Öykü: Ormanın Kalbi

Yeğenime yazdığım bir öykü. Sizlerin de görüşlerini almak istiyorum. Ve dahası bunu çocuklarınıza, yeğenlerinize, tüm küçüklerinize armağan etmek istiyorum. İlk defa çocuklara yönelik bir öykü yazmak istedim. Açıkçası başarılı mı hiçbir fikrim yok. Üzerinden geçmeye de vaktim olmadı. Neyse, eğer çocuklara okutulabilir bir hikayeyse, dediğim gibi tüm küçüklerinize armağan olsun.

Gökyüzü kül rengiydi. Hoyrat rüzgar gürleyerek ormanın bunak ağaçlarını sarsıyordu.

Meilien 11 yaşını yeni görmüştü; mutsuz, öksüz, sürekli inzivaya çekilen bir kızdı. Sık sık dayısını ve babasını geride bırakıp kaçardı: Özellikle ruhunu ve bedenini sığındırdığı durağı daimi olarak koyu Ormanın Kalbi olurdu. Babası ile dayısı tarafından sorumsuz davranışı yüzünden sürekli azar işitirdi. Meilien davranışının münasip olmadığının bilincindeydi. Akıllı bir çocuktu. En azından dayısı öyle söylerdi.

Meilien ormanı katederken dalların arasından yuvarlanan fısıltılara kulak kabarttı; fısıltılar miskin ve tembeldi: gür, derin, tükenmiş bir yaşlının sesleri gibiydi. Meilien konuşulanları idrak edemiyordu. Ama önemli değildi. Meilien nihayet Ormanın Kalbi’ne vardı: Gözlerinin önünde ışıldayan parlak renkler, ormanın görüntüsüne müthiş tezattı. Kül rengi gökyüzünden hale şeklinde bir ışık düşüyordu ve çıplak, ölmüş, kuru alana hayat veriyordu. Çimler munisçe gülümseyerek başını ışığa kaldırıyor, kır papatyaları sarmal oluşturarak Ormanın Kalbi’ni kucaklıyordu. Meilien hoplayıp zıplayarak papatyaların içine uzandı; kollarını ve ayaklarını kanat çırparcasına sallayarak kır papatyalarının narin demetlerini bir bir uçurdu. Papatyalar kusursuz bir armoni oluşturarak ışığa doğru yükseldi, ta ki kör edeceği uzaklığa dek. Meilien’in içi pır pır ederken koşup eğlenmeye devam etti.

‘‘Çocuk!’’ diye kükredi bir ses.

Meilien, Ormanın Kalbi’ni sarmalayan koyu, meşum ormana bakarak etrafında tam tur döndü; görünürde kimse yoktu. Kalbi küt küt atarken yutkundu. Meilien ormanın koyu gölgelerine dikkatle baktı: karaltılar fırtınayla boğuşan dalgalar misali habisçe dans ediyordu. Ormanın kalbi’nden etrafı seyrederken hep böyle olurdu; orman, hastalıklı bir adam gibi sarsakça titrerdi. Fakat rüzgarın feryadı Ormanın Kalbi’ne ulaşmazdı. Bazen hale düşmüş o yer, Meilien’e evinden daha huzurlu gelirdi. Orası, küçük çocuğu şefkatle kucaklıyordu sanki.

Meilien işittiğini sandığı sesin rüzgarın yanıltması olduğunu düşünürken, ses yine, ‘‘Çocuk!’’ diye çığırdı. Ses bu sefer daha vuzuh, daha azametliydi.

Meilien’in ufak bedeni korkuyla titredi. Sonra gözlerini kapattı, burnundan derin bir nefes aldı ve dayısının sözlerini hatırladı: ‘‘İçindeki korkunun beslenmesine izin verme,’’ demişti.

Meilien sözleri içinde yineleyerek kendisini tembihledi. Gözlerini açtı, genişçe soludu. ‘‘Kimsin sen!’’ diyerek ince sesiyle uludu, ama daha çok korkusunu bastırmaya çalışıyordu. Ve başarılı da olmuştu.

Orman derin bir solumaya benzer tavırla haşince dalgalandı; yaşlı ağaçlar sallandı, ölü yapraklar karanlıkta birbirini takip ederek sürüklendi. ‘‘Kim olduğum önemli değil,’’ dedi boğuk, nemrut ses. ‘‘Ormanın Kalbi benden bir ricada bulundu. Benim görevim bunu sana iletmek.’’

Meilien etrafına bakındı, kafasını kaldırıp ormana göz gezdirdi. ‘‘Onu üzdüm mü?’’ diye sordu.

‘‘Hayır.’’ Kaba ses sanki şimdi biraz daha yumuşamıştı. ‘‘Burada olman onu mutlu ediyor. Yine de bir başına buraya gelmen uygunsuz. Tasvip etmiyor. Dayını ve babanı üzüyorsun, çocuk.’’

