Hybrid

Kırık penceler ve yanmayan sokak lambalarıyla karanlık, ıssız sokakta insan kulakları tarafından duyulmayacak kadar zarif adımlarla yürüyordu. Gecenin sessizliğini bir pençe darbesi gibi yırtan çığlık düşüncelerinden ayrılıp bastığı zeminde yuvarlanan içki şişesini, biraz ilerde çöp varilini karıştırırken çığlıkla donup kalan kediyi ve çıkmaza dönen köşede küçük bir delikten yuvasına kaçan iri gri bir fareyi farketmesini sağladı. Metruk bir bölgedeydi, normal insanların uğramaktan çekindiği, toplum dışı bir yerleşke… Derin bir nefes aldı, burnuna keskin bir koku çarptı. Pas, tuz ve… adrenalin? Hızla çığlığın geldiği yöne döndü. Dört sokak sonra sağa dönüp ormana doğru ilerleyen bir patikaya saptı. Koku güçlenmişti-sanki mümkün olabilirmiş gibi- biraz daha hızlandı, bir derin nefes daha aldı. Ağaç kökleri sıradan bir insanın birkaç kırığa sahip olmadan yürüyemeyeceği kadar sık, topraktan bağımsızdı. O ise hiçbir köke takılmadan koşuyordu şimdi. Yarım dakika sonra beline kadar uzayan ot ve diken tarlasına varmıştı. Kokuyu izlemeye devam etti, etrafa şöyle bir bakındı. Akarsuyun yakınında bir hareket farketti, su kamışları rüzgarın neden olacağından biraz daha şiddetli sallanıyor, adeta yolunda gitmeyen bir şeylerin sinyalini veriyordu. jamie’yi çağırmayı düşündü. Başa çıkabileceğine karar verip bu fikirden vazgeçti. Uzun ot demetlerinin arasında kendini gizleyerek sessiz ama hızlı-oldukça hızlı- adımlarla ilerliyor, izleyen birinin açıklıkta rüzgardan başka bir hareket kaynağı farkedemeyeceği kadar ustaca hareket ediyordu.
Sonunda akarsuyun yanına ulaştı ve izlemeye başladı. Iki iri yarı erişkin erkek, manken olduğuna inandırabilecek kadar güzel ve zarif bir kadın kırmızı, parlak gözleriyle yerde iç çekip yalvaran silüete bakıyor, zehirleri dudaklarından taşıp toprak zemine doğru süzülüyordu. Diğerlerinin bakışlarını takip edip silüete çevirdi gözlerini. En fazla 20 yaşında olabilecek genç bir kızdı. Garip bir açıyla bükülmüş kaburgaları nefes almasını güçleştiriyor, derisinin altında ve üstünde kan gölcükleri oluşturuyor akarsuyu kızıl dalgalarla renklendiriyordu. Amaçları netti, avlanmışlar ve avlarını tüketirken biraz eğlenmeye karar vermislerdi. Biraz fazla çirkin bir eğlence yöntemi olsa da kan iştah açıcıydı. Kendi dudaklarının da zehirle ıslandığını farkederek irkildi. Hayır, buraya yardım etmek için gelmişti. Avcılara değil. Kurbana yardım etmeliydi. Jamieyi çağırmayı bir kez daha düşündü, tekrar vazgeçti. Jamie insan kanına onun kadar direnç gösteremezdi. Gelmesi yardımdan çok zarar verirdi. Yeteneklerini kullanma zamanı gelmişti, dikkat çekmemek için kalbini kızınkiyle senkronize hale getirdi, vücut ısısını düşürdü, ve gölgelere karışarak yaklaştı. Ilk darbeyi en iri yapılı olana vurmak iyi olabilirdi, mor saçlı mankeni öldürmek daha kolay görünüyordu. Tekrar irkildi, kesinlikle sona bırakmaması gereken kişiyi sona bırakmayı düşünmek büyük bir aptallık olurdu. Yön değiştirip kadının arkasına geçti, suya ulaşmasına engel olmalıydı, su onu etkisiz bırakırdı… Kesin ve sert bir hareketle boynuna saldırdı, gecede yankılanan kırılma sesi kızın bile