Öncelikle şu isim saklama huyumdan ötürü çok özür dilerim. Okumakta zorluk bile yaratıyor olabilir. Yinede değerli vaktinizin bir kısmını ayırıp okumanızı rica ediyorum. İyi okumalar.
NOT: (isim) ler normal isimleri (K.isim) ler ise hazırlandığım kurguya özel isimleri anlatmaktadır. Ve bu denemenin kendi kurgumla bir ilgisi yoktur.
Ufalanmış taşlar bir zamanlar sarayın salonun bulunduğu zemine yağıyordu. Yer yer
kan izleri bulunan salonu yanık et kokusu ve sisi andıran garip bir toz bulutu sarmıştı. Duvarları normal binaların kaldıramayacağı çatlaklar süslüyor, cesetlerin bazılarına dayanak sağlıyordu. Çoğu kavrulup belirsizleşmiş, geri kalanının da kaya yağmuru sırasında ezilmiş olan bedenler çil yavrusu gibi dağılmıştı. Göğsüne iri bir kaya parçası oturan bedenin kolları iki yanında uzanmış keçeleşmiş kahverengi saçı ve kaşları ile 40 yaşlarında gösteriyordu. Suratında bir huzursuzluk ve anın korkusu görülüyordu, üzerindekiler ise her şeyde olduğu gibi siyaha boyanmıştı. Çatlak duvarlardan sağ eline güneş ışığı vuruyor ve parmağında ki yansıtma özelliğinden feragat etmiş bir yüzüğü aydınlanmaya zorluyordu. Kir ve toza rağmen üzerindeki isim belliydi.
Boş salon ağır bir öksürük ile inledi. Ardından titrek bir kol parçalanmış ve küle dönmüş masanın altında destek aramaya başladı. Zar zor ayağa kalkan adam etrafına bakındı. Gözleri buz beyazıydı ve suratında ne durumda olursa olsun kendinden emin bir ifade vardı. Çenesi sivriydi. Boynunda işçiliği ve kalitesi belli olan gri bir şal duruyor belinde ki kemerle -aynı işçiliğe sahip- uyum sağlıyordu. Bol kol yenlerine sahip olan kırmızı üzerine gri belirsiz şekiller işlenmiş gömleğinin göğsünün üstünde kahverengi ve beyaza çalan, gelinciği -Firavun faresini- andıran bir işleme vardı. Başarısız oldum. Sonumun, sonumuzun diğerleri gibi bitmeyeceğini ümit etmiştim. Verilen savaş, kayıplar hepsi, bütün hepsi boşunaydı. Avuçlarının içleri sıkılmaktan bembeyaz kesilmişti. Göğsünde ki motifi okşadı ve gözleriyle salonu taramaya devam etti. Ölmüş olması gerektiğini biliyordu ama yinede umutla ölmemiş olmasını diledi. Cesetlerin üzerinden adım atarken ayaklarını göremiyordu. Ölüler odayı bir havuz misali doldurmuştu. Sonunda iri kayayı gördü, altında ezileni de. Gözyaşlarını tutmaya çabaladı. Motifi sökercesine kavramıştı. Neden? Neden onca insan varken bu görev ona verilmişti? Neden insanlar tek umudun o olduğu halde ondan nefret ediyordu?
Gözyaşlarını daha fazla tutamadı. Elini arkadaşının elinin üzerine koydu. Yüzüğü gördüğün de bir kez daha içi öfkeyle doldu. Ona karşı yemin ve sadakatlerini sunan herkesin taktığı o yüzük. Yüzüğün üzerinde sadakatini sunduğu kişinin ismi yazardı. ‘’Affet beni kardeşim, affet.’’
Başka yüzükleri bulmak için ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Kızıl saçlı genç bir kadın sırtı duvara yaslı, yanında gümüşten yapılmış az miktarda altın ile tuhaf bir desen işlemeli bir kupa ve iki kırık küçük bronz ayna yatıyordu. Gözleri kapalıydı ama göğsü inip kalkıyordu. Koşarak yanına vardı, eliyle nazikçe kızı kavradı. Kız 20-25 yaşlarında görünüyordu ‘’ (isim) iyi misin? (İsim) beni duyuyor musun? Aç gözlerini’’ Hafifçe sallanan bedende ki mavi gözler zar zor aralandı. Kızıl saçlı kızın bitkinlikle gülüşü bile iç ısıtıcak türdendi. ‘’İyi görünüyorsun (isim).’’ Sesi gülüşü kadar yumuşaktı. ‘’Elimi tut kalkmama yardım et’’ Oğlan kızı ayağa kaldırırken kız
sendeledi. ‘’İyi değilsin dinlenmen gerek (isim)’’