Meilien’in bakışları ayakucuna düştü. Dudakları kederle büzüldü, ellerini gizlemek isteyerek beceriksizce ufak ceplerine sokuşturdu. ‘‘Üzmek için yapmıyorum. Burada olmak beni mutlu ediyor, onlar farkında değil.’’ Meilien’in somurtkan ifadesi gittikçe kasıldı. ‘‘Onları üzmek gibi bir amacım yok.’’

‘‘Biliyorum,’’ dedi ses usulca. ‘‘Bunu onlara söylemelisin.’’

Meilien kafasını kaldırdı, hale şeklinde düşen ışığa göz dikti; çocuk, ışığın buruk bir gülümsemeyle ona karşılık verdiğini hisseder gibi oldu. Meilien özlem dolu bir iç çekti. Minik dudağının kenarları hafifçe kıvrılarak gülümsedi. Sonra bakışlarını tekrar koyu ormanda gezdirdi.

‘‘Karanlık seni kucaklamadan gitmelisin,’’ dedi ses. ‘‘Uyanıyor.’’

Meilien, ‘‘Karanlık mı?’’ diye korkuyla sordu. ‘‘O da kim?’’

‘‘Git!’’ diye çığırdı ses.

Meilien, bedenini sarsan kudretli sesin itkisiyle seyirtti, bir anlık duraksayıp Ormanın Kalbi’ne baktı, ardından koyu ormana daldı. Meilien koştururken etrafındaki gölgelerin ağıt ettiğini duyar gibi oldu. Ormanın koyu karanlığı bedenine sürtünüyor, onu sarmalamaya çalışıyordu sanki. Nefes nefese, nabzı ağzında koştururken bir şey onu bileğinden çekiştirdi; Meilien yüzüstü yere kapaklandı. Bir an ciğerlerindeki nefesin yitip gittiğini hissetti. Doğrulduğunda iki diz kapağı da yaralanmıştı; acıyor ve sızlıyordu. Çenesindeki yarık daha da acı vericiydi. Bir şeyin, karanlığın onu omuzlarından tutuşunu, ona uzun tırnaklarını vahşice geçirme güdüsünü hissetti. Meilien ayaklandı, tüm benliğiyle koşturdu. Bir ışık gördü: ufak, iğne ucu kadardı. Meilien yoruldu, aksırdı, yığılmasına ramak kaldı. Peşindeki karanlığın yaklaştığını hissediyordu. Meilien’in önündeki ışık gittikçe büyüyordu. Fakat başaramayacağını düşündü. Nefesi neredeyse tükenmişti. Gücü çekilmişti. Yumruklarını sıktı, gözlerini kapattı ve koşmaya devam etti; bir ağacın damarımsı, kalın köküne takılıp yuvarlandı. Her şey, tastamam karanlıktı. Meilien’in göğsü yükselip alçalıyordu. Gözlerini açtı; mavi bir gökyüzü, birbirini kovalayan beyaz bulutlar. Meilien büyük bir çabayla doğrulup ormana baktı. Karanlık, homurdanarak derinliklerine çekiliyordu.

Meilien zafer dolu bir tebessümle şavkıdı. O şey her neyse, onu yenmişti. Hayır. Ondan çekinmiyordu. Belki korkuyordu, ancak onun kendisini basitçe yıldırmasına izin veremezdi. Bir gün yine geri gelecekti.

Meilien durgun, rutin bir gün geçiriyormuşçasına doğruldu, suratında neşeyle kasabaya doğru yol aldı.

1 Beğeni

Korkunun üstüne gidilmesi gerektiğini anlatan kısa ve öğretici bir öyküydü. Fakat öykünüzdeki bazı kelime seçimleri hedef kitleye uymuyor. Diğer yandan ‘çığırmak’ kelimesi sanki yanlış kullanılmış gibi geldi bana. Umarım yanlış bilmiyorumdur. İlk yerde seslendi, ikinci yerde de bağırdı yazmak daha iyi bir seçim olurdu.

1 Beğeni

Siz söyleyince fark ettim, bana da kullanmak istediğimden daha farklı bir çağrışım yapmış gibi geldi.

Günlük hayatta pek rastlanmayan kelimeleri kastettiniz sanırım. Aslında bunu bilinçli yaptım. Serpiştirdiğim bazı sözcükleri sormasını ve öğrenmesini istiyorum.

Ayrıca eleştiri için teşekkürlerimi sunuyorum. Çok çok kısa bir sürede yazdım. Aniden zihnimde doğdu, bekletirsem unutacağımı bildiğimden hemen yazıya döktüm. Normalde yazdığım en ufak bir öykü bile en az 1 hafta revize görürdü fakat hem yeğenime bir an önce okutmayı çok istedim hem de forumla paylaşmanın güzel olabileceğini düşündüm. Revize etmeden de paylaşmak bir bakıma iyi oldu. Göremediğim şeyleri bir başkasının bakış açısıyla kapatmış oluyorum.

1 Beğeni

Düşünceniz çok güzel aslında ama bilmediği kelimeyi araştırmak isteyen genç arkadaşlar ne kadardır bilemiyorum. Benimki de bardağa boş tarafından bakmak gibi oldu sanırım biraz. :slight_smile:

1 Beğeni