Kayıp

Kaç defa ellerimi yıkadım hatırlamıyordum.Ruhuma işlemiş pisliklerden arınmak için giriştiğim faydasız bir çaba bu belki de. Tüm evi baştan sona temizlemek, tüm elbiselerimi kirli olsun olmasın bol deterjanlı suyun içinde kaynatmak istiyordum. Biraz daha evde oturursam kafayı yememem mümkün değildi.

Dışarı çıkınca yaptığım ilk iş sigara yakmak oldu. Hava güneşli olmasına rağmen soğuktu. Sonbahar aylarının kafa karışıklığı etkisiz bir parıltının tepemde dolaşmasıyla kendini gösteriyordu. Yine de ceketimi çıkardım. Arada esip geçen rüzgarın kıllarımın arasından süzülüp canlılığıma katkı sunması gerekti. Aksi halde yaşadığımı anlamam, hareketli bir ceset olduğumu unutmam mümkün görünmüyordu. Yanımdan geçen kadın ve iki çocuğuna baktım. Büyük olan kız kocaman bir sırt çantası takmıştı. Zıplaya zıplaya ilerledikçe çantası da kendisiyle birlikte yukarı aşağı hareket ediyordu. Küçük olan oğlan ise annesinin adımlarına uymakta zorlanıp kısmen sürüklenerek yanımdan geçti. Bunlar benim karım ve çocuklarım olabilirdi. Sevgili eşim okuldan aldığı kızımız ve yürümeyi yeni öğrenmiş oğlumuzla market alışverişi yapmaya gidiyor olabilirdi. Yanımdan geçerken kadına attığım bakışların karşılığını bulamayınca bunun doğru olmadığını anladım. Başkasının karısı ve çocuklarıydı. Yıllar önce annemin sözüne uyup ben de, benim karımı ve çocuklarımı bulmak için etrafıma bakmalıydım. Olduğumdan çok farklı bir insan olabilmem için karşıma çıkan son dönemeçten yanlış yola sapmış olmanın acısını çekiyordum. Annem ölmeden iki gün önce yanına gittiğimde birisini bulduğumu söylemem için gözleri parlıyordu. İstediği cevabı veremeden çıkmıştım. Bir daha da yanına gitmeye cesaret edemedim. Annem de olsa insanların sorgulayan bakışlarından hoşlanmıyorum. Karşılarında bükülüp bahaneler sıralarken bundan haz duyduklarını sanıyorum. Doğruca istemedim demek için fazla nazik bir karakterim var. Bunu bildiklerinden özellikle sorular soruyorlar. Annemin gözlerinde de o sorgulayıcı ifadeleri gördükçe sinirleniyordum. İnsanlara yarım saatten fazla dayanamıyorum desem tatmin olmayacak, belki de anlamayacaktı. Onun istediği tarzda bir cevap vermemi bekliyordu. Ben kimseyi bulamıyorum. Belki senin bir tanıdığın vardır desem hasta yatağından çıkıp bana birilerini bulmaya girişebilirdi. Ben ise acılarının daha fazla artmasını istemediğimi söylemek isterdim.

Önüme çıkan ilk lokantaya girdim. Üstündeki toz nedeniyle ne olup bittiği zar zor görülen televizyonun kalitesiz hoparlörlerinden çıkan cızırtılı sesin hemen altındaki masaya oturdum. Garsonun kenarda bardakları kurularken beni süzmesi bir an tedirgin etti. Biliyor muydu? Mümkün değildi. İstemsizce başımı öne eğdim. Tepemde cızırdayan rahatsız edici sese odaklanmak, kafamdaki düşünceleri bir kenara atmak istiyordum. Yaklaşan ayak seslerini duydum. Kafamı kaldırdığımda elinde kağıt ve kalemle bekliyordu. Kahvaltı için geç bir saat olduğundan yalnızca çorba istedim. Üzerine sos isteyip istemediğimi sordu. Bana bakmıyordu bile. Elindeki kağıda ve kağıdın üzerinde yazmaya hazır tuttuğu kalemine bakıyordu. Yalnızca çorba, ekmeğe de gerek yok deyip başımdan savdım. O sırada içeri birkaç kişi daha girince onların siparişini almaya gitti.

Duvarlar yemek resimleriyle doluydu. Yağın eriyip tabağın kenarında biriktiği etli yemekler kızarmış biber ve domateslerle süslenmişti. Başka bir resimde sulu yemeklerin üstünde yine yağlı et parçaları vardı. Salçanın kırmızılığı ve pişmiş etin görüntüsü her yerdeydi. İlk girdiğimde farketmediğim yoğun et kokusu rahatsız etmeye başlamıştı. Garson hala diğerlerinin siparişini almakla meşguldü. Mutfak tarafından yoğun bir kahkaha yükseldi o sırada. İçerde eğleniyor olmalıydılar. Televizyon, et, koku, kahkahalar… hızla kalkıp dışarı çıktım. Ellerimi hala kirli hissediyordum. Toprak kokusunun kanla karışmış çamurluğu hala üzerimdeydi. Onu gömerken bir an dengemi kaybedip ben de toprağın içine düşecek gibi olmuştum. O an aklıma geldikçe midem daha da bulandı. Lokantadaki koku gitse bile cinayetin iğrençliğini uzun süre atamayacaktım üzerimden. Çevremden süzülüp geçenlerin göz ucuyla bana bakıp ardımdan katil az önce yanımdan geçti dediğini duyuyordum. Bu şekilde giderse çıldıracağımdan korkuyordum. Bir el aniden omzuma dokundu. İşte! Yakalanmıştım. Soğuk ter damlalarının alnımdan aşağı ilerleyişini hissediyordum. Vücuduma dikenler batıyordu. Kaçmak ve kalmak arasında geçen ölümcül bir kaç saniyeden sonra arkamı döndüm. Garson elinde cüzdanım bana gülümsüyordu. Lokantanın lanetinden kurtulunca o bile neşelenmiş gibiydi ya da ben rahatlamanın etkisiyle dünyayı bir an için biraz daha renkli görmüştüm. Cüzdanı elinden alıp hızla uzaklaştım.

11.12.19
Sadece

1 Beğeni