ilgisini çekmiş, kanla ıslanmış göz kapaklarını aralayarak yeni bir kırığa sahip olup olmadığını denemişti. Sesin kaynağı kendi kemikleri olmadığı için rahatlamış görünerek başının toprağa düşmesine izin verdi, kalp atışları zayıflamıştı, kısa sürede duracak gibi… Onu boşverdi, sonra kurtarabilirdi 13 yıl kadar önce bir tıp diploması almıştı, bu kadarını yapabilirdi. Işine odaklandı. Sert bir darbe daha vurdu ve sudan uzağa, kurumuş çalı kümesine çekiştirdi, şimdi biraz ısınmalıydı. Vücudu hemen emre itaat etti ve bir anda 64 derece daha sıcaktı. Tüm sıcaklığı parmaklarına yönlendirerek kuru dallardan birine dokundu biraz daha ısınmalıydı, belki bir 70 derece falan. Itaatkar bir şekilde ısınan bedeni yeniden parmaklarına yoğunlaşmasıyla soğudu, dokunduğu dal parçası çatırdayarak bir şömine ateşi gibi yanacak olan çalı öbeğine düştü. Saniyenin dörtte biri kadar bir sürede alevler yayıldı. Elinde çırpınıp baskıdan kurtularak iyileşmeye çalışan kadından huşu içinde bir parça kopardı. Ateşe attı, diğerleri ateşi görünce durmuş, gelip gelmemekte kararsız kalmıştı. Onları yok edecek tek şeyin bu olduğunun farkında olmaları iyiydi. Ama onlara bir faydası olmayacaktı. Kızı unutmuş olmaları jane için bir güven kaynağıydı. Keyifle kollarında kıvranan soğuk bedenin boynunu kavradı. Bir hırıltı, bir emir?.. Tahmin ettiği gibi liderlerini yakalamıştı. Iki iri fakat akılsız soğuk kendisine doğru hamle etti. Onlarla uğraşmak için elini boşaltması gerekiyordu. Tek hamlede kopardığı boynu göğe keyifli kıvrımlarla uzanan ateşe attı. Artık mücadele edemezdi, bedeni de kolayca atıp eğilerek diğer ikisine yöneldi. Izledikleri sahne ürkütmüş olacak ki kaçma isteği -hatta planları- gözlerinden okunuyordu. Bunu bilmek için jamieye ihtiyacı yoktu. Bedenini soğutarak gölgelerin arasına karıştı. Böylece beyni kalbinden önce durmuş kuklalar onu bulmakta zorlanacaklardı. Oyun oynamaya niyeti yoktu. Hızla arkalarına geçti ve omuriliklerine saldırarak hareket mekanizmalarını devre dışı bıraktı. Güçlü olmasına rağmen bu ikisi aynı anda taşıması için fazla ağırdı. Toplamda en azından birkaç yüz kilo olmalıydılar. Sürükleyip çekiştirerek, hareketlenmeye çalıştıklarında birkaç kemik daha kırarak ateşe doğru ilerledi. Ikisini sırayla atmak için birini bırakıp ayağıyla yere sabitledi, diğerini fırlattı ve boğuk hırıltılarıyla alevlerin sesine renk katan kütleye bakarak gülümsedi. Bu kadar kolay olmasını beklemiyordu. Kadını sona bıraksa çok daha zorlanacağından emindi. Kararlarından memnun bir şekilde üstünde durduğu vampire eğildi. Hareketi onun üstündeki hakimiyetini kaybetmesine neden oldu ve… bileğindeki yakıcı acıyla bunu farketti. Bir vampir tarafından ısırılmak hakkında çok şey duymuştu, bunun annesi için ölümcül olduğunu bile biliyordu. Ama o melezdi, babası zehirden kurtulabiliyordu, kendi bedeninde de kan olduğu kadar zehir de vardı-kendi zehri- farklı bir zehir onu öldürmezdi değil mi? Deneyerek öğrenecekti. Şimdi biraz güce ihtiyacı vardı, üstündeki ağırlığın farkına vardı, önce bundan kurtulmalıydı. Bedenine emir verdi “yan” bir değişiklik olmadı, bileğindeki soğuk sızıyı hissetti. Zehir bunu engelliyor olmalıydı.yinede tekrarladı “yan” cılız bir sıcaklık yayıldı, kesinlikle yakıcı değil, sıcak bile değil. Başka çaresi yoktu, jamieyi çağıracaktı. Odaklandı “jamie yardımına ihtiyacım var, lütfen…”
