmuş, deneme süresindeyim ama kesin uzatırım üyeliği. Seslendirenlerin birisi de Hakan Günday (yanlış anlamadıysam), yazarın kendi sesinden dinlemek de ayrı bir deneyim.

22 Beğeni

Daniel Keyes – Algernon’a Çiçekler

Kitabı okumadan önce birçok yerde çok duygusal bir kitap olduğunu okumuştum. Gerçekten de hayatımda okurken en çok duygulandığım kitap olabilir. Zeka geriliği olan Charlie Gordon, daha önce Algernon isimli bir farede denenmiş ve başarılı olmuş bir zeka geliştirme ameliyatı olur. Ameliyat öncesi ve sonrasında kendisinden her gün yaşadığı olayları anlatan raporlar tutması istenir, böylece zeka gelişimi takip edilebilecektir. Biz de hikayeyi Charlie Gordon’un yazdığı bu ilerleme raporlarından okuyoruz. Okurken bazen Charlie’nin çevresindeki insanlara, bazen Charlie’ye, bazen bu sisteme sinirleniyoruz. Kitap insana mutluluk, arkadaşlık, yalnızlık gibi pek çok konuyu sorgulatıyor, duygusallığın tavan yaptığı bir noktada da sona eriyor. Herkesin mutlaka okuması gereken kitaplar vardır, bu kitabın da onlardan biri olduğunu düşünüyorum.

25 Beğeni

0001905622001-1
Amin Maalouf - Empedokles’in Dostları

goodreads

Bazen bazı yazarlarla ilgili insan “keşke şöyle bir kitap yazsa” diye tuhaf dileklerde bulunur. Mesela Yaşar Kemal bilimkurgu yazsaydı ya da Dostoyevski fantastik yazsaydı acaba nasıl olurdu?

Amin Maalouf bu yepyeni kitabında bilimkurgu yazmak istemiş. Üstelik son zamanlarda popülerliği giderek artan distopik bir bilimkurgu. Tabi bu eser “burada ekmek var ben de yazayım, yolumu bulayım” sığlığında olursa çok eleştirimizi alırdı. Bence bu kitap öyle değil.

Kitap bizim dünyamızda yaşayan ama bizden çok daha ileri bir toplumla yaşadığımız teması konu ediyor. Bu tarz kitaplara bilimkurgu klasiklerinde denk geliriz. En büyük fark ise temas kurulan varlıkların dünya dışından geliyor olması olurdu. Kitabımızda aynı dünyada yaşıyoruz ama o toplum nerede bilmiyoruz. Hikayede ıssız sayılabilecek tenha bir ada da var. Bu ilginç fikirlerini ve birinci şahıs günlük tipi anlatımını başarılı buldum.

Böyle bir distopya fikrini hayata geçiriyorsanız daha fazla detay vermeniz gerekiyor yalnız. Finali dahil kitabın en büyük sorunu bu yüzeyselliği. Sanki biraz aceleye getirilmiş gibi. Her şey öyle hızlı olup bitiyor ki insanın çoğu olaya inanası gelmiyor. Söz gelimi, ev yakacak kadar gözü dönen bir topluluk birden ortaya çıkıp birden vazgeçebiliyor. Kitap kısa ve akıcı evet ama fazla kısa maalesef.

Yine de Amin Maalouf’un 2020 sonunda çıkarttığı bu kitap okunmaya değer bir eser olmuş diyebilirim. En azından benim gibi yazarı seven bir okuyucuysanız, onun kaleminden distopya okumak keyifli oluyor.

