Lotus ve Selvi - 1. Bölüm "Pencere" 2. kısım

Alt kata inince, sabah güneşiyle aydınlanan salon ve mutfağın tek bir yerde olduğu geniş bir alana girdik. Evdeki çoğu şey gibi oturma takımının renkleri ve mutfağın görünüşü tamamen eski tarzla döşenmişti. Atmışlardaki bir evin içerisinde gibiydim. Fotoğraftaki kadın saç şekli dışında aynı gözüküyor. Beyaz tenli ve yeşil gözleri olan ince bir kadındı. Beni görünce içten olmayan bir gülüşle bana baktı ve " Sen dün ki kızsın." dedi.

"Ben olmalıyım. "

"Kocamla tanıştın her halde? "

"Aslında daha ismini öğrenemedim, benim adım İzabel. "

“Malkon, benim adım da Eliana. Şu an ikimizi de adını biliyorsun. Bazı sorular sormak zorundayım.”

“Rica etsem şuradaki koltuklar çok rahat gözüküyor, konuşmaya oturarak devam etsek.”

“Tabi”

"Evet böylesi daha iyi. Şimdi sorularınızı bekliyorum. "

“Kaç yaşındasın?”

"23 yaşındayım "

“Hangi yıldan geliyorsun?”

"2014 "

“Buraya kaza sonucu mu geldin?”

"Gerçekten şans eseriydi bir anda kendimi burada buldum. "

“Güzel, bunu duyduğuma sevindim ve bir süre burada kalmak istiyorsun?”

“Kesinlikle evet.”

"Kız daha yalan söylemedi bence bizimle kalabilir. Hem çocuklara yardımı dokunabilir sonuçta onlar da insan. "

Bunu söylediğinde biraz tedirgin olmuştum. Eliana, şu adamın bahsettiği insan benzeri yaratıklardandı.

“Aslında dünyada yarın bir iş görüşmem vardı.”

Kadın bana bakıp yine aynı gülüşü atıp, "İstersen yarın gidebilirsin.” dedi.

“Anladım. Siz insan değilsiniz, değil mi?”

“Bir bakıma insan değilim, evet. Ama size çok benziyoruz.”

“Ben de birkaç soru sorabilir miyim? Burada kalacaksam bazı şeyleri bilmek zorundayım. Sen insan değilsen ne tür bir canlısın?”

"Aslında vücudum insan gibi bazı fonksiyonları dışında tabi. Dünyanın kendisi tarafından yaratılan varlıklarız diyebilirim. Ömrümüzün büyük bir kısmını dünyada geçirdiğimiz için biz de kendimize insan diyoruz ama atalarımız Bibelen ismini kullanıyorlardı. Şu an kimse bu adı kullanmıyor. İnsanlar bazen bizlere ihtiyaç duyuyorlar ve biz de gidip yardım etmeye çalışıyoruz. Sizin dünyanıza geçmeden bize görev hakkında her detay veriliyor. Bu görev süreci boyunca insanlarla sanki bir arkadaşmış gibi çalışıp onların bazı işleri başarmalarını sağlıyoruz. Amacımıza ulaştığımızda ise ölüp tekrar buraya geliyoruz. “

“Yani ben halen dünyada mıyım?”

"Evet halen dünyadasın ama farklı bir yansımasında. "

"Senin gibi kaç kişi var "

“Sayısını bilmiyorum, insan nüfusuyla birlikte sayımız çok arttı.”

“Peki burada benden başka insan var mı?”

Adam bir anda konuşmaya katılarak" İkimiz ve çocuklarımız dışında insan yok" dedi.

“Peki siz nasıl buraya geldiniz?”

“Benimki biraz daha karışık, ben kaza sonucu gelmedim. Tabii onun yardımıyla. Senin zamanından çok daha önce geldim. Dünyadaki işim bir çeşit doktorluktu. Sadece insanlara yardım etmeye çalışıyordum. Bir gün ortağımla birlikte bir hastalığa karşı ilaç hazırlamaya çalışırken ben de o hastalığa yakalandım. Bir ilaç geliştirmiştik ama daha test edememiştik. Ben de hastalanınca kendi üstümde denedim. İlaç işe yaramıştı ve daha sonra anladığım kadarıyla ilaç benim bütün dokularımı etkilemişti. Dokularım artık yaşlanmıyordu. Tabii bunu tam anlamıyla fark etmem 20 yılımı aldı. İlacı üretip kullanamadım çünkü benim ortağım aslında insan değildi, karım gibi bir canlıydı ve ilacın içine ne kattığını bana söylemedi. Denesem de aynısını yapamadım. Karımla, ilacı içmeden önce tanıştım ve bir süre birlikte kaldık, o ölene dek. Eliana ile 150 yıl arayla iki kez karşılaştık ve daha sonra da ayrılmadık.”