Ormandaki en uzun ağacın üst dallarından birinde sessiz nefes alış verişleriyle huzurlu bir uyku çekiyordu jamie, geniş bir çayırda bir tavşanın peşinden koşuyorlardı -alexandra rüyalarına bu kadar sık giriyor olmasaydı bu kadar huzurlu uyuyabileceğinden emin değildi- parlayan sisli bir perdenin ardından izlediği rüyası karanlık gökyüzüyle değişti, göğsünde bir ağırlık vardı, nefes almakta bile zorlanmasına neden olacak bir ağırlık. Gökyüzü uyuduğu ağaçtan görünenle aynı değildi. Bileğinde bir acı hissetti. Ardından kız kardeşinin yalvaran sesini dinledi “jamie yardımına ihtiyacım var, lütfen…”
Jane! Tehlikedeydi, onu bulması gerekiyordu… Doğrulup atladı, yaklaşık 50 metre düştükten sonra titremenin bedenini esir almasına izin verdi, yere ulaştığında kahverengi tonlarında büyül bir kurda dönüşmüştü bile. Pençeleri toprağa saplanırken jane’in anılarını araştırdı. Metruk mahalleden patikaya giden yolu ve açıklığı izledi, yanan iki vampiri görürken boğazından gururlu bir hırıltı çıkardı ve son olarak acıyı hissetti. Yoğunluğuyla tökezlemiş olsa da her zamankinden daha hızlı hareketlerle kardeşine ulaşmak için dengesini bulması uzun sürmedi. Isırılmıştı, gerçek bir vampir tarafından! Ölecek miydi? Dayanabilir miydi? Ya jamie, yetişebilir miydi? Korku ve öfke görüşünü kırmızı bir sise boyuyor, hareketlerini çok daha hızlı bir hale getiriyordu. Ağaçlar yeşil-gri bir iz halini almıştı, daha önce bu kadar hızlandığını hatırlamıyordu. Birkaç kısa dakika içerisinde metruk mahalleye ulaştı, anılarını tekrar taradı ve patikaya yollandı… Açıklığa vardığında keskin bir kan kokusu, hayır iki kan kokusu boğazını dağladı. Biri yabancı, tuzlu -fazla tuzlu- bir kokuydu. Onunla sonra ilgilenirdi, jane’i aradı. Tanıdık koku burnuna dolduğunda yöneldi, kalp atışlarını dinledi. Birbirinden zayıf atan iki kalbin sesi. Demek ölmemişti henüz. Umutlandı ve bi gayret iri yarı silüetin üstüne atıldı. Zihninde yorgun bir ses belirdi “dişlerinden uzak dur jam” kardeşi hayattaydı. Onu bırakmamıştı. Bir rahatlama kalbini ısıttı. Koca mermer adama bir hamle yaptı ve ateşe yaklaştırmaya çalıştı. Vampir korkmuştu, bundan memnun oldu ve daha önce hiç kurt adam görmemiş olmanın şokuyla gözlerini irice açmış mermere kurttan fazlası -belki gerçek bir kurt adamdan birazcık eksiği- olduğunu kanıtlarcasına bir hamle daha yaptı. Şimdi ateşin hizasındaydı. Atlarsa ateşe devirebilirdi ama kendisi de yaralanırdı. Kardeşinin zehrine bağışıklığı olsa da onu hiç yanacak kadar sinirlendirmezdi. -Türünüzde yalnızca dört örnekseniz ve tek kuşak iseniz kesinlikle denemekten başka öğrenme yolunuz olmuyordu- bunu göze alabileceğine karar verdi ve atıldı. Vampir de göründüğü kadar salak olmayacak ki vaktinde bir hamleyle yolundan çekilmişti. Düşmeye yarım salise kala yönünü değiştirerek yanmaktan kurtuldu. Jane şimdi ayaklarının dibindeydi. Hiç olmadığı kadar soğuk, neredeyse nessie kadar beyazdı.
