Niagordan (Öykü)

Bir anda aklıma geliverdi ve yazmak istedim. Önce öykü olarak tasarladım, sonra fark ettim ki bilimkurgu ve fantastiği bir arada harmanladığım bu öykü, güzel bir roman olabilirmiş. Tabii böyle bir çılgınlık yapmayacağım. Çok uzattım yine. Sadede gelelim; bu öyküyü forumla paylaşmak istedim. Yorumlarınızı merak ediyorum. Umarım beğenirsiniz.

Niagordan’da, çivit gezegenin ıssızlığında, Kanun Heviben ile Kanun Lovkin plazma ateşleyicisini Başkalaşmış’a doğrultmuştu.

Başkalaşmış, ellerini havada tutuyordu. Henüz başkalaşmamıştı. Orta yaşlarda bir adamdı; kara gözlüydü, siyah saçları griye çalmıştı ve birbirine karışmış sakallarında seyrek beyazlıklar mevcuttu.

Kanun Heviben, boştaki eliyle kravatını gevşetti. Sonra ensesini ovaladı, derin ve içten bir nefes soludu. ‘‘Uzun zamandır peşindeyiz,’’ dedi küfür edercesine. ‘‘Şimdi seni burada öldürerek, seni yakalamış olmanın keyfini bile süremeyeceğiz.’’ Heviben elini savurarak çorak gezegeni işaret etti. ‘‘Seni burada öldürecek olmak, oldukça gösterişsiz olacak, Modim. Ününe küfür niteliğinde bir ölüm olacak. Fakat üzülmemek gerek. Adımız tarihe kazınacak. Yüce Kanunlar’dan biri olarak anılacağız.’’

Kanun Lovkin, Heviben’e göre daha sükut biriydi. Oldukça sükut. Onu herhangi bir duygu içerisinde görmek pek zordu; şahit olan ya yoktu ya da hatırlamıyordu. İfadesiz bir surata ve umursamaz bir mizaca sahipti.

Kanun Lovkin, yaşam ışığından yoksun gri gözlerini Modim’e dikti. ‘‘Sön sözlerini içeren zırvalığa gelelim istiyorsan.’’ Kanun Lovkin plazma ateşleyicisini Modim’in suratına doğrulttu. ‘‘Veya kafanı uçuracağımız gerçeğinden vazgeçirmeye çalış bizi, işini hemen bitirmiş olalım.’’ Baygın sesinde soğuk terler akıtacak bir nezaket ve tehditkar bir tını vardı.

Modim, ellerini yukarıda tutarken omuz silkti. Ölümünü kabullenmişti, uzun süre önce. Hatta başlangıçtan itibaren bir gün bu şekilde öleceğini biliyordu. Yaptığı şeylerin her saniyesinden keyif aldı; kadınlara yaptığı tecavüzler, tutkulu bir şekilde işkence ettiği çocuklar… Yaptığı kötülüklerin az bir kısmıydı sadece ve hepsi eşsiz anılardı onun için. Modim’e göre ahlakı toplum değil, birey belirlerdi. Kurallar, bireyi prangalayamaz. Hayır. Bunu delice de bulmuyordu. O bilinçliydi; tescilli bir akıl hastası katiyetle akıl hastasıysa, o da bir o kadar bilinçliydi kendi adına.

Kanun Heviben, Habis’e plazma ateşleyicisini doğrulttu; eli tetikteyken silahını tam tur çevirdi ve ateşleyici elinde takla atıp nişan aldığı yere geri döndü, sonra tam tersine çevirip tekrardan namluyu suçlunun alnına doğrulttu. Müthiş bir andı. Zevkten ölünecek, donunu sıyırıp kasıklarını okşayacak bir an. Heviben pantolonunu çözmese de kasıklarının arasıyla oynadı. ‘‘Dayanamıyorum,’’ dedi, zevk dolu iniltiler çıkararak. ‘‘Senin gibi bir orospu çocuğunu öldürecek olmanın zevki… Bana dayanılmaz geliyor.’’ Müthiş bir keyifle kahkaha attı. Heviben, Lovkin’e doğru salladı kafasını, ‘‘Bu eşsiz anı ikimiz paylaşmalıyız, Lovkin. Aynı anda ateşlemeli ve onu tarihten silmeliyiz. O tarihten silinince, sebep olduğu kötülükler solacak. Öldürdüğümüz kişiyi Habis Lord’lardan biri olarak nitelendirmemiz gerek. Kötülük epey solacak diyelim şuna. Kim bilir; belki kötülük son bulur ve artık bize gerek kalmaz.’’

