Hiçlikten Mektup

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, bu kağıt ve kalemi alabilmem belki binlerce yıl sürdü ve dünyada yaşayan insanların hiçbirinin göremeyeceği büyük bir hiçlikteyim. Adım Edward Jarvis Durley, yazacağım bu satırları, bir şekilde yaşayan insanların dünyasına yetiştirebileceğimi biliyorum. Başımdan geçenleri anlatmadan önce, bu koskoca evrende hiçbir zaman yalnız olmadığımızı biliyordum ve artık içine girdiğim bu hiçlikte sonumun geldiğinin farkındayım. Her zaman duyulan bu çığlıklar artık daha belirginleşti ve sonunda benim de çığlıklarımın onlara karışacağını, bir zamanlar insan olan bu zavallıların nasıl bu hale geldiğini anlayacağım…

Babam Sandor Durley, iyi bir antropolog ve cesur bir kaşif idi. İnsanoğlunun ayak basmadığı topraklara keşifler düzenler ve orada bulduklarını 2.Durley Malikanesine getirirdi. Abim Irvine Durley ile birlikte neredeyse yılın tamamı bizi bu büyük malikanede yalnız bırakır, hayatını adadığı mesleğinden geri kalmazdı. Annem ben 5 yaşındayken vefat edince babamın evle olan bağı tamamen kopmuştu. Bir yaz, gittiği uzak yerlerden dönüp, Durley arazilerinin en ücra köşesinde olan 1. Durley malikanesinin yıkıntılarında çalışmaya başlamıştı. Bu çalışmalar sırasında bizi de yanında götürür, izlememize izin verir fakat çok yaklaşmamamız konusunda bizi uyarırdı.

Malikanenin yıkıntılarını kazmak için buralarda yaşayan insanlardan hiçbiri çalışmak istememişti. Onlara göre burası lanetliydi ve dokunulmaması gerekirdi. Büyük büyük babam Sir Arthur Durley, babam gibi büyük bir kaşif ve bilim adamıydı, en son keşfinde Afrika’da bulduğu bir şeylerle dönmüş, ikinci malikaneyi yaptırmış, karısını ve çocuklarını oraya taşıdıktan sonra bu malikanede aylarını harcamış, yerli halkın dediklerine göre bulduğu şey aklını yitirmesine neden olmuş ve bir gece mahzendeki barut fıçılarını tutuşturarak malikaneyi yerle bir etmişti.

Babam Afrika’dan getirdiği siyahi işçilerle gece gündüz malikanenin yıkıntıları araştırarak sonunda istediğini elde etti. Bir gece büyük bir çığlıkla uyandığımızda işçilerin bir kısmının kaçtığını ve babamın da küfürler ettiğini gördük. Hava aydınlanınca kaçan işçiler tekrar gelip mahzende buldukları şeyi çıkardı ve 2. Durley malikanesine taşıdılar. Abim ve ben bu şeyi sadece bir kez görebildik. Dünyada hiç var olmayan bir ağaçtan yapılmış, renginin ışığa çıkınca adeta bir çığlık sesi gibi çatırdadığı, fiziksel olarak hiçbir şeye benzemeyen farklı bir dolaptı. Eve taşındıktan sonra çatı katında babam haftalarca üzerinde çalıştı. Ve bir sabah uzun bir yolculuğa çıkacağını söyledikten sonra çekip gitti. Bu onu son görüşümüz olmuştu, aylar sonra kaybolduğu haberi geldi. Ben ve abim koca malikanede hizmetçiler ve uşağımızla birlikte yaşamaya başladık. Başta herhangi bir sorun yokken yavaş yavaş kimsenin duymadığı bir müziğin sesi geceleri duyulmaya başladı. Bazı hizmetçilerin halüsinasyon görmeye başlamasıyla, benim de aynı sesleri duymam aynı tarihe denk geliyordu. Abimin sürekli her insan kabus görür demesi hiçbir şeye yaramıyordu. Bir süre sonra artık bu sesin ne yapmak istediğini anlamıştım. Babamın çatı katındaki çalışma odasına çağırıyordu beni.

Bir gece tam uykuya dalacağım sıra yine sesi duydum, uyumaya devam ettikçe açık pencereden esen rüzgar ve perdenin hareketinden çıkan sesin de işin içine karışmasıyla ışığı yakıp doğruldum. Pencerenin önünde, üzerinde siyah bir tül olan adamın bağırarak bir şey söylemeye çalıştığını görünce yorganın altına saklandım. Ben yorganın altına girmeden adam ortadan kaybolmuştu. Ertesi gece aynısı yine olunca adamın artık daha uzun süre kaldığını fark ettim. Korkudan kimseye söyleyemiyordum. Bir gece adamın üzerimdeki yorganı çekip beni sarsması ve bağırarak bir şey söylemeye çalışmasından sonra çığlık atarak odadan kaçtım. Abimin hala inanmamayı sürdürmesi üzerine, uşağımız Elam, artık burada kalmamamız gerektiğini söyleyerek ikimizi de şehirdeki yatılı okula gönderdi. Elam’ın da ölmesiyle birlikte artık 2. Durley malikanesi tamamen terk edilmişti.

Abim babamın izinden giderek bir kaşif olmak için uğraşırken ben sadece fizik alanında doktor olmak için çalışıyordum. Geçen yıllardan sonra o malikanede yaşadıklarım sadece bir kabus olarak kalmıştı. Hayatımın aşkını bularak evlenmiş ve bir kız bir erkek iki tane çocuğumuz olmuştu.