Vampir tehditkar bir hırıltıyla eğildi. Gözlerinin kırmızı rengi jamieyi daha da kızdırdı, o renkte jane’in de kanı vardı. Karaklı bir şekilde atıldı ve vampirle birlikte akarsuya yuvarlandı. Sırılsıklam olmuştu, üşümüyordu. Hatta neredeyse jane gibi alev alabilecek gibi hissediyordu. Olabilir miydi? Kanına ısınmasını emretti. Isındı da, suda biraz daha kalsa muhtemelen kaynardı. Ama yanmıyordu. Bir vampiri haşlayarak öldürebilir miydiniz? Muhtemelen hayır. Ama belki birkaç parçasından kurtulursa ve ateşe atmayı başarırsa işi kolaylaşırdı. Suyun altında olabildiğince çok pençe darbesi vurdu soğuk yaratığa, yüzünü, göğsünü parçaladı. Kalan kütleyi sürüyerek kıyıya çıktı, ateşe bir koşu tutturdu ve dişlerinin arasındaki lezzetsiz kütleyi hafif esintiyle dans eden alevlerin ortasına bırakıverdi. Su damlaları küçük cızırtılar çıkarsa da mor-gri bir duman demeti daha göğe yükselmeye başlamıştı. Aceleyle diğer parçalarını da toplayıp ateşin sıcak kollarına bıraktı.
Kendini kontrol ederek yeniden yaklaşık 2 metrelik insan formuna döndü. Kardeşini kollarına çekip sarıldı. Gözleri nemlenmiş, gözyaşları jane’in soğuk yüzüne damlamaya başlamıştı. Konuşabilecek gibi görünmüyordu. Bu yüzden zihnine fısıldadı “jane, uyan lütfen. Ne yapmalıyım? Tanrım Jane! Cevap ver lütfen” bir hıçkırık döküldü dudaklarından gecenin sessizliğine. “Lütfen” diye fısıldadı “seni kaybedemem” Ne yapacaksa kalbi durmadan yapmalıydı, gittikçe zayıflayan ritim sakin olması gerektiğini hatırlattı. Evet, bir yolu vardı. Ama… sonrasında kendini durdurabilir miydi? Kan direnci konusunda daima jane’den zayıf olmuştu. Kardeşinin ılık baharatlı kanına karşın kendini durdurabilir miydi? Denemek zorundaydı. Ve başarmak… Eğer bunu yapmazsa son 43 yılının neredeyse her anını paylaştığı kardeşini kaybedecekti, eğer kendini durduramazsa, başarısız olursa da kardeşini kaybedecek, hatta bizzat katili oluverecekti. Tek şansı vardı. En azından bir yolu var diye düşündü. Sessiz bir özür mırıldanıp dişlerini jane’in bileğine gömdü. Kanın yanısıra zehrin de tadını alabiliyordu, fazla yayılmamış olmalıydı. Dizine kadar? Belki beline? Daha fazlası olmamalıydı. Olamazdı, o kadar geç kalmış olamazdı. Vicdan azabı ve kanın tadını bozan iğrenç zehirle yüzünü buruşturdu, geri çekildi ve çektiği tüm zehirli kanı tükürdü. Hala zehir var mıydı? Biliyordu, bir damlası bile ölümcüldü. Tekrar eğilmeden derin bir nefes aldı, dişleri bir kez daha aynı oyuklara yerleşti. Kanın tadı düzelmişti, yeniden tatlı, baharatlı ve kesinlikle cezbedici bir hal