Kanun Lovkin cevap vermedi. Heviben için de bir cevaba gerek yoktu zaten. Yapıları birbirlerine tezattı, bu doğru. Fakat Heviben, Lovkin’in ne düşündüğünü adı gibi biliyordu. Uzun süredir birlikteydiler ve uyumları iyi olmalı ki işlerinde başarılıydılar.

Heviben koca bir tebessümle, ‘‘Geriye doğru sayıyorum, Lovkin, pastayı bölüşelim,’’ diye bildirdi. ‘‘Üç…’’ İkilinin şeffaf silahında bir enerji girdabı oluştu. ‘‘İki…’’ İkili silahı sıkıca kavradı. ‘‘Ve bir!’’

Plazma ateşleyicisinin ucu alacalı bir ışıltıyla parıldarken, Heviben’in kafatası konfeti gibi patladı. Heviben’in bedeni bok çuvalı misali yere yığıldı. Kafasının yarısı yoktu. Beyni olması gereken şey, yanmış ekmek gibi simsiyahtı. Veya içi boştu. Muazzam bir yanık kokusu yayılmıştı.

Modim inanmaz gözlerle, bir ölü adama bir Kanun Lovkin’e bakıyordu. Pek az şaşırırdı kendisi. Pek az etkilenirdi bir şeyden. Ancak şimdi, yaşanan şey, nefes kesici bir görüntüydü. Bedeni büyük bir tutkuyla adrenalin pompalıyordu. Ve heyecan. Ve hayranlık. Mest olmuştu.

Kanun Lovkin yorgun gözlerini ovuşturdu, başını iki yana yatırarak boynunu kütürdetti. ‘‘Başkalaş ve uzaklaş.’’

Modim’in göğsü yükselip alçalıyordu. Modim, büyük bir hayranlıkla baktı Lovkin’e. Aşk duydu, denilebilirdi göğsünde yalazlanan coşkuya. ‘‘Neden yaptın bunu?’’

Lovkin, paltosunun cebinden sigara paketini çıkardı. İçine göz attığında, hüsranla iki yana salladı başını. Boştu. Yerde ölü yatan ortağının kafası gibi. ‘‘Güzel bir soru.’’ İşaret parmağını Modim’e doğrultmuşken, bir yandan hafifçe başını sallıyordu. ‘‘Güzel soru. Neden öldürdüm?’’ Lovkin bıyığını bürüdü. ‘‘Ailem var; bir eşim, üç çocuğum; güzel bir işim var ve yüklü bir maaşım.’’ Lovkin, Modim’e sırtını döndü, birkaç adım ilerleyip uzaklardaki evine baktı; Honoxlid Gezegeni. ‘‘Sen ölürsen, senin gibilerin hepsi ölürse, ne olur biliyor musun, Modim? İşsiz kalırım. Fakat bu kadar basit değil. Tarihten silinirsen, iyilik nükseder. Kötülük, iyiliği dengeler, Modim. Kötülük olmalı, iyilik için. Düzeni, Evrenin kanunu bozmamalıyız. Milyar yıllar önce gücümüz buna yetmiyordu. Ama şimdi, Evrene bile hükmedebiliriz. Sen basit birisin, Modim. Seni öldürmedim; çünkü Evrenin çarkısın sen. Çark kırılırsa, işleyen Evren aksar. Ve en sonunda hurda yığıntısına dönüşür.’’

Modim konuşma boyunca sadece başını salladı. Lovkin’in dediklerini kısmen anladı. Lovkin gayesi konusunda ne kadar dürüsttü, Modim oldukça şüpheliydi. Ama içindeki hayranlık uyanmıştı: Öngörülemez vahşete tanık olduğunda.

‘‘Beni bırakıyor musun?’’ diye sordu Modim.

Kanun Lovkin başını yavaşça salladı. ‘‘Başkalaş. Toprağa karış. Git, Modim. Seni avlamak için tekrar peşine düşeceğim. Kötülük yaydığından emin ol.’’

Modim’in kaşları çatıktı. Suratında aptalca bir sırıtış vardı. Hala inanamıyordu: Gerçekten özgür mü bırakmıştı? Gitmesine izin mi vermişti? Bir Kanun, bir Habis’i serbest bırakmıştı.

‘‘Git!’’ diye kükredi Lovkin. ‘‘Toprağa karış. Kaybol gözümün önünden.’’

‘‘Bir dahaki görüşmemizde,’’ diye seslendi Modim, çivit toprağa usulca gömülürken, ‘‘sıcak bir kucaklamayla karşılayacağım seni, Kanun.’’

Modim toprağa karıştı.

Şimdi sadece Kanun Heviben’in cesedi ve Kanun Lovkin vardı.

Ve akşama güzel bir et yemeği.