KR Kitap Kulübü #14 Shirley Jackson - Piyango ve Diğer Öyküler

Öncelikle Kayıp Rıhtım Kitap Kulübüne teşekkür etmek isterim.

Kendi adıma, bu vesileyle iki muhteşem yazarla daha tanışmış oldum.

Shirley Jackson’un öyküleriyle ilgili değerlendirmeme geçmeden önce belirtmek istediğim başka bir konu var.

Shirley Jackson için oy vermiş olsam da Thomas Ligotti’nin Hayalperest Ölünün Şarkıları kitabındaki öyküleri de okudum. Benim gibi Ligotti ile henüz tanışanlara hararetle tavsiye ederim. Kitapta yer alan ikinci öykü, Les Fleurs (Çiçekler) bir baş yapıt.

Bu ayki tartışmaya gelince…
Benden önce yorum yapan herkese çok teşekkür ederim. Gerçekten çok faydalandım hepsinden ve yeni şeyler öğrendim.

Amerikan gotik ve korku edebiyatının önde gelen isimlerinden ve Stephen King, Neil Gaiman gibi birçok yazara da ilham vermiş olan Shirley Jackson, öyküleri hakkında konuşmaktan, açıklama yapmaktan kaçınmış, gazetecilerden ve gözlerden uzakta olmaya ve mahremiyetini korumaya özen göstermiş. Bu nedenle öyküleri kadar bu yönüyle de ilgimi çekti ve yakın bir akrabamı bulmuş gibi hissettim.

Konu korku edebiyatı olunca kendimi ister istemez ona uygun bir duygu atmosferine sokarak başladım okumaya. Gerginlik içinde tetikte durarak, “şimdi çok acayip bir şey olacak ve ben yerimden fırlayacağım” diye bekledim ve öykülerin hepsinden-gerginlik dozları çok yüksek olmasa da- çok büyük zevkler aldım okurken. Ama sonra düşündüm: Belki de ürkütücü olan doğal gibi görünen gündelik hayatımızın göze çarpmayan detaylarında saklıdır.

Shirley Jackson, günlük hayat içinde, sıradan gibi görünen, belki de bu yüzden ıska geçilen; ama her şeyimizi belirleyen durumlardan inciler çıkarmış.
Öykü anlatma sanatı da bu değil mi?
Kitaptaki öykülerin on tanesinde doğrudan adı geçen, diğerlerinde de bir yerlerden bizi izlediği duygusunu veren mavi takım elbiseli James-ya da Jimmy- Harris başlı başına bir yaratıcılık eseri.
Bazı eleştirmenler onu şeytanın metaforu olarak değerlendirmiş. Mavi takım elbisenin sembolik anlamları olduğu ortada. Bunların neler olduğunu okuyucular değerlendirecektir mutlaka.

Ben, kişisel olarak, “sinsice kitabın sayfaları arasında dolaşarak” ufak tefek farklılıklarla karşımıza çıkan- kesinlikle bir metafor olarak da okunması gereken-James Harris’in gerçekte var olup olmadığını tartışarak tam da Shirley Jackson’un kahramanlarına yakışan bir şey yaptığımızı ve Jackson’un yukarıdan bir yerlerden bize bakarak kıs kıs güldüğünü düşünüyorum.
Var mı yok mu diye tartışılmasını gereksiz bulduğumu söylemiyorum elbette. Böylece konuya bambaşka açılardan bakabiliyoruz. Ancak…Kanımca Jackson, ne öykülerinin ucunu açık ne de kararı okuyucuya bırakmış.
Bence Jackson, James Harris diye birinin gerçekte var olup olmadığıyla ilgilenmemiş. Onun derdi-ya da dertleri-bambaşka sanırım.
Kitapta her bölümün başında Joseph Glandvil’in Saddicismus Triumphatus’undan yapılan ve hepsi birbirinden derin anlamlar taşıyan alıntılar, bence yazarın bu öykülerle yapmak istediklerini özetliyor. Beni en çok etkileyeninden bir alıntı yapayım.

“Birbirimizin Amaçlarına ve Niyetlerine dair Karanlıkta yız; ufak tefek Meselelerimiz in binlerce gizemli yanı var ve gerçek yüzlerini en yetenekli Araştırmacılar a bile göstermiyorlar.”
Bütün bunlar elbette benim kitapla ilgili aklımda gezinen düşünceler ve hiçbirinden emin değilim. :blush:

Shirley Jackson, büyük bir usta. Ne eksik ne fazla; tam olması gerektiği kadar anlatmış öykülerini. Abartmadan, öykünün tadını kaçırmadan, dikkat dağıtmadan. Öykülerde gereksiz hiçbir şey yok. Ne fazladan bir sözcük var ne süslü bir tasvir ne de heves kaçıran açıklama. Kitaptaki öykülerin hepsini ayrı ayrı sebeplerden dolayı beğendiğim ve çarpıldığım için en beğendiğim öykü ayrımı yapamayacağım.

İnsan bu öyküleri okuyunca, lafı fazla uzatmadan;

“İşte öykü budur!” demek istiyor.

3 Beğeni