Bütün bunlar inanılması zor şeyler ama inanmak istiyorum. Malkon benim şaşkın bakışlarıma bakarak ayağa kalktı ve " Hadi masaya geçelim artık.” dedi.

“Biz de kahvaltı yapacaktık. Çocukları çağırır mısın? En son arka tarafta oynuyorlardı. " dedi

"Tamam siz masaya geçin biz geliyoruz. "

“Sizin çocuklarınız mı, ama nasıl?”

"Evlatlık onlar. Yaklaşık bir sene önce dünyaya uğrayıp sahiplendik. "

“Çok tuhaf bir aileniz var.”

"En azından var. Aslında bu aileyi kurmak benim fikrimdi. Şu an çalışmıyorum ve işi bıraktığımda tek istediğim şey insanlar gibi bir ailem olmasıydı. “

“Gerçekten yorucu bir işiniz var ama dış görünüşünüzü çok da etkilememiş, Malkon’dan daha genç gözüküyorsunuz.”

"Beni bir insan olarak düşünme. Bizim yaşlanmamız size göre çok daha yavaş ilerliyor. "

“Şuradaki çiçekler sizin mi?”,

“Benim değil. Onları pek sevmiyorum. Kokularından da hoşlanmıyorum.”

“Renkleri çok güzel gözüküyor.” dedim ve yanlarına gidip kokladım. İlk kokladığımda yağmur kokusu geldi ve gözlerimi kapatmamla birlikte kendimi bir anda eski bir mezarlıkta buldum. Yağmur o kadar hızlı yağmasına rağmen ben hiçbir şey hissetmiyordum. Önümde bir adam mezarın önünde diz çökmüş ve başını eğmiş bir vaziyette duruyordu. Adamın arkasında üç tane çocuk bir ağacın altından onu izliyordu. İçlerinden büyük olan kızdı sanırım. Adamın yüzü ıslanmış saçları yüzünden kapanmıştı. Kim olduğunu anlamak için eğildiğimde yüzünü kaldırdı ve mezar taşına baktı. Adamı tanımıştım. Ama nasıl? Ayağa kalktım ve olanları anlamaya çalışırken Malkon birden arkamda belirdi ve “Beni böyle görmeni istemezdim. Şu an benim bir anımın içindesin. O mezardaki kişi benim eski karım ve arkadakilerde bizim çocuklarımız.” dedi. Ne diyeceğimi bilmiyordum, sessizce onu dinledim sadece. Orada gerçekten çok üzgün görünüyordu.

"Tamam artık buradan çıkmak istiyorum. "

“Nefesini tut”

Gözlerimi açtığımda çocukları masaya oturmuş, kahvaltıya başlamışlardı. " Bir daha benden habersiz çiçekleri koklama tamam mı? " dedi. Karısı şaşkın bir halde gözlerine bakıyordu ve biraz sinirli bir tonda " Bu çiçeklerin hepsi senin anıların mı? Neden bana daha önce bahsetmedin?” dedi.

"Evet hepsi benim anılarım. Sana söyleyemedim çünkü gerçek dünyayı özlediğimi düşünmeni istemedim. Aslında sana söylemeye çalıştım ama insan olmadığın için seni etkilemiyorlardı. Ben de söylemekten vazgeçtim. Hem bunların çoğu benim kötü anılarım ve onlardan bu sayede kurtulmak istiyordum. Eğer çiçek kurursa benim anımda yok oluyordu. Ama bunu ilk başta bilmiyordum. İçlerinde güzel anılarımda olan çiçeklerde var. Senle ilk defa karşılaştığımız gün mesela. Sana onu göstermek istedim ama işe yaramadı. Buna benzer çok az ama aynı kökten çıktıkları için birbirlerini etkiliyorlar.” Tartışırken ikisi de normal bir insana biraz da olsa dönüşmüşlerdi.

"Kötü anıları kurutursam iyi anılarda yanında yok oluyordu. İyi anılarımı unutmak istemiyorum. "

" Neden böyle şeyler yapıyorsun hiç anlamıyorum. Ama bana söylemen gerekirdi. "

“Haklısın ama yanlış anlamanı istemedim. Şimdi kahvaltıya geçebilir miyiz?”

Tartışma durulduktan sonra kahvaltıya geçebilmiştik sonunda. Çocukları yedi yaşında erkek ikizlerdi. Kahvaltı boyunca nerden geldiğimi ve nasıl bir yer olduğunu sordular. Biraz daha büyüdüklerinde onları dünya ya geri götürmek zorundalarmış.

1 Beğeni