Merdiven

merdiven

Korkularla yaşıyorum. Şimdi burada, bu merdiven başında böylesine hareketsiz duruşumun sebebi bu. Bu cümle yaşamımın bir çok evresinde maruz kaldığım acının özeti.

Tüm yaşamını saran korkularının ilki, karanlık korkusuydu. 5 yaşında bir çocuk için doğal bir korku bu. Doğal olmayan onun bu korkudan yeni bir korku üretmesi. Annesi uzun süre, bu korkuyu yenmesi için ona yardım etti. Uyuyana kadar yanında kaldı. Daha sonra ışıkları söndürüp yanında kalmaya başladı. Sonra ışıklar yanık bir şekilde yalnız başına uyumaya alıştı ve sonunda karanlıkta uyumaya başladı. Korkuyu atlatmıştı ama şimdi de aydınlıktan korkmaya başlamıştı.

Konuşmayı geç öğrendiğim için pek arkadaşım olmadı. Sağ kaşımın ve sağ kolumun bir kısmı beyaz tüylerle kaplıydı. Bu durum arkadaş edinmemi daha da zorlaştırıyordu. Diğer çocuklar bana garip bir yaratıkmışım gibi bakıyorlardı. Zamanla diğer çocuklardan uzaklaştım kitaplarla dost oldum; yargılamayan, okumayı seviyorsan seni peşinen kabullenen sadık dostlar. Okumayı çok seven bir anne babanın çocuğu olduğumdan daha okula başlamadan öğrenmiştim okumayı. Annemin kütüphanesinden gizli gizli aldığım acayip kapaklı kitapları okuyordum. Bu kitapların içleri de acayipti: Canavarlardan, hayaletlerden, katillerden bahsediyorlardı. Lakin bu tehlikeli dünya korkutmadı beni.Yalnız kaldığımda sığınabileceğim bir dünya yarattım onlardan. Ürkütücü bir dünya ama okulda ya da mahallede yaşadığım dışlanmanın yarattığı dehşetten daha az sarsıcı. Akşamları karanlık çöktüğünde dünyamın varlıkları gelmeye başlıyordu odama. Zamanla onlarla anlaştım, onların varlığını kabullendim. Dolayısıyla varlıklarını kabul ettirmek için beni korkutmaya çalışmadılar. Onlar benim işime karışmıyorlardı ben de onların işine. Onları kızdırmamak için ışıkları söndürdüm. Artık odamda hiç ışık yakmamaya başladım. Işıklar yanınca beni terk edeceklerini, daha da kötüsü bundan beni sorumlu tutacaklarını düşündüm. Nerede bir ışık görsem söndürüyordum, aydınlığın sonuçlarından korkuyordum, dolayısıyla da aydınlıktan.

Büronun evrak işleri uzayınca gece yarısına kadar büroda kalması gerekti. Büro ikinci katta. Elektrikler o kapıdan çıktığı ve asansöre yöneldiği sırada kesildi. Çok kısa süren bir telaştan sonra merdivenlere yöneldi ve şimdi burada, merdivenin başında. Terliyor. Kalp atışlarının sayısı artmaya başladı. Şakakları zonkluyor. Parmakları uyuşuyor. Bacakları kaskatı. İlk basamağa inmek için adım atmaya çalışıyor ama nafile. Tavan yavaş yavaş aşağı inmeye başlıyor. Duvarlar çarpılmaya basamaklar büyümeye başlıyor. Her şey bulanık. Şimdi önünde hiç basamak yok. Karanlık bir uçurum var.

Artık korkmaktan yoruldum. Her an yeni bir korkunun mücadelesini verebilecek olmak beni korkutuyor. Korkmaktan korkuyorum artık. Bu yüzden çoğu zaman şu an olduğu gibi kendi kendime konuşurum. Bu, kendimi ve korkularımı analiz etmemi, dolayısıyla da korkularımla barışık yaşamamı kolaylaştırıyor.

Az önce eski göz ağrılarım yalnızlık ve karanlık korkusunun tetiklediği bir korku ürettim:
Merdiven korkusu.

İkinci kata inebilmem için önümde yaklaşık 20 basamak var. basamakların sağa doğru kıvrıldığı yerde bir pencere var. Sokak lambalarının ışığı vuruyor içeri. Oraya ulaşabilirsem aydınlıktan aldığım cesaretle zemin kata oradan da sokak kapısına ulaşabilirim.

Zamanla korkularıyla ne kadar hızlı barışırsa onu o kadar hızlı terk ettiklerini anladı. Ama her seferinde yenisi mutlaka geliyordu. Bazen aylar, yıllarca rahat yaşıyor, bazen de ertesi gün yeni bir korkusuyla karşılaşıyordu. Alışma ve kabullenme süreci hep çok zorlu oldu. Hele büyüyüp bir işe, çevreye ve aileye sahip olunca her şey daha da zorlaştı.

Bu yüzden kimse benim korku dolu bir dünyada yaşadığımı bilmiyor. Kimseye de söylemedim. Ne aileme ne arkadaşlarıma ne de eşime. Bazen korkularımı gizlemekte çok zorlanıyorum. Evliliğimizin ilk aylarında ortaya çıkan su korkum yüzünden haftalardır banyo yapmadığımı fark etmesin diye bedenimi hijyenik mendillerle silmek zorunda kaldım. Ama eşim su içmediğimi fark ettiğinde böbreklerimdeki geçici bir rahatsızlık yüzünden içmediğimi söyledim. Ayna korkum yüzünden tıraş olmadığım, dağınık gezdiğim; beyaz renkten korktuğum ve bu yüzden işe gidemediğim, hiçbir işle uğraşamadığım dönem; her çeşit hayvandan korktuğum ve bu yüzden eşimin balığını ve köpeğini sattığım “kaçtı; akvaryum devrildi, öldü” diye yalan söylediğim dönem; zaman zaman karanlık korkumun yeniden ortaya çıktığı dönemler; açık hava korkum yüzünden işe gidemediğim ”hastayım” yalanına sığındığım bir aylık dönem; bedenimdeki kıllardan korktuğum için saçımı ve bedenimi kazıdığım, yılan korkum tekrar depreştiği için eşimin saçlarından korktuğum dönem. Hepsi de çok zor, katlanılması güç dönemlerdi. Hala neden boşanmadığımıza şaşıyorum. Belki de eşim her şeyin farkında; belki yıllar boyu korkularıma katlandı.

