KR Kitap Kulübü #7 Ernst Jünger - Cam Arılar

Yorum için her zamanki gibi biraz geç kalmış olsam da iki aylık bir aradan sonra ben de Cam Arılar ile kitap kulübüne dönüşümü yapayım.

Kitabı dün sabah bitirdim. Ancak hakkında ne düşüneceğime emin olamadığım kitaplarda yaptığım gibi bunda da dünden beri kitapla ilgili internette bulabildiğim eleştirileri okuyor, diğer insanların kitaba bakış açılarını anlamaya çalışıyorum. Gelgelelim kitabın arka kapakta övüldüğü kadar iyi olduğuna hala ikna olmuş değilim.

Ernst Jünger ilginç bir adam. 103 yıl yaşamış, 2 dünya savaşında da savaşmış. Bir oğlu savaşta esir alınıp öldürülmüş, diğeriyse intihar etmiş. Heidegger’in de en yakın dostlarından biriymiş kendisi. Yazar böyle biri olunca özellikle savaşla ilgili düşünceleri, söyleyecekleri insanın merakını cezbediyor.

Kitap boyunca onu dinlemiş olmamıza rağmen başkarakter Richard’ı bir türlü anlayamadım, kendimi onun yerine koyamadım. Geçmişi, hatta savaşı özleyen, teknolojinin getirdiği neredeyse her şeye tiksintiyle bakan bu yaşlı süvari eskisinin teknolojik gelişmelerin en önemli ismi Zapparoni’den ilk sayfalarda nefretle bahsederken kitap ilerledikçe ona hayranlıkla bakmasına anlam veremedim mesela. Zapparoni’nin kitapta fazla yer almamasının da etkisi olabilir bunda. Richard yalnızca teknolojiyi ve şimdiyi kötülemiyor, fırsat buldukça kendini de yerden yere vuruyor. Örneğin çok tembel olduğunu söylüyor bir yerde. Ama atların devrinin geçmesiyle süvariliği son bulan Richard’ın tankçılıktan öğretmenliğe kadar bir çok işle uğraştığını ve birçoğunda da iyi olduğunu öğreniyoruz sonra.

Anlatıcının nostaljisi ve dengesizliği hikayenin kurgusuna da sirayet etmiş. Anlatılan olayların yalnızca çok küçük bir kısmı günümüzde geçerken hikayenin önemli bölümünün geçmişteki olaylar arasında salınıyor olması normalde epey hoşuma gidebilirdi, ancak Richard’ın anlattığı hatıraların hikayeye pek bir katkı sağladığını söyleyemeyeceğim. Yazar bu şekilde derinlikli bir karakter kurmak istemiş diyeceğim ama karakterin bu parça parça aktarılan geçmişi, onun geçmişi özlediği dışında bir sonuca ulaştırmadı beni.

Bu anlatılan hatıralardan iki tanesi özellikle dikkatimi çekti. Birisi teknolojinin bütün kötülüklerin başı olduğunu düşünüp bunun uğruna intihar eden Lorenz, diğeri de ünlü bir binicilik hocasıyken sonra tramvayda biletçilik yapan ve bu değişimle gurur duyan Wittgrewe. Teknoloji karşıtlığı ve taraftarlığını simgeleyen bu iki karakterden daha fazla bahsedilmesini, hatta Richard’ın takındığı tavrın bu karakterle olan ilişkileri üzerinden anlatılmasını tercih ederdim.

Diğer yorumlarda da söylenmiş gerçi; Richard’ın sayfalarca anlattığı, nasıl çalıştıklarından ne işe yaradıklarına uzun uzun kafa yorduğu arıların teknolojik gelişmelerin geldiği durumu göstermeleri dışında hikayeye ne gibi bir katkıları olduğunu bilmiyorum. Hatta kitapta robotlar hiç olmasa da hikayenin aynı şekilde anlatılabileceğini düşünüyorum. Yeri gelmişken, belki benim kafamdaki kapsam çok dardır ama Cam Arılar’ın bir distopya olarak sınıflandırılması da mantıklı gelmiyor bana.

Bu kadar eleştirmeme rağmen Cam Arılar’ı hiç sevmedim diyemem. Öyle bir alışkanlığım olsaydı altını çizebileceğim epey cümle vardı kitapta. Ne var ki bütün bu cümleler toplamının iyi bir roman oluşturduğunu söyleyemiyorum. Yazarın asıl başyapıtı olarak görülen ve kurgu olmayan savaş anlatısı In Stahlgewittern (Çelik Fırtınası) de Jaguar tarafından yayınlanacakmış. Muhtemelen çıktığında onu da alıp okuyacağım. Bu arada Cem ve @yzkbicak savaş anlatılarını sevdiklerini söylemişler, eğer okumayanlar varsa Tim O’Brien şaheseri Taşıdıkları Şeyler’i tavsiye edeyim herkese.

Kitap Kulübü’nde şu ana kadar okuduklarımız içinde en az sevdiğim eser Cam Arılar oldu. Henüz erken gerçi ama önümüzdeki ay Biz Hep Şatoda Yaşadık’ı tartışacağız gibi görünüyor, mayısta görüşürüz.

5 Beğeni