İkinci sıralar da dolup taşıyor ama yeni kitaplığa da yer yok. Kutulara giden kitaplar da beni üzüyor. Bir yandan da hepsini birden bağışlayıp hafifleme dürtüsü var. Ama o an içimde biri diyor ki “Hele bir dene yakarım buraları!”
…
Yani. Gece gece kalp krizi geçirecektim.
Yukarıda yer var. Tavana doğru! Derin bir nefes alıp bu fikrin uzaklaşmasını bekleyin.
Ay Allah sizi de çokça güldürsün:joy:
İlkokuldan bu yana dayımın kütüphanesinde başlayıp çeşitli kütüphanelerde devam eden bir okuma yolculuğum oldu. Kendi paramla kitap almaya üniversitede başladım. Bazen durup düşünüyorum işte kütüphanelerde mi devam etseydin diye.
Sonra diyorum ki belki bir çocuk da senin kütüphanende başlayacak yolculuğuna ve senin gibi şükredecek, kendisini bu evrene ışınlayan insana.
Tabii bir de soruyorum kendime; okuduğun kitapları izlemenin verdiği huzuru nasıl bırakacaksın?
Sonra geçiyor işte bağışlama isteği
Ve evet yukarıyı neden hiç düşünmediğimi bilmiyorum, güvenli gelmedi herhalde
Tavsiye için teşekkür ederim
Kaçak kat çıkmak gibisi yok. Biraz eğreti duruyor ama bu tamamen maddi imkan meselesi. (Aslına bakılırsa kitaba harcadığım parayla bir ay almasam güzel kitaplıklar alabilirim kendi adıma ama insan o noktada bir cimrileşiyor. “20 kitap mı yoksa tahta mı?” diye bakınca malum diyorum ki kendime “Ya kitaplık alınır.” Bu da garip tabii.)
Evlatlarınızı, yeğenlerinizi, kuzenlerinizi düşünün. Olmadı kendinizi düşünün.
Kendi evim olsa her yerlere koyacağım aslında ama annemin hiç tahammülü yok
Biz yokken tozunu alması, misafir çocuklarından koruması zor olduğu için ona da hak veriyorum. Şimdilik buna da şükür
Kendi eviniz de olur. Azıcık sabredin. Yok, yine böyle çılgınca bir fikre kapılırsanız bana yazın. Ben sizi aksine ikna ederim.
Bu desteğiniz beni duygulandırdı. Böyle kötü düşünceler yeniden geçerse aklımdan, kesinlikle büyülü sözleriniz bana yol gösterecek
Rıhtımın güven ve umut aşılayan denetmeni olduğunuz için teşekkürler
Asıl şu anlık fikrinizden döndüğünüz için ben teşekkür ederim. Bir an gerçekten kalp krizi geçiriyordum. Nabzım yükseldi, göz bebeklerim irileşti. Yapmayın böyle şeyler.
Aklını biraz da ben çeleyim
Benim kitaplıkta taşımaya başlayınca artık okuduğum kitapları elden çıkartmaya başladım, fazla şeyler acayip rahatsızlık veriyor bana nedense. Bir daha okumayacağım romanları özellikle elden çıkarıyorum. Çocuğumun olmaması ve yeğenimin de başka şehirde olması da sanırım biriktirme dürümü engelliyor.
Bu da benim mütevazı kitaplığım. Yıllardır babama “baba kitaplarımı koyacak yer yok nolur bana bir kitaplık yap” diye yalvarıyordum. Sonunda yaptı.
Best sözlüğünü gördüm duygulandım. Bende de halen var. Zamanında ingilizce ağırlı süper liseler vardı. O zaman zorunlu aldırmışlardı. Hey gidi.
Bana da hazırlıkta aldırmışlardı. Kullanmıyorum ama atmaya da kıyamıyorum.
Bu benim de sık sık yaptığım bir şeydi. İstanbul’dayken bir sahaf vardı çok gittiğim iki kitap verince bir tane yeni çıkmış kitap alabiliyordum. Bazen de okuyup zarar vermemek şartıyla (tabiiki gözümden bile iyi bakardım) aynı paraya iade alıyordu. Okul bitince gidemedim tabii. Küçük şehirlerde kitap değişimine hiç rastlamıyorum genelde eski kitapları ne kadar iyi olursa olsun üç beş liraya geri alabileceklerini söylüyorlar onu da ben veremiyorum.
Dün o kadar konuşunca kitaplığı bir karıştırdım kıyıda köşede neler var bakmak için. Bu kitabı görünce yine duygulandım. Hatırladığım kadarıyla okuduğum ilk bilimkurgu. Dayımdan yalvar yakar almıştım tekrar tekrar okuyabilmek için. 1988 basım, dağılan sayfalarını selobantlarla tutturmuşum. Şimdi kendime kızıyorum çünkü bantların yapışkanı erimiş bazı sayfaları birbirine yapıştırmış.
Ben de televizyonu satıp o bölümü de yukarı doğru kitap mı doldursam diyorum ama içimden bir ses dur onun içinde Netflix var diyor.
Bu fotoğraf kaç yıllık???
Daha 1 ayını bile doldurmadı.
Playstation ana ekranında oyunlar ve playroom baya eski ondan dedim. Çok oynamıyorsun herhalde?
Çok mantıklı. Tv pek işe yaparamıyor… En azından bizim evde. Eşimle artık sabit bir espiri haline dönüştü bu mevzu. Ara ara “Bu tv de çöp ya. Bir sürü para verdik zamanında kullanmıyoruz.” diyoruz hep. sonra da eşim “Acaba monitör mü yapsam?” diyor. Ben de “Yap ama kör olursun.” diyorum. Eskiden kapısı açılmayan misafir odaları gibi misafir gelmesini bekliyor zaar.