Abimden mektup gelmesiyle her şey tekrar başlamıştı fakat ben bunun farkına değildim. 3. Durley Malikanesini inşaa ettirdiğini ve gelecek yaz çocuklarla birlikte ailemin topraklarına gelerek güzel bir tatil yapmam gerektiğini söylüyordu. Eski malikaneye ne olduğunu aklımdan geçirmedim değil fakat bunu da not düşerek oranın artık kullanılamaz olduğunu bu yüzden yenisini yaptırdığını söylüyordu. Karım ve çocuklar bu daveti hemen kabul edip gitmemiz gerektiği konusunda ısrar edince, yazın geleceğimizi belirten bir mektup yazarak cevap verdim. Fakat, benim içimde çocukluktan kalma sıkıntılar baş göstermeye başlamıştı bile.

Yazın, bütün hazırlığı yapıp ailemin topraklarına doğru yola çıktık fakat 3. Durley malikanesine ulaşınca abimin mektuptan sonra sefere çıktığını ve bir daha dönmediğini öğrendim. Bir hafta gayet güzel geçti, ikinci hafta karım ve çocuklar eski malikaneyi gezmek istedi. Her ne kadar gitmek istemesem de ısrarlarına dayanamayıp götürdüm. Malikanenin kapısına dahi dokununca kapının elimi okşar gibi bir his uyandırmasıyla ürperdim. İçeri girip odaları dolaştık, çocuklar sıkılınca da ayrılalım diye hizmetçilere komut verdim fakat tam kapıyı kilitlerken yıllardır duymadığım o ezgiyi tekrar işittim. İnsanın kanını donduran fakat aynı anda bütün duygularını harekete geçiren o ezginin en önemli kozu olduğunu bilseydim eğer, o gece tek başıma çıkıp malikaneye tekrar gelmezdim.

Karımı ve çocuklarımı eve bırakıp yemek yedikten sonra “ben biraz etrafta takılacağım” deyip çıktım. Eski malikane beni çağırıyordu, bunun farkındaydım fakat içimde artık tek bir korku kalmamıştı. Hızla gelip kapıyı açtım, kapıdaki aynı dokunuşu hissedip içeri girdim. Nereye gideceğimi ve beni neyin çağırdığını biliyordum. Hızla yukarıya çıkıp babamın çalışma odasına girecektim fakat kapının kilitli olduğunu ve elimdeki anahtarlıkta buranın kilidinin olmadığını gördüm. Abimin de babam gibi gelip saatleri hatta günlerini geçirdiğini tahmin ettim. Kapıyı zorlamamla kapı açıldı, evin içerisinde ay ışığından başka hiçbir şey olmamasına rağmen dolap ışıl ışıl parlıyordu. Hızla yaklaştım ve dolaba dokunmamla birlikte kapılarını açıp beni hızla içine çekti.

Başta düşte olduğumu sandım, aynı köşkün içerisinde bir başka köşk vardı ve duvarlar benim atalarım olduğu belli olan kişilerin resimleriyle doluydu. Bu kapıdan geçen herkesin resimleri vardı hatta abimin resmi en sonda asılıydı. Merdivenlerden aşağıya inince yemek masasının yemek dolu olduğunu ve karşıda tek bir kişinin oturduğunu görünce yıllar önce gördüğüm düşleri hatırladım. Bu bana bir şeyler söylemeye çalışan adamın ta kendisiydi. Eliyle masaya davet etti, geçip oturdum. Yememi işaret etti, çatal ve bıçağı alıp önümdeki etten bir parça kesip ağzıma attım. Tadı daha önce yediğim hiçbir şeye benzemiyordu, biraz çiğneyince tadının kaybolduğunu ve beynimin yediğim şeyin karanlık olduğunu idrak etmesiyle tükürmeye çalıştım. Etrafımdaki her şey değişmeye başlamıştı. Gözün görebildiğince geniş bir hiçlikteydim, şimdi etrafımda sadece zaman akışlarını görebiliyordum. Bir nokta tamamen benim hayatım üzerindeydi; doğumum, çocukluğum, ilk hediyemi almam ve daha niceleri. Daha sonra her noktanın ayrı insanın hayatı olduğunu gördüm. Durley ailesinden olan veya herhangi bir şekilde yakınlığı bulunan herkes bu odaların içerisindeydi. Bir süre sonra çığlıklar duyulmaya başladı; bazıları insan, bazıları insanlığını kaybetmiş ve bir kısmı da tamamen farklı çığlıklar ve ağlama sesleriydi. Bu dolabın bunlarla beslendiğini fark ettim fakat elimde olanlarla bir şeyleri değiştirmem gerektiğini düşündüm. Kendi çocukluğumu seçerek defalarca bu malikaneye bir daha gelmemesini söyledim fakat, tam beklediğim gibi oldu hiçbir şey anlamadı. Ne yapmaya çalışsam engellendi, bir müddet sonra var olan bütün hayat noktaları kaybolmaya ve arada sırada ortaya çıkmaya başladı. Çığlıklar artık hiç susmuyordu ve dışarıda milyonlarca zaman geçmişti. Karım, çocuklarım, hepsi benden milyonlarca yıl uzaktaydı.

Yapabileceğim tek şeyin artık Durley ailesinden başka kimseyi almamasını sağlamaktı, büyük uğraşlar sonucunda bu kağıt ve kalemi elde edebildim. Şimdi bunları yazıp bir şekilde yaşayan insanların arasına yollayacağımı o da biliyor. Bu yüzden sonumun yaklaştığını hissediyorum.

Söyleyebileceğim tek şey var, Durley malikanelerinden tek bir taş kalmayınca kadar yıkın. Ve bu dolaba asla güvenmeyin ve asla dokunmayın.

Edward Jarvis Durley

Zamanın olmadığı hiçlikten…

Not: Başka bi dergide yayınlanmış hikayedir. Fakat yanlışlarımın ve diğer şeylerin yorumlanması açısından buraya da atmak istedim.

2 Beğeni