Geriye baktığı zaman görüyor ki edindiği, yaşadığı, terk ettiği onlarca korku ona şunu öğretmiş: Bu onun kaderi: Korkmak.

Böylesine çok korku tecrübesi yaşıyor olmam, onlara karşı bir bağışıklık kazanmamı sağlıyor. Mesela eğer yılan korkusunu atlatmışsam uzunca bir süre yılanlardan hiç korkmuyorum. Bu da beni diğer insanların gözünde korkusuz biri yapıyor. Evet, ben korkusuz bir korkağım.

Son 5 yıl 5 ay 22 günü korkusuz geçirdi; ama yine başladı. Bu merdivenlerden aşağı inemezse eve gidemeyecek. Ama şu an merdivenleri bile göremiyor. Önünde sonsuz bir karanlık. Belki de her şey bir hayalden ibaret, adımını atsa ikinci basamağa kolayca geçecek. Peki ya hayal değilse. Ya o uçurumun içine düşüp sonsuzlukta kaybolursa, ya hiç ölmeyip sonsuza dek düşerse. Başı dönmeye başlıyor. Nefes alamamaya başladı. Düşünceleri karmakarışık, gerçeklikle bağını yitiriyor. Ölmek üzere.

Mantıklı düşünmeliyim, daha önce defalarca kez başardım. Şimdi de başarabilirim, korkumu yenebilirim. Sakin olmalıyım. Sakin ol. Sakin ol. Derin nefes al. Ver. Al. Ver. Al. Ver. Şimdi yavaşça adımını at. Korkma hiçbir şey olmayacak, düşmeyeceksin.

Yavaş yavaş ayağını kaldırıyor, adımını hazırlıyor. Her hareketi temkinli. Yavaş.

Gözlerimi kapatıyorum. Evet. Adımımı attım. Ve işte. Hiçbir şey olmadı; ikinci basamaktayım.
İşte yendim. Çabucak doğan bu korkumu çabucak öldürdüm.

Eliyle alnındaki teri sildi. Derin bir oh çekti. Karısını düşündü. Bir hayli geç kalmıştı. Bir kaç basamak sonra önünü görememeye başladı. Kirpikleri on santim uzamış gözlerinin önünü kapatmıştı. Zaten karanlık olan merdivenler daha da kararmıştı. Şaşırdı. Ama şaşkınlığı kısa sürdü. Eski korkularından biri tekrar gelmişti. Kollarındaki kıllar da uzamaya başladı. Saçları, sakalı, kaşları, bütün kıllar uzamaya, bedenini sarmaya başladı. Uzayan her kıl, besinini vücudundan aldığı için gittikçe zayıflıyordu ve acı çekiyordu. Sanki zorla ameliyattan kalma dikiş iplerini çekiştiriyorlardı. Ağlamaya başladı. Kıllar canlı gibiydi. Ağzından, burnundan, kulaklarından içine girmeye çalışıyorlardı.

Sakin olmalıyım. Az önceki korkumu nasıl yendiysem bunu da yenebilirim. Sakin olmalıyım. Düşün. Düşün. Düşün. Onları kontrol edebilirim. Onlar bedenimin bir parçası. Zihnim bedenimin sahibi. Geri çekilin. Geri çekilin.

Yaklaşık yirmi dakika boyunca kılları kontrol etmeye çalıştı. Acıdan yorulmuştu. Sonra yavaş yavaş kıllar geri çekilmeye onu serbest bırakmaya başladı. Ama yine acı veriyorlardı. İçeri giriyorlardı. Kendi istedikleri gibi değil ama yine de amaçlarına ulaşmanın mutluluğuyla.

Adımlarını hızlandırdı. Beş basamak sonra yine başladı. Şimdi bir yatak odasındaydı. Karanlık, köhne bir yatak odası. Yan yatmış uyuyordu. Birden uyandı. Nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Ortamı tanımaya, korkusuyla barışmaya, tekrar merdivenlere dönmeye çalıştı. Olmadı. Yataktan kalkmayı denedi. Kalkamadı. Bir şey ona izin vermiyordu ama hepten de hareketsiz değildi. Uykuda bir insanın bilindik hareketlerini yapıyordu. İstem dışı. Yavaş yavaş yatağın altından sesler gelmeye başladı. Küçükken en çok korktuğu şeydi, yatağın altındaki “şey”. Sesler kesildi. Yorganı başının üzerine kapadı. İstem dışı. Kalbi yine hızlı atmaya başladı. Terden sırılsıklam olmuştu. Birden iğrenç bir yüz belirdi yorganın altında. Korkudan ölecekti neredeyse. Sonra sakinleşti. Yüze uzun uzun baktı. Onu tanımaya kabullenmeye başladı. Yüz değişti, değişti, değişti. Tanıdık bir hal aldı.
Yüz kendi yüzüne dönüştü. Kendisi oldu.

İşte şimdi tekrar merdivenlerdeyim. Hızla koşuyorum. İşte kapı orada.

Artık özgürüm.

Biliyorum.

Artık korkmak yok.

Bülent Özgün - 2009

2 Beğeni