"Yağmur yüzümü dövüyordu. Gece, rüzgar esiyor, oturduğum plastik sandalyenin soğuğu içime işliyordu. Kahvehane kapanalı birkaç saat olmuş, insanlar evlerinde çoktan uyumuştu. Bir sigaralık durmak istemiştim; yağmur başlamadan önceydi. uyanmış, köyün sessizliğini tatmak için dışarı çıkmıştım. Kahvehaneye gelmiş, meydanı izleyeceğim bir yere oturmuştum. Şimdiyse bataklığın yanındaki ağacın ardında, bir kadının nasıl dibe battığını seyrediyorum. Ilık bir suya girercesine, sessizce, adım adım yürüyüşünü. Bir zerafetle örttüğü ölümü.
Cebimden çıkardığım yazıyı okuyordum. Kağıt yağmurda çözüldükçe mürekkebi akıyordu. Köpeklerin sesleri yükselmeye başladı. Tahtalar ıslandıkça çıkan kokuyu içime çektim. Ellerimi gevşettim; bırakalım rüzgar uçursun, dedim ama kağıt yağmurdan öyle çok ıslanmıştı ki betona yapıştı. İçimde tarifi imkansız sıkıntılar doğdu o vakit. Önümdeki meydanda duruyor, rüzgarın, yağmurun ve soğuğun derimden geçtiğini hissediyordum. Dünya bütün soğukluğuyla gerçekliğini yüzüme vuruyor, içinden çıkılmaz şekilde, beni kendisine mühürlüyordu. Ağlamak istedim. Saçlarımı yolmak. Belki biraz da merhamet. Güçlü olmak yalnızken daha zor oluyor.
Sandalyeden kalktım, bir sigara yakmak için fazla rüzgar esiyordu artık. Ben yorgundum, kağıt gibi düşmek istedim. Eve doğru döndüm. Köpeklerin havlamaları devam ediyordu. Bir kadın sokağın köşesinden çıkmış aksak adımlarıyla yürümeye çalışıyordu. Yaklaştığında yüzünü az çok seçebilmiştim. Beni görünce adımları hızlandı. yüzümü çevirdim, çevirmemeliydim. Birisi ona bakabilme cesaretini göstermeliydi. Birileri konuşabilmeli, teselli edebilmeliydi. Sessizliğin köyü neden sevdiğini anlıyorum artık. Sonra yine o duygu geldi utançla beraber.
Takip ettim. İçimde beni esir eden bu hislerin ortağını bulabilirim gibi geldi; bilmiyorum. yağmur sesimi basıtırıyordu. Görünmesem yeterdi ve karanlık pekala üzerimi örtüyordu. Sadece onunla, biraz gerisinde yürüdüm. Bataklığa vardığımızda bir köşeye sinip izledim. Ormanın içindeki gerçekliğimizle ben ve o vardık; ama aklımız geçmişimizle geleceğimiz arasında gidip geliyor, belli ki aradaki köprülerden birinde tökezliyordu. Yürüdü. Adım adım bataklığa giriyordu. Korkuyordum, ama bu kendim için bir korku mu, yoksa onun için mi emin değildim. Konuşmak isterdim ama onu bu hakkından, bu cesaretinden vazgeçirmek istemiyordum. Kim oluyorum da kendi hayatıma söz geçiremiyorken başkalarına birşeyler söyleyeyim. İzledim. köpeklerin, rüzgarın, ağaçların sesi duyulmuyordu. Yağmur daha yavaş yağıyor."
Kahvenin sahibi Necip, masanın üzerindeki notları gördüğünde içinden okkalı bir küfür etti gençlere. Gece yine burayı mesken bellemişler, bu yağmurda bile olsa pişpiriği eksik etmemişler dedi. Sonra okudu. Koşmaya başladı, çamur papuçlarından paçalarına çıkıyordu. Nefes nefese kayınvalidesinin evine vardı. Biraz bağırdı boşluğa doğru. Kayınpederi jandarmayı aradı. O hafta iki cenaze kalktı köyden. Birini tanıyan yoktu.
Bataklık teması için yazmıştım ama göndermemiştim burada paylaşmak istedim.