almıştı. Tekrar doğruldu, kalan zehirli kanı da tükürdü. Umutla jane’e baktı. Hala fazlaca beyaz ve soğuktu, ısıtmalıydı belki? Belki de beslemeliydi? Orada bulunan ikinci kalbin sahibini hatırladı. Onunla besleyebilir miydi? Evet bunu yapabilirdi ama jane uyandığında birkaç gezegen değiştirmesi gerekirdi. Bu hale gelmesinin sebebi olan kıza mutlaka bir yakınlık duymuş olmalıydı. Onunla beslendiğini öğrenmek sinirlenmesine ve hatta üzülmesine neden olurdu. Birşeyler avlayacak zamanı ya da imkanı yoktu jamie’nin. Kardeşinin yanından ayrılmazdı, onu yalnız bırakamazdı. Dişleriyle sağ bileğine bir kesik açtı, sol koluyla jane’in başını destekledi. Kanayan bileğini kardeşinin dudaklarına bastırıp kanın boğazına akmasına izin verdi. İşe yarayacağından emin değildi. Denemek için seslendi “uyan jane, bana bunu borçlusun” Zihnine dolmaya başlayan soluk görüntülere gülümsedi, işe yarayacaktı. Iyi olacaktı. Kolunda ne zaman kavga etseler birkaç kez hissetmeye mahkum olduğu tanıdık yanma hissi bu kez kızdırmadı. Kardeşi kendine geliyordu, en azından dişlerini kullanacak kadar kendindeydi. Alayla gülüp zihninden fısıldadı “Senden hiç kurtulamayacağım değil mi?” Jane’in kalbi hızlandı ve genzinden bir hırıltı çıkardı. Kanı içmekten vazgeçmişti. Jamie endişeyle kardeşine baktı “Gerçekten mi? Sinirlendin ve kendini öldürmeye karar verdin öyle mi? Yapma jane, seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun.”
Jane tepki vermedi, kalp atışları yine zayıflamış, ciğerleri havaya küsmüş gibi nefes almayı bırakmıştı. Endişe yerini korkuya bıraktıkça jamie henüz durduramadığı hıçkırıklarıyla yeniden sarsılmaya başladı. İşe yaramamış mıydı? Neden uyanmıyordu? Neden kalbi yeniden zayıflamıştı? “Jane özür dilerim, çok özür dilerim. Sadece şaka yapmak istemiştim. Lütfen, lütfen… gidemezsin, bana bunu yapma lütfen” Zihninden hızlı hızlı geçirdiği tüm yalvarışları yanıtsız kalıyordu. Kendisine kıyasla çelimsiz ve kırılgan görünen kardeşini kollarıyla sararak göğsüne bastırdı, ‘gidemezsin jane’ Söyleyeceği başka bir şey yoktu. Yalvarıyor, ağlıyor, yalvarıyordu. Zihni boştu, hiçbir tepki ya da düşünce yoktu. Acıyla aklını kaybetmeye başlamışken bu kez boynunda hissetti aynı küçük sızıyı. Ne olduğunu anlayınca bir kahkaha kopardı ve kollarını daha sıkı sardı. Jane de neşeli bir şekilde mırıldanarak çekildi. Kendini ölecek gibi hissetmiyordu, en azından bugün ölmeyecekti.

Yazım yanlışları yaptıysam mazur görün, klavyede bazı harfler sorunlu. Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. :blush:

1 Beğeni