Kızı taştan bir sütunun üstüne oturttu. Kızın baldırından kan sızdığını gördü. Üstünde ki zaten yıpranmış kumaşı yırtıp akan kanı çevreleyecek şekilde sardı. ‘’Bir şeyler hatırlıyor musun (isim)?’’ Kız kafasını salladı ama bir an yapmamış olmayı diledi. Kafasında taşı çatlatacak bir zonklama vardı. ‘(isim), (isim) nasıl? Onu gördün mü? En son yanımdaydı. (K.isim)’ in bu sefer yenilmeyeceğini haykırıyordu. Ona bahşedilen bütün gücü iliklerine kadar kullandığını gördüm (isim), çok korkutucuydu.’’ ‘’Sadece o değil (isim),” Dedi (isim).” sen de elinden geleni yaptın. Hepimiz elimizden geleni yaptık. Yalnızca yaptıklarımız yeterli olmadı. O, o kadar güçlendi ki (isim), artık kimsenin onu durdurabileceğini sanmıyorum. (İsim)’ in bile ondan korktuğunu söyleyenleri duydum (isim),’’ sesi pes etmiş bir şekilde çıkıyordu. ‘’ (isim), her zaman başarabileceğimizi düşünmüştüm, gündüzün ve ışığın tekrar dünyayı saracağını. Ama uçuk bir hayalden ibaretmiş sadece.’’ Kızın sesi de oğlanın ki kadar yorgun ve pes etmiş çıkıyordu. ‘’Sonumun köyümüzde ki işlerde çalışırken yorgunluktan geleceğini sanırdım,’’ Dedi (isim) eski günleri anan bir özlemle. Oğlan bir kahkaha attı, çukura düşen birisinin kahkahasını, gülmek için artık bir nedene ihtiyacı olmayan birisinin kahkahasını, etrafındaki her şeyin ona komik ve boş gelen birisinin kahkahasını. ‘’Sonumun köyümüzde ki işlerde çalışırken yorgunluktan geleceğini sanırdım.’’ Oğlan başını kaldırıp kıza baktı. ‘’ (isim), sen iyi misin?’’ Ama (isim)’in göz bebekleri göz akını içine alan bir beyazlığa bürünmüştü ‘’Sonumun köyümüzde ki işlerde çalışırken yorgunluktan geleceğini sanırdım.’’ Sesi ilk kez söyler gibi çıkıyordu. ‘(isim) bunu daha öncede söylemiştin. Neler oluyor iyi misin (isim)?’’
‘’Ona bahşedilen sonlardan birisini anıyor sadece, neden bu kadar korktuğunu anlamadım (isim). Ses arkasından salonun giriş kapısının olduğunu sandığı yerden gelmişti. Sesin tınısını ilk duyduğundan beri unutmamıştı. İçine işleyen o ses, aynı zamanda güven veriyordu. Kimsenin ondan üstün olamayacağını anlatan bir ses. Doğru yolun onun gittiği yol olduğunu herkese fısıldayan bir ses. ‘’ (K.isim) neden seni seçti (isim)? Dengeyi sağlaman için mi?’’ Alaylı bir homurtu çıkarttı, ‘’Korkarım bu konuda pek başarılı değildin.
Kaybedilişlerin sayısını artırmak için mi? (K.isim)’ in silinip gitmesi ve (K.isim)’ in daim olması için mi? Bu sorunun pek çok cevabı var. Ama en doğrusu (K.isim)’in asla galip gelememesi. Sen ve senin tarafındakilerin hiçbir savaşta kazanamamanız. Üzücü değil mi? Şimdi sen de yanında ki arkadaşın gibi sonunu düşlesen iyi olur (isim). Çünkü diğerleri gibi orada benim olacaksın…’’ Ellerini kaldırdı salon sanki bir anda yüzlerce fırınla doldurulmuş gibi sıcakla dolmuştu ama sıcak ışık vermiyordu. Karanlığın Alevi. ‘’ Senin sonun burada yazılmış (isim). Işığın ve (K.isim)’ in tekrar düşüşü burada yazılmış.’’ (isim) bütün vücudunun karıncalandığını ve damarlarında ki kanın fokurdadığını hissetti. ‘’Seni yenemedim ama (K.isim) başkasını yollayacak. Eninde sonunda düşeceksin ve düşüşün beraberinde tek bir zafer dahi getirmeyecek.’’ Oğlan kelimeleri tükürerek söyledi. ‘(isim) (isim) eritinceye, (isim) (isim) söndürünceye, kanımızda ki son damla akıncaya kadar…’’ Alev bedenini çepeçevre sarmıştı, içerisinde ki (isim) ‘in çığlıklarını boğuyordu.
‘’Bu saçmalıkları daha öncede duymuştum.’’ Adam ellerini indirdi ve içerideki ölüm sıcaklığı sona erdi. Bütün ahşaplar kül oldukları halde tekrar alev alıp sönmüşlerdi. Salonun zemini erimiş, bataklığın bir kopyasına dönüşmüştü. Adam bundan hiç etkilenmişe benzemiyordu. Salonun, ikiye ayrılıp ufalanmış tavanından gökyüzüne doğru baktı.
‘(K.isim), hala gücümü hafife almakta ısrar ediyorsun. Senin de ipin benim ellerimde olacak.’’ Bu sözleri destekleyen ya da tam tersi onaylamayan bir gümbürtü duyuldu. Dışarıda güneş sönmüş yağmur olağan gücüyle yağıyordu. Yüzünü alaylı bir ifade sarmalamıştı. Salondan çıkıp gözden kaybolduktan az sonra (isim) ve (isim) ‘nın bulunduğu yerde bir motif yatıyordu.
Zaman çarkının belki başını anımsatmış olabilirim. (azıcık etkisinde kalmış olabilirim) Yinede okuduysanız eleştirilerinizi dört gözle bekliyorum. Teşekkürler.