Cumartesi Öyküleri…
Müzisyenin anı defterinden…
Üst kattaki komşum…
Evdeyim. Home studiom da takılıyorum, yarın için yetiştirmem gereken işler var.
Geç bir saat…
Kapı çalındı. tamam dedim. Bu akşam ya frekanslar fazla kaçtı , ya da kapıyı açık unuttuk, şikayete geldiler…
Neyse açtım kapıyı baktım, üst kattaki komşum Avni Bey.
Tapudan emekli. / Saat umrumda değil lan! misali, don gömlek zuhur etmiş./
“Aranjesini yaptığın son şarkı var ya kardeş” dedi. "o benim vatanıma ait, yani Bosnaya…
“Yok abi Bosna yı alalı şu kadar, terkedeli bu kadar filan oldu ama severiz yani” filan gibi bir şeyler geveleyecek oldum.
“Lafımı kesme!” kardeşim dedi kibarca. O bizim acılarımızın müziği.
Üstelik senin yaptığın gibi değil. O çok farklı aslında. İstersen sana gerçeğini dinleteyim."
Ne desem bilemedim önce, sonra “Ne demek, tamam” dedim. Yukarı çıktık.
Girdiğimiz odada yaşlı bir kadın yatıyordu.
“Oku ona anne” dedi komşum.
Yaşlı kadın bana baktı gülümsedi ve “Hoş geldin oğlum” dedi "İstemeden kulak misafiri olduk müzik çalışmana ama
o türkü öyle değil. Bu deli oğlana "bırak karışma, nasıl biliyorlarsa öyle seslendirsinler dedim ama dinlemedi işte.
Seni de yorduk buraya kadar."
“Önemli değil” filan gibi birşeyler mırıldanırken bir türkü okumaya başladı.
Ninni gibi, ağıt gibi, bir şey.
O okudukça odanın içine bir sürü siyah beyaz çocuk fotoğrafları yansıdı.
Dört duvar mutluluk ve acı resimleri ile kaplandı. Sevgi, umut ve hasret iç içe geçti.
18.02.2017