16 Beğeni

Konusu:

Dünyadaki ülkeler, silahlanmanın yüksek maliyetinin farkına varıp bu külfetten kurtulmak için silahlanmayı Aya taşımaya karar verirler.Bunun için bir Ay Bürosu kurulur, ülkeler kendilerine ait sektörler kurarlar, ileri teknoloji silahlar ve bilgisayarlar burada kendi kendilerini geliştirip birbirleriyle mücadele etmeye başlar. Bir süre sonra Ay’ı teftiş etmek için bir grup insan gönderilir, fakat onlardan haber alınamadığı için ülkeler, oradaki silahların aşırı güçlenip tekrar Dünya’ya saldıracağından korkar.Ay Bürosu için çalışan Ijon Tichy abimiz, Ayda iken kimliği belirsiz kişiler tarafından kallotomiye uğrar. (beyin kortekslerini ayıran yapının kesilmesi ile beynin iki lobunun ayrılması). Beyninin sağ ve sol lobu birbirinden bağımsız hareket etmeye başlar.Bu sorunu çözmek için birçok profesörle görüşür. Daha sonra bir kez daha Ay’a gitmek zorunda kalacaktır. Kitabı anlayabildiğim kadarıyla bu kadar özetleyebildim.Kitabın ilk yarısını, diğer yarısına göre çok daha başarılı buldum.Son yarısını okurken yer yer “dayı ne anlatıyorsun sen yine” diyerek okudum.Dünyada Barış, yazarın bir diğer kitabı olan Gelecekbilim Kongresi ile birlikte okumakta en çok zorlandığım kitaplardan birisi oldu.Yine de yazarı Lem olduğu için, beş puan üzerinden dört puan verebileceğim bu eseri türü sevenlere kesinlikle tavsiye ederim.

27 Beğeni

Listeme ekledim, teşekkürler

1 Beğeni

Dr Moreau’nun Adası’nı eskiden okumuştum. Bilim kurgu klasikleri ile basıldığını görünce tekrar alıp okudum. Çevirisi güzeldi. 25 sayfalık çözümlemesi de bilgilendiriciydi.

Alfred Bester - Kaplan! Kaplan!

Konusu

“Jauntlamak” diye tabir edilen ışınlanmanın son derece yaygın olduğu bir evrende geçiyor kitabımız. Anakarakterimiz Gully Foyle savaş esnasında neredeyse yok edilmiş gemisi "Göçebe"de bir şekil 6 ay hayatta kalmayı başarıyor. 6 ay sonrasında bir gemi yaklaşıyor ve Foyle’u almadan gidiyor. İşte hikayemiz burada başlıyor. Gully Foyle’un kendisini kurtarmayan gemiden intikam almaya karar verme hikayesi. Gully Foyle’un varolma hikayesi.

Deneyim ve Düşüncelerim

Kitapla ilgili düşüncelerimden de önce anakarakterimize değinmek istiyorum. Foyle gerçek hayatta görseniz rahatsız olacağınız, iyi anlaşamayacağınız türden bir insan. Kendisi eğitimsiz, kaba saba, ağzından küfür eksik olmayan bir adam. Bu açıdan baktığınızda bir anti-kahraman hikayesidir kitap.

Kitap bir intikam öyküsü üzerine kuruluyor. Benzerliklerinden ötürü kitaba “Bilimkurgunun Monte Kristo Kontu” da deniyor.

Kitapta her okuduğunuz bölüm bir öncekinden daha da sürükleyici oluveriyor. Bölümler ilerledikçe tempo yoğunlaşıyor ve kendinizi daha da hikayenin içinde hissediyorsunuz. Bu kitabın ilk bölümleri sıkıcı demek değildir tabii. Kitap güzel bir başlangıç yapıp onun üzerine kuruyor da kuruyor.

Konusuna bakınca hikayesi ve sonu tahmin edilebilir bir kitap gibi duruyor. Fakat sizi temin ederim ki yazarımız, sizi kitabın her bölümünde ters köşe etmeyi başarıyor. Hikaye tahmin edemeyeceğiniz yerlere doğru ilerliyor. Ve bunu yaparken de bir çok farklı konuya değinmeyi de ihmal etmiyor. Sadece kurguyu doldurmak için eklenmiş hikayelerden ziyade birbirleriyle bir bütün oluşturan ama bir çok konuda size fikir veren olaylara tanık oluyorsunuz.

Gully Foyle’un serüvenini ve yaptıklarını okuması aşırı keyifliydi. Yaratılan evreni keşfetmek de bi o kadar zevkliydi. Bilimkurgu Klasikleri arasında en beğendiğim 3 kitaptan biri oluverdi kitap. Bilimkurgu Klasikleri içerisinde yer alan Bester kitaplarını( Yıkıma Giden Adam ve Kaplan! Kaplan! ) tüm Bilimkurgu okurlarına tavsiye ederim.

34 Beğeni

Raskolnikov

Rus edebiyatındaki en bilinen klasik olan Suç ve Ceza için bir şeyler yazmama gerek olduğunu düşünmüyorum ama yine de dayanamadım. Dostoyevski’den ilk olarak Karamazov Kardeşleri okuduğum için yazarı okumaya yanlış bir yerden başladım ama Suç ve Ceza sevgimi hiç etkilemedi bu. Karamazov Kardeşler’in ön kitabı diyebiliriz ve Karamazov Kardeşler’in yazılmış en iyi şeylerden biri olduğunu düşünürsek bu hiç de küçük bir övgü değil. Kitapta en öne çıkan şey tabiki karakterimiz Raskolnikov. Onun fikirleri, düşünceleri, kitap boyunca yaşadığı değişimleri, nihilist, karamsar hallerini okumak büyük bir zevkti. Her okur duymuştur Raskolnikov ve Suç ve Ceza’yı, bu kadar beklenti ve övgüye rağmen beklentilerimi aştı. Şunu da belirtmem gerekir ki ilk 100 sayfada kitaba tam olarak ısınamadım ve tam olarak bağlanamadım. Benim için Dostoyevski kitapları genel olarak böyle, bu kitapta da değişmedi. Sizde eğer başlangıçta kitaba kapılamazsanız okumaya devam edin, kitap sizi içine çekmeye başlayacaktır ve kesinlikle değecektir. Ayrıca HAY Klasiklerden okudum ve çeviri güzeldi, imla hatasına bile rastlamadım. Gerçekten teşekkürler böyle bir baskı için ama kitaptaki karakterlerin üç-dört farklı ismi, lakabı olduğu için bazen hangi karakter kim anlamak zor oluyor. Bazı karakterlerin isimlerini en sonunda anladığım oldu. Örnek olarak Başlangıçta İlya Petroviç diye tanıtılan Poroh’u verebilirim.. Sonuç olarak, unutulmayacak bir klasik, Raskolnikov ise kesinlikle yazılmış en etkili karakterlerden biri. ‘‘vicdanlı’’ bir katil

Kitaptaki en sevdiğim bölüm Raskolnikov’un Sonya’ya suçunu itiraf etmesi, ‘‘insan’’ ve ‘‘bit’’ tiradı. oldu.

Çok fazla kesit var kitapta sevdiğim ama üç tane paylaşayım yoksa çok uzayacak bu yazı. Son kesitte bayağı duygulanmıştım okurken.( Spoiler içerir ama kitabı okuyanlar bakabilir tekrardan hafızasını tazelemek için.)

“Her şeyi unutmak, bütün bu gevezeliklere bir son vermek ve yeni bir hayata başlamak istiyordum, Sonya. Benim oraya hiçbir şey düşünmeden, bir aptal gibi gittiğimi mi sanıyorsun yoksa? Aklı başında bir insan olarak gittim ben oraya Sonya. Beni mahveden de bu oldu zaten! Sanıyor musun ki, eğer iktidara sahip olmaya hakkım olup olmadığını kendime sormaya başlamışsam, buna hakkım olmadığını bilmiyordum? ya da eğer insanın bir bit olup olmadığını sormaya başlamışsam, demek ki, insan benim için bir bit değildir… Kimin ki aklına böyle bir soru hiç gelmez ve doğruca hedefin üzerine yürür gider, insan onun için bir bittir. Eğer ben, “Napolyon olsam gider miydim, gitmez miydim?” diye kendi kendimi yiyip bitirmişsem; bir Napolyon olmadığımı açıkça hissetmiş olmalıyım…”

Bir şeyi öğrenmem gerekiyordu: Herkes gibi ben de bir bit miydim, yoksa bir insan mı? O anda öğrenmeliydim bunu, hemen o anda öğrenmeliydim… Sınırı aşacak gücüm var mıydı? Eğilip alabilir miydim iktidarı? Korkudan tir tir titreyen zavallı bir yaratık mıydım, yoksa ‘‘hakkım’’ var mıydı?

Sonunda nerede olduğunu hatırlamadan oradan uzaklaştı; meydana ulaştığında tüm bedenini, ruhunu kaplayan müthiş bir duyguya kapıldı. Ansızın Sonya’nın sözlerini hatırladı: “Hemen şimdi bir dört yol ağzına koşun, yere kapanın, kirlettiğiniz toprağı öpün ve dünyanın önünde saygıyla eğilerek ‘Ben bir katilim!’ diye bağırın!”

15 Beğeni

Gilgameş - Muazzez İlmiye Çığ

Muazzez Hanımın hakettiği değeri görmediğini düşünüyorum. Öyle ki uluslararası çalışmalarda bile kaynak olarak gösterilen bir Sümerolog’a sahibiz ve çoğumuzun haberi bile yok böyle birinin varlığından. Bu konudaki en çok kızdığım şeylerden biri de yayınevinin Muazzez Hanımın kitaplarını ciltli ya da daha iyi baskılarla bizlerle buluşturmaması. Her neyse, konu kişisel olarak çok sevdiğim bir yazar olunca biraz fazla öznel konuşabiliyorum sanırım.

Kitaba dönecek olursak; Gilgameş hepimizin âşina olduğu tarihte ilk yazılı ölümsüzlük arayışı miti. Kendinden sonraki uygarlıklara bile esin kaynağı olmuş bu mitle ilk olarak Akadca olarak karşılaşıyoruz ancak içeriğindeki karakter isimlerin akadca olmadığını anlayınca aslında bir Uruk kralının hikayesi. Destanın günümüze sadece birkaç tableti ulaşabilmiştir. Bu destanlar Asur Kralı Asurbanipal’ın kitaplığından kopyalanarak dağılmış son yıllarda yapılan kazılarla ortaya çıkarılmıştır.

Bu kitap ise aslında nesir olan metnin yazar tarafından hikayeleştirilmiş halini içeriyor. Önsöz’de neden böyle bir yola gittiği açıklanmış. Zaten nesir halini okumak isterseniz İş Bankası basımı Gılgamış Destanı kitabını okumalısınız. Bu kitap daha çok destanın masallaştırılarak anlatılmış hali gibi. Öykünün bitiminde Gılgameş’in ölümü, son yıllarda yapılan araştırmaların ışığında destanın durumu gibi bilgiler ve —renkli basılmadığı için hiçbir şey anlaşılmayan— sümer tabletleri de mevcut.

Ben Uzunca bir süredir bu hikayeyi merak ediyor ve sağlam bir kaynaktan okumak istiyordum. Bunca zaman beklemekte haklıymışım çünkü ben bu sürede Sümer Mitolojisini biraz daha öğrendim ve okurken yapılan göndermeleri daha iyi anladım, tanrıların konumlarını anlamakta zorlanmadım. Siz bu kitabı mitolojiyi hiç bilemden de okuyabilirsiniz tabiki, sonuçta öykü aslında Gılgameş’in öyküsü özünde.
Öyküyü merak ediyor ve okumak istiyorsanız bu halini okumanızı tavsiye ediyorum. Sümerler üzerine bunca çalışma yapmış Muazzez Hanımın bilgi dağarcığına ve uzmanlığına güvenebilirsiniz.

17 Beğeni

image

Frankenstein

Herkesin aşina olduğu şeyleri söylemeyeceğim. Zaman zaman kızarak zaman zaman kırgınlıkla okudum kitabı. Bazı betimlemeler fazla gereksiz gelse de sevdiğim bir kitap oldu.

…Eğer herhangi bir varlık bana karşı şefkat duygusu hissetseydi, ona yüz katıyla karşılık verirdim; bir varlık uğruna bütün herkesle barış yapardım…

18 Beğeni

Evet okuma listeme aldım

1 Beğeni

YAŞLI ADAMIN SAVAŞI

KONUSU

John Perry yetmiş beşinci doğum gününde iki şey yaptı. Önce karısının mezarını ziyaret etti. Sonra da askere yazıldı.
İyi haber, insanlık nihayet yıldızlara ulaştı. Kötü haberse, uzayda yaşamaya elverişli gezegenler sayılı. Ve tabii bu gezegenler uğruna bizimle savaşmayı göze alan düşman uzaylı ırkları da var.
Bu yüzden savaş içindeyiz biz de. Dünya’yı korumak ve yıldızlara bayrağımızı dikmek için savaşıyoruz. Dünya’dan çok uzakta, bu kanlı, acımasız, sonu gelmez savaş uzun yıllardır devam ediyor.
Dünya izbe bir gezegen. Kaynaklarının çoğunluğu Koloni Savunma Güçleri’nin elinde. Herkes emeklilik yaşı geldiğinde onlara katılabileceğini biliyor. KSG genç insanlar değil, onlarca yıllık bilgi ve beceri birikimi taşıyan insanlar istiyor.
Bir daha dönmemek üzere Dünya’dan ayrılacaksınız. Askerliğiniz, cephelerde iki sene sürecek. Ve hayatta kalırsanız alın teriyle kazanılmış gezegenlerin birinde kendinize ait bir yuvayla ödüllendirileceksiniz.
John Perry bu anlaşmayı kabul etti. Nelerle karşılaşacağını bildiğini sanıyordu. Fakat evden pek çok ışık yılı ötedeki gerçek savaş, onun hayal edebileceğinden çok ama çok daha zordu ve kendisinin zamanla neye dönüşeceği daha bile garipti.

DÜŞÜNCELERİM

Adından da anlaşılacağı üzere askeri temalı bir bilim kurgu kitabı. Tek odağı bu, sayfaların çoğu savaş sahneleri ve savaş öncesi toplantılara ayrılmış. Türün olmazsa olmazı insanüstü askerler ve garip uzaylılarla girilen cephe savaşlarının yanı sıra, okuduğum birçok bilim kurgu kitabından da ögeler içeriyor.

Kitabı çok beğenemediğimi söylemek isterim. Benim için anlatılanlar ya ustaca işlenecek ya da yeni olacak. Bu sefer ikisi de olmadı. İlginç bulduğum birkaç fikir vardı, onların üzerinde de fazla durulmadı. Ha, kitabı bilim kurgu değil de ana karakterin eşinin vefatı sonrası kendini toparlama hikayesi olarak değerlendirmeye kalksak da bu sefer karakterler çok yetersiz kalıyor. Özellikle de herkesin 75 yaş üzeri olup 18-20 yaşındaymış gibi konuşması, ve aynı espri anlayışına sahip olmaları gözümü tırmaladı.

Bu kadar yerdim ama kötü değil kesinlikle. Sadece biraz sade… Kısa ve heyecanlı bir kitap arayanlara veya bilim kurguya giriş yapmayı düşünenlere önerebileceğim bir kitap.

16 Beğeni

Ben bu türe çok alışkın olmadığımdan ve akıcı ve esprili bir dile sahip olduğundan seriyi çok sevmiştim. Dediğin gibi derin veya özgün şeyler içermiyor olabilir ama keyifli bir seri. Tabi bu konuda hamlanmış (çok eser okumuş) birisi için nasıl görünüyor bilemem.

2 Beğeni